Şimdiki gençlere hiç ÇIRALIK (kör lamba) diye bir aydınlatma aracı vardı, duydunuz mu? Desek, fikirleri bile yoktur.
Hiç GAZ LAMBASI gördünüz mü? Dediğimiz de de filimlerde görmüş olabilirler.
Dedelerinizden, ninelerinizden ODUN ATEŞİNİN ışığında derse çalışıp, kanaviçe işlediklerini, çeyiz hazırlayıp, dikiş diktiklerini dinlemiş olabilirsiniz. Tabi ilginizi çektiyse.
***
Eskiden kentlerin sokakları, insanlar rahat görsün de gideceği yere ulaşsın diye aydınlatılırdı. Fazla ise ışıklar mutlaka söndürürdü…
Söndürmediğimiz her lamba, kapatmadığımız her musluk bir terlik atışına veya kulaklarımızı çınlatan bir bağırtıya neden olurdu.
Gereksiz hiç bir kullanıma hiç kimse onaylamazdı.
Şimdi ışıklar arşıâlâdan görünsün diye en yüksek dozdan parlatıyorlar.
Gereklilikten değil ihtişam olsun diye ampullerin sayısı artırılıyor.
En gösterişli benim dercesine en parlak ışıklarla kendi ismini veya cismini duyurmaya da reklam deniyor...
***
Biz enerji olarak dışa bağımlı bir ülkeyiz. Bu kadar hovardalık neden?
Kimin cebine hizmet eder diye bir düşünü versek belki ide elimiz düğmelere gidip gereksiz kullanımlardan vazgeçeceğiz.
Yurt dışından gelen birçok arkadaşımın üzülerek anlattıkları da bunun ispatı gibi. Gece uçuşlarında bizim ülkemizin hava sahasına geldiğimizde her yer ışıl, ışıl parlıyor oysa başka ülkelerin üzerinden geçerken bu ışıltıyı görmüyoruz diyorlar.
Şimdilerde moda oldu sokak ve caddelerimizi demir direklerle pırıltılı ışıklarla süslüyorlar.
Şırıldayan havuzların, çiçek açan ağaçların yerini beton ve demir karışımı yükselen ışılılar aldı.
Güzelim yol ayraçlarına dikilen ağaçlar kesilerek yerine de dikilen demir direklere şekillenmiş ışıklı demir_beton direkler alırken kalan ağaçların dalları süsler görünsün diye kütürüm ediliyor.
Yani ağaçların yerini demir direkler, dallarının yerini ışıldayan lambalar aldı. Çiçek açan ağaçlar artık mis kokularını yayamazken, ışıldayan direklerin gözümüzün içine batıyor.
Parklarda da çiçekler yerine ışıklı ağaçlar karşılıyor bizleri.
Gerçi halkın artık kullanımına ayrılan parklara neredeyse izinle girilecek. Çünkü parsel, parsel birilerine işletmeye devredilmiş durumda.
***
Biz çocukken köyümüzde elektrik yoktu. İşler gündüz güneşin aydınlığında yapılırdı. Akşamları komşuya ayın aydınlığında gidilir, ay yoksa bir parça çıra yakılarak(çam ağacından yanıcı bölümü) gidilirdi.
Ödevimizi ya gaz lambası ışığında etrafına daire çizerek yapardık, ders bitince hemen lambayı üfler söndürürdük.
Gaz bittiğinde ise ocağa yaktığımız ateşin ışığında okuyup ödevlerimizi azimle yerine getirirdik.
Çatırdayan odunlardan kitaplarımıza düşen küçücük közlerin defterimizi veya kitabımızı yaktığı da olurdu tabi.
Bize dışarıdan alınan şeyleri çok tasarruflu kullanmamız hatta her şeyi ihtiyacımız dâhilinde kullanmamız gerektiği tembihlenirdi büyüklerimizce.
Biz böle gördük o mantıkla büyüdük.
Tutumlu olmakla ilgili derslerimiz hatta haftamız bile vardı ilkokulda…
Şimdi tüket, tüket toplumu olduk çıktık.
Bu çılgınlık bizi dışa daha çok bağlamıyor mu? Ne dersiniz?
Kalın Sağlıcakla__Tutumlulukla__Meyremce