İyi,kötü,güzel,çirkin yanları ile bir yıl geride kaldı. Yeni yılın geçen yıllarımızdan daha iyi olmasını diliyorum. Bu kin ve nefret ortamının bitmesini, topluma kılavuzluk edenlerin daha sağduyulu hareket etmelerini temenni ediyorum.

Bizi nasıl bir yılın beklediğini söylemek için kahin olmaya gerek yok. Türkiye'de bir demokrasi sorunu var ve bu gittikçe derinleşiyor. Bir eski Cumhurbaşkanı bile söylediği sözlerden dolayı azarlanıyor,ağır saldırılara maruz kalıyorsa o ülkede demokrasi yoktur.

KHK'larla toplum yönetiliyor,halkın seçtiği meclis devre dışı bırakılıyorsa  artık rızaya dayalı bir yönetimden söz edilemez. Çünkü; toplum, meclis dışındaki güçlere yasama yetkisini vermiş veya devretmiş değildir.

Gelecek yıl veya yıllarda da terör en büyük sorunumuz olmaya devam edecek. Her gün verilen şehitlere o kadar alıştık ki artık gazetelerin üçüncü sayfalarında bile yer bulamıyor. Terörü kanıksayan bir toplum zamanla bölünmeyi de kanıksar. Bu gidiş hayra değil,uzayan her hastalık milli bünyeyi çürüterek ,tahrip eder.

Bir başka sorun yargı ve adalet mekanizmasına olan güvenin yerle bir olmasıdır. Bir ülkede adil mahkemelerin varlığı ancak-yargının bağımsızlığı- ile mümkündür. Bağımsız yargı yoksa o ülkenin adalet için çalışan bir mekanizması da yoktur. Kararlarından dolayı tenzili rütbe eden,görev yeri değiştirilen, yahut kapı önüne konulan yargıçların bulunduğu bir ülkede adaletin varlığından söz edilemez. Tarihin hiç bir döneminde yargı bu kadar siyasete bağımlı ve bağlı hale getirilmedi. Adalet mekanizmasının çöktüğü yerde devlet de çöker.Onca güç gösterisine rağmen bu gün çökmekte olan devlettir. Her şeyin taraf olmaya bağlandığı bir ülkede aidiyet bilinci ortadan kalkar,insanların bazısı sistemden dışlanmaları nedeniyle devletle kurdukları bağ kopar.Bu,devletin insansızlaşması,yalnızlaşması,toplumsal tabanının erimesidir.

Irak'da başlayan Ortadoğu'yu ufalama,parçalama süreci Suriye ile devam etti. Şimdi benzer gösteriler İran'da yapılıyor. Bu bir rejim değişikliğine yol açar mı, ön görüde bulunmak için çok erken. Daha önemlisi içimizden birileri çıkıp, önümüzdeki Cuma Namazını Tahran'da kılacağız der mi, bilemem. Ama içinde olduğumuz coğrafya yanıyor. Bu yangının failleri, sorumluları dışarıda ABD ile İsrail, içeride ise tarih ve milli bilinçten mahrum siyasetçilerdir. Suriye yangınına körükle gitmeseydik,etrafımızı saran yangın bu ölçülere ulaşmayacaktı.

Siyasette kahtı rical devam ediyor. Çok konuşarak,çok bağırarak,çok gezerek büyük siyasetçi olunmuyor.Bunlar elbette önemli meziyetler. Ama daha  önemli olan milli menfaatleri korumak,vatanın, milletin bütünlüğünü sağlamak,toplumu kucaklaştıran,barıştıran politikalar üretmektir. Emperyalizm, en çok uluslararası politika açısından irrasyonel olan ve hata yapmaya müsait olan politikacıları sever.Bu tipler sürüye kurt çağırma işlevi görürler. Birinci körfez savaşında Saddam'ın devrilmemesinin nedeni buydu,ikinci ve daha kapsamlı bir Ortadoğu planına zemin hazırlamak. Saddam'da aşırı güç vehminden kaynaklanan hatalarıyla onlara bu imkanı verdi. Türk siyasetçilerini tenzih ederim, hiç biri bu kategoriye girmez, ama emperyalizmin bu çirkin yüzünü görerek daha dikkatli, daha özenli bir dil kullanmaları gerekir.Aksi takdirde bizi bize vurdururlar.Ne biz kalırız ne siyaset.