“Gerçek şu ki, Allah katında, yerde debelenenlerin en kötüsü, (bir türlü) akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir.” (Yunus, 16)
Akıl alanı çok çetrefilli. Günlük hayatta birine bir şey anlatsan hemen tepki vererek, “Benim aklım bana yeter.” Diyebiliyor.
En deli insana bile sorsan kendini herkesten akıllı sayıyor.
Akıllılar ise kendilerinden daha akıllı biri olmadığı kanaatinde.
Akıl kar ve zararı seçmesi için insana verilen en büyük nimetlerden biri ama ne yazık ki insan kendisine verilen bu nimeti yerinde ve zamanında kullanmadığı için hep zarara uğramıştır. Bugün insanlığını içinde bulunduğu kaos ve kargaşa akıllarını yerinde ve zamanında iyiye kullanmayanların eseridir.
Peki, akıl nedir ki öyle herkes sahip çıkıyor?
Felsefe ve mantık terimi olarak, “Varlığın hakikatini idrak eden, maddî olmayan, fakat maddeye tesir eden basit bir cevher; maddeden şekilleri soyutlayarak kavram haline getiren ve kavramlar arasında ilişki kurarak önermelerde bulunan, kıyas yapabilen güç” anlamına gelen akıl, Kur’an-ı Kerîm’e göre ise, “İnsanı insan yapan, onun her türlü fiillerine anlam kazandıran ve ilâhî emirler karşısında insanın yükümlülük ve sorumluluk altına girmesini sağlayan bir güç.” olarak kabul edilmiştir.
Akıl denen gücü çalıştırmak anlamanın ve anlamdırmanın da ilk şartıdır. Akletmeyenlerin hakikati anlamaları mümkün değildir. Rabbimiz aklın fonksiyonunu ayetinde, “Allah ayetlerini akledesiniz diye açıklamaktadır.” (Bakara, 242) şeklinde beyan etmiştir.
Allah (cc) Kur’an’da aklını kullanmayanları pisliğe benzetir ve kullanmayanları o pislik içinde boğacağını söyler.
“Hiç kimse Allah’ın izni olmadan iman etmez. Aklını kullanmayanlara ise, O, pisliği musallat eder.” (Yunus, 100)
Akıl ruhtan sonra insana verilen en büyük nimettir. Allah (cc) insana yol göstermek için nasıl vahiy göndermişse vahyin anlaşılması için de aklı göndermiştir. Akıl olmadan vahiy anlaşılamayacağı gibi vahiy olmadan da akıl istikametini (Selim akıl olmayı) bulamaz.
“Gerçek şu ki, Allah katında, yerde debelenenlerin en kötüsü, akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir.” (Enfal, 22)
Allah (cc) Kur’an’da, “Akledin, tefekkür edin, düşünün, araştırın, sorgulayın vb.” emirlerle aklın devamlı olarak çalıştırılmasını emreder ve bunu en büyük ibadetlerden biri sayar. Aklını çalıştırmayan ve iradesini iyiye yönlendirmeyen insanın ise daima kötülükler, kaos ve kargaşa içinde bocalayacağını belirtir. Bugün dünyanın perişan hali insanın aklını yerinde ve zamanında kullanmayışının bir eseridir.
Tarih boyunca aklını iyiye yönlendirip çalıştıranlar inancı ne olursa olsun bu dünyada daima ilerlemiş ve huzur içinde bir hayat sürmüştür. Aklını çalıştırmayan, taklit ve hurafeden öteye geçmeyen toplumlar ise daima başkaları tarafından ezilmiş, sömürülmüş ve yok edilmişlerdir.
Kur’an’da “Temiz akıl sahipleri” şeklinde bir deyim vardır. Bu bazı akılların kirletilebileceğini de açık biçimde ortaya koyar. İnsanın temiz akıl sahibi olabilmesi için aklı gönderenin yolunda kullanması kaçınılmaz bir keyfiyettir. Çünkü Allah (cc) ancak temiz akıl sahiplerinin verilen nasihatleri alacağı ve gösterilen doğru yoldan gidebileceğini açık biçimde ortaya koyar:
“Allah kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.” (Bakara, 269)
Akıl, bir olan Allah(cc)’a inanmanın şart olduğunu insana bildirir. Aklını çalıştırarak her şeyiyle mükemmel olan ve her şeyi yerli yerinde bulunan kâinatta meydana gelen fiilleri inceleyenler bunların asla tesadüfen olamayacağını anlar ve iman eder. Bu kadar mükemmel bir sistemin kendi kendine olmayacağını ancak akıl tefrik edebilir. Akıl sayesinde insan bu dünyanın gececi olduğunu, bunca ölümden sonra mutlaka bir başka âlemin var olacağı sonucuna varır. Aksi halde var olan hiçbir şeyin anlamı ve izahının kalmayacağını bilir. Yine akıllı insan bu dünyanın kalıcı olmadığını da anlar:
“Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?” (En’am, 32)
Kur’an aklını çalıştıran fert ve toplumları muhatap almıştır. Akılsızlara ilişmemiştir. Kur’an’ın bir insanı muhatap alması için öncelikle “Akil Baliğ” olması gerekir. Akıllı olmayana ve aklı gelişmeyene İslam sorumluluk yüklemez. Zaten Akıl-baliğ insan demek, “Belirli bir yaşa gelmiş, kendi kararlarını tek başına verebilen, kar ve zararı seçebilen, akli melekeleri gelişmiş ve İslami sorumlulukları yüklenebilen bir kişi” manasına gelmektedir.
Belli akli şartlara gelmiş insanlar için Kur’an diye bir kitap indirilmiş ve yol gösteren bir rehber olarak kabul edilmesi istenmiştir.
“İşte bu (Kur’an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O’nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye indirilen apaçık bir duyurudur.” (İbrahim, 52)
Allah (cc) akıl ve irade verdiği kullarına sapıtmamaları ve yollarını kaybetmemeleri için bir kullanım kılavuzu da göndermiştir. Bu kullanma kılavuzunun bir yerinde, “Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O’nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır.” (Nahl, 12) Denilerek insanların akıllı davranmalarını ve yaşananlardan ibret almaları istenmiştir.
“Kuran temiz akıl sahipleri için bir hidayet rehberi ve bir zikirdir.” (Mü’min, 54)
Düşünen insanlara, yeryüzünde genel olarak akıl ve kılıç gibi iki gücün varlığını kabul ederler. Ardından da “Çoğu zaman akıl kılıcı yenmiştir.” Denilerek aklın her şeyin üzerinde olduğunu beyan etmişlerdir.
Hz. Ali (ra), “Akıl gibi mal, iyi huy gibi dost, edep gibi miras ve ilim gibi şeref olmaz.” Diyerek aklın İslam ve insan için değerini ortaya koymuştur.
Aklını kullanmayan fert ve toplumlar aklını kullananların daima kölesi olmuşlardır. Kendi aklını kullanmayan insanlar, kitapların en güzeline de inansa, özgür düşünemiyor demektir. Özgür düşünemeyen insan da akletmiyor anlamına gelir.
Akıl ve mantık, ilim ve marifetle doğru orantılı olarak gelişir ve gerçek değerini bulur. İlim ve marifet yollarında aklını ve iradesini kullanamayıp kişilerin mesafe kat etmelerine asla imkân yoktur.
Düşünürler insanların akıl bakımından üçe ayrıldıklarını beyan ederler.
Birincisi kendiliğinden anlayanlar, yani aklını kullanıp sonuca giderlerdir.
İkincisi ise kendilerine başkaları tarafından açıklanan şeyleri anlayanlardır.
Üçüncüsü ise ne kendiliklerinden ne de başkalarının aracılığıyla anlayanlardır ki bunlar tam anlamıyla aklını zerre kadar çalıştırmayan kişilerdir.
Her insanda az veya çok akıl bulunur. İnsanın aklının olması bir şey ifade etmez. İnsanın insan olabilmesi için kendisine verilen aklı, vahyin ışığında yerinde ve zamanında kullanmaktır.
Kur’an akıllı insanların başkalarının aklından istifade etmelerini öğüt verir. Bu açıdan iman eden akıllı insanlara yapacakları işleri birbirlerine danışarak yapmaları (Şura, Meşveret-İstişare) emredilir.
“Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir.” (Şura, 38)
Bu ayetin yol göstericiliğinde yürüyen atalarımız, “Akıllı insan, herkesten öğrenen insandır. Akıllı adam aklını kullanır. Daha akıllı adam başkalarının da aklını kullanır.” Diyerek meseleyi veciz biçimde ortaya koymuşlardır.
Vahyi bize getiren Resulullah da (sav), “Allah, akıldan daha değerli bir şey yaratmamıştır.” Buyurarak aklın insan için ne derece önemli olduğunu söylemiştir.
Aklı var olmasına rağmen kullanmayan insan akılsızdır. Akılsızlığın zıddı da ahmaklıktır. Akılsızlık ve ahmaklık insan için en büyük hastalıklardandır. Akılsız insan, insan olduğunu bile anlayamaz.
İslam akıllı bir adamı Müslümanın düşmanı bile olsa cahil bir dosttan daha ehven sayar.
Aklını yerli yerinde kullanan insan, kendi hayatında huzuru yakalamayı bilen ve bunu topluma da yaşayarak örnek olabilen kişidir. Eğer huzurunuz yoksa tüm başarılarınız, tüm kazançlarınız sadece ve sadece dış görünüşünüzü değiştirir.
İnsanların en mutlusu iman eden, aklını çalıştırmasını bilen, kalbi ilimle dolu ve bedeni sabırla süslü olan ve elindeki ile yetinen kişidir. Yine sahip olmadığı şeylere üzülmeyen ve sahip olduklarına sevinenler sadece akıllı insanlardır.