Sn.Sönmez uzun zamandır sizinle mülakat yapmadık,bu arada önemli gelişmeler oldu. 8 ay önce yaptığımız son röportajda Suriye politikasının yanlışlarına dikkat çekmiştiniz.Şimdi herkes söylüyor,ne diyorsunuz.

-Mesele çok önceden bugünü görmek bundan bir övünç payı çıkarmak değil. Olayların bu noktaya geleceğini anlamak için biraz tarih bilmek biraz dünyayı tanımak yeterli. Esat elbette halkına zulmeden bir zalim.Nefsi için yapamayacağı zalimlik olmadığını gösterdi. Ama bir diktatör bu yollarla devrilmez. Batı olaylara kendi zaviyesinden bakar. Hala en büyük korkuları İslam dünyasının ayağa kalkması,kendi değerleri üzerinden yükselmesidir.Esat’la İslami bir düzen arasında Batı her zaman Esat’ı tercih eder. Başta Batı dünyası Esat’ın gitmesinden yanaydı. Muhalefet İslami ögeler kullandıkça bu destek erimeye başladı.Buna IŞİD’in bırakınız İslam’ı insanlığa sığmayan katliamları da eklenince Batı tavır değiştirdi. Daha zalimi ve üstelik sözde İslamcısı geleceğine daha az zalimi ve İslamcı olmayanı kalsın dedi.

Yani Türkiye yanlış ata mı oynadı,IŞİD üzerinden mi Suriye politikasını yürüttü diyorsunuz?

-Bir defa Türkiye’nin Suriye’de olup bitenlere kayıtsız kalmaması doğrudur. Ancak ilgisini bu şekilde ifade etmesi, politikasını Esat gitsin ne olursa olsun şablonuna hapsetmesi yanlıştı.ABD,Rusya binlerce Km öteden gelip Suriye ile ilgileniyorsa Türkiye’de ilgilenecektir. Onlar ilgilendiği için değil,Suriye’deki her toplumsal gerilimin Türkiye’de de uzantısı olduğu için. Mesela Suriye’de PYD/PKK Kantonları olmasa Türkiye’de terör bu kadar yaygınlaşır mıydı? Terör örgütü Kandil’den sonra kendine yeni bir üs edinmiştir.Türkiye’nin bölücü teröre karşı denetlemekle mükellef olduğu alan genişlemiştir.Sarf edeceği insan ve finans kaynağı artmıştır.

Hata neredeydi o zaman?

-Hata daha Suriye’nin nereye gideceği belli olmadan tamamen Fatih olma hırsıyla Suriye yönetimi ile bütün bağları kopararak bunu hayat memat meselesi haline getirmekti.Türkiye’nin kapasitesi, imkanları tek başına Suriye politikasını tayine yeterli değildir. Paldır küldür yapılan bir siyasetin fayda değil zarar getirdiği görülmüştür. Türkiye yalnız bir ülke. Devletler Hukuku alanında yapılan her yanlış bize büyük faturalarla geri döner.An gelir sizi haydut ülke ilan ederek uluslar arası toplumdan izole ederler. Kıpırdayamaz hale gelirsiniz.

Anladım,tek hata bu muydu,yani Suriye yönetimi ile bağları koparmak.

-Bu değildi,bir çok hatalar var. Ve bunların tek tek maliyetini bize ödetecekler. İstanbul Hava Limanındaki patlamadan sonra bazı ABD gazeteleri, bunu IŞİD ile iş tutmaya bağladı. Yani IŞİD ile iş tutarsan böyle olur dediler. Bugün sadece eleştirip,aba altından sopa gösteriyorlar. Şimdilik Türkiye’nin karışmasını Batı’nın yeni göç dalgaları ile karşı karşıya kalmasını istemiyorlar. Bu yarın da istemeyecekleri manasına gelmez.

Yani Türkiye IŞİD’le mi hareket etti?

-Kim veya kimlerle inle hareket ettiği belli. Yanlış adamlarla yola çıkmak sizi yarı yolda bırakır.Demokratik bir Hukuk devleti terör örgütleri ile halvete girmez,uluslar arası hukuk açısından gayri meşru sayılan örgütlerle iş birliği yapmaz. Yarın Batı kentlerinde patlatılan bombalar için Türkiye’den tazminat bile isteyebilirler. Sen besledin bunun maliyetini,faturasını sen üstleneceksin diyebilirler.

Peki Türkiye bu noktaya gelmemek için ne yapmalıydı?

-Diplomasi de ilişki köprülerini korumak,konuşma imkanlarını muhafaza etmek önemlidir. Konuşabildiğiniz sürece etki etme imkanınız vardır. İktidar, daha doğrusu Sn.Cumhurbaşkanı Esat’ı şahsi düşmanı ilan etti.Bütün gücünü buna teksif etti. Konuşacak,tartışacak,tarafları bir araya getirecek en küçük bir yol bırakmadı. Böyle olunca da Esat’ın karşıtlarına destek olmak tek politikamız oldu. Bizim Esat’la ne sorunumuz vardı? Bizim düşmanımız değildi,kanlı katilimiz değildi, bu kadar düşmanlığa ne gerek vardı? Bugün Suriye’nin kanlı katili İsrail Esat’la konuşabiliyor,biz konuşamıyoruz. Esat gitsin ne olursa olsun diye bir politika olmaz. Bizim için Esat gitsinden daha önemli olan Esat sonrası Suriye’nin durumudur. Esat gidince daha büyük tehditler doğacaksa niçin illa Esat gitsin diyelim. Esat gücünü korusaydı bugün PYD Kuzey Suriye’de devletleşebilir,Türkiye’yi tehdit edebilir miydi? Bu çapta bir sığınmacı sorunu ile karşı karşıya gelir miydik? Esat takıntısı Türkiye’yi senelerce uğraşacağı yeni gailelerin içine itmiştir.

Şimdi konuşalım,Esat’la barışalım diyenler var.

-Basra harap olduktan sonra konuşma ne fayda getirecek? Zamanı geçtikten sonra yapılan hamleler kaybedilenleri geri getirmez.Büyük devlet ve siyaset adamları olacakları önceden gören ve ona göre tedbir alanlardır. Ülkeyi yönetenlerin 5 yıl önce bugünü görecek ufuklarının olmadığı ortaya çıkmıştır. Sn.Cumhurbaşkanı iyi nutuk atıyor o kadar,başka bir meziyeti yok. Olsaydı Rusya ile İsrail ile Mısır ile,Suriye ile yaşadıklarımızın hiç birini yaşamazdık. Bir siyasetçi birkaç ay önce düşürülen bir uçağı savunuyor,üzerinde kendine kahramanlık payı çıkarmaya çalışıyor,birkaç ay sonra özür diliyorsa, birkaç ay sonrayı bile göremiyor demektir. Dış politikada kabadayılık olmaz. Her milletin,her devletin onuru vardır. Üzerine giderseniz size tükürdüğünüzü yalatırlar.

Yani,Rusya ile İsrail ile barışmak kötü mü oldu diyorsunuz?

-Öyle bir şey demiyorum,Rusya ile İsrail ile Mısır ile kavgaya tutuşmak kötü oldu diyorum. Başta hata yapmazsanız sonradan milli onuru ayaklar altına alıp özür dilemek zorunda kalmazsınız. Sn.Cumhurbaşkanı’nın siyasi uslübü hem içte hem dışta çok kırıcı.Bir şeyi takıntı haline getirip doğru yanlış demeden üzerine gidiyor. Bir dönem Esat takıntısı vardı,bir dönem Balyoz,Ergenekon takıntısı,bir dönem Sisi,Rabia, bir başka dönem Mavi Marmara,şimdilerde Paralel takıntısı… Bunların hepsi yanlıştı. Biri hariç hepsinden çark edildi, geriye paralel takıntısı kaldı,o da yanlış ve er geç ondan da dönülecek.

Daha önce çözüm süreci ve terör örgütü ile pazarlığa yönelik eleştirileriniz vardı,çözümden vaz geçildi, şimdi doğru bir noktaya gelindi mi?

-Gelinmedi, bir yanlıştan vaz geçmek ayrı, o yanlıştan sonra doğru işler yapmak ayrı.Çözümden vaz geçildi ama hala kanları o noktaya doğru akıyor. Bir takıntı da buydu. Çözüme karşı olan herkesi sn.Cumhurbaşkanı vatan haini,kan dökücü vampir ilan etmişti.Kapı kapı dolaşıp Apo’nun ne iyi bir insan, PKK’nın ne güzel bir örgüt olduğunu anlattılar. Ülkenin birliğini bütünlüğünü mahfettiler. Demokratik bir ülkede bunları yapan siyasetçiler ömrünün kalan kısımlarını hapishanede geçirirler. Bugün akan her damla kanda iktidarın ve Saray’ın sorumluluğu vardır. PKK gibi örgütlerin hedefi dağlardan şehirlere inmektir. İktidar bunu kendi elleriyle yaptı. PKK’yı şehirlere doldurarak yüzlerce askerimizin polisimizin şehit edilmesinin yolunu açtı. Bunun hem siyasi hem hukuki bir sorumluluğunun olması lazım. Bunu bildikleri için yargıyı,polisi,askeri iğdiş ettiler. Kurumlar işlevlerini yerine getiremez hale geldi.Demokrasi fiilen rafa kaldırılmıştır,yargı partileştirilerek devletin temeli olmaktan çıkarılmıştır. Bir batılı düşünür adalet devletin dinidir der. Biz de adalet devletin temelidir deriz. Ortada devlete temellik edecek,adaleti gerçekleştirecek bir yargı kalmadı.

Ne yapılmalıydı?

-Madem çözüm için masaya oturdunuz o zaman gereklerini yapacaktınız. PKK silah bırakıp ülke dışına çıkacak denildi. Bir defa bu mutlaka yapılmalıydı. PKK gözlerinin önünde şehirleri silahla doldurdu,seyrettiler. Ayrıca bir örgütle masaya oturmak eylemlerine,faaliyetlerine göz yummak demek değildir. İspanya ETA terör örgütü ile masaya oturduğunda da operasyonları sürdürmüştür, örgütün o ortamdan istifade etmesine izin vermemiştir. Sri Lanka, Tamil kaplanları ile masaya oturduğunda operasyonları sürdürmüştür. İktidar ne yaptı devlet korumasında örgütün şehirlere yayılmasına göz yumdu. Diyelim ki yanlışı gördünüz vaz geçtiniz, önce bunu halka anlatıp arkanıza toplumun desteğini alacaksınız. Özellikle, PKK’nın etkin olduğu bölge insanına. Çünkü terörün en büyük mağduru bölge insanıdır.barışı,kardeşliği PKK’nın istemediğini halka gösterecek yanınıza alacaksınız.Halkı kaybeden her şeyi kaybeder. Bu yapılmadı. Örgütle mücadele ederken ayaklardan çok başları hedef alacaksınız. 30 yıl önce PKK’yı kim yönetiyorsa hala aynı adamlar yönetiyor. Bir tanesini bile etkisiz hale getirememişsiniz. Terör mücadelesinin teröristle mücadele kadar, ona vücut veren fikri, düşüncesi, ideolojisi,finans kaynakları,siyaseti ile de mücadele de en az onun kadar önemlidir. IRA terörü ABD’deki İrlandalıların finans desteğini kaybedince çöktü.7 Hazirandan sonra başlayan mücadelenin üzerinden 1 yıl geçti,PKK’nın tek bir finans kaynağına,belediyesine operasyon yapılmadı. Her gün okullara dersanalere kayyım atayarak batıran bir iktidar bugüne kadar PKK’nın tek bir müessesesine dokunmadı. PKK’nın gazetesi açık,Televizyonu açık,Güneydoğu’daki eğitime destek evleri açık,radyoları açık. Bu durumda gerçekten bir mücadeleden söz edilebilir mi?

Peki Sn.Sönmez son olarak Cumhurbaşkanının Mavi Marmara için bana mı sordular sözüne ne diyorsunuz. Bu belli çevrelerde çok büyük hayal kırıklığı yarattı.

-Bende yaratmadı,çünkü Sn.Cumhurbaşkanı’nı 15 yıldır tanıyoruz. Nerede ne yapacağını az çok tahmin edebiliyoruz. Altı yıl boyunca Mavi Marmara’ya ben izin verdim demişti,benzer olayları daha önce de yaşadık,çözüm sürecinden önce terör örgütü ile görüşüyorsunuz diyenlere, görüşen şerefsizdir, demiş,birkaç ay sonra da ben emrettim demişti. Onun için şaşırmadım,buna benzer daha nice dönüşlere tanık olacağız.Millet bu vicdan körlüğünden kurulmadığı müddetçe bu böyle devam edip gider.

Son sorumdu ama siz böyle diyince son bir soru daha soracağım, millet terör var,yolsuzluk var,rüşvet var ama yollar, köprüler yapıyorlar diyor?

-Bu neye benziyor biliyor musunuz, evin bir oğlu IŞİD’e, bir oğlu PKK ya kaçmış,evin kızı kötü yola düşmüş siz ne güzel evim var, arabam var diyorsunuz. Bu kaybettiklerinizi karşılar mı? Tehlike gittikçe büyüyor, bu aymazlık devam ederse ne yol ne köprü kalır. Gidin PKK terörünün indiği şehirlere bakın her şeyin nasıl tarumar olduğunu görürsünüz…

Not.Bu röportaj Elazığ Yeni Ufuk gazetesi ile yapılmıştır.