Haydi, geçmiş yüzyılda 1960’larda çocukların gelişimi nasıl yaşandı bir göz atalım mı?
Okuyan olursa eski nesil, aaaa bende bunları yaşadım diyecektir.
60'lı yılların psikologları Anneler ve de yaşadığı yöre olmuştur.
Evet, babamız evin direğiydi ama ana unsur analarımızdı.
Anam, babamın yurtdışında çalıştığı için hayatın yükünü yüklemiş bir kadındır.
Ustalıkla yükünün bize düşenini de yüklemesini iyi becermiştir. Yaptırımlarını iyi yönetmiştir.
Araç gereçleri neler miydi?
Bazen bir bakış, bir söz veya eline ne geçerse.
Bir bakışla hepimizi hizaya sokardı.
Yetmezse öyle terlik falanda değil ha eline ne geçerse odun, kürek, taş fırlar ve neremize isabet ederse kabullenirdik.
Birinde komşunun ağılına tavuk girmiş, tabi bağırıp çağırmış. Sekiz yaşlarındayım.
Bizde köyün içindeyiz, bize adımızla ünledi. Hadi gelme bakalım. Tabi ilk gelen ben olmuşum.
Yoldan kaptığı taşı atınca tam sırtıma geldi koşmanın etkisiyle, zınk diye yere kapandım. Kalktım ve kaçtım. Yapacak başka şey yoktu.
Ne dayaklar yedik ama hiç başkasının koltuğuna oturup dertliyim demedik. Eğitiliyorduk.
İnanın bu günkü varsayımlarla verilenden çok daha etkiliydi.
Yeni nesil zorbalık olarak nitelendirecektir. Kesin.
Cehalet demeyin sakın yeni kuşak. Bizim neslimiz ruhsal ve hayatın içinde sizden her durumda çok daha iyi haldeyiz. Bilesiniz.
Öyle özgüven diye bir sözcükte yoktu hayatımızda.
En önemli etken aile içi yaşamdı, bağlardı.
Atalarımız sevgisini açık gösteremezdi. Ama biz bilirdik. Sevgisini eylemleriyle ve yüreğiyle verirdi.
Bundandır belki, sorumluluk ve ayaklarımızın üzerinde dimdik durmayı biliyoruz.
Şimdikiler gibi çıtkırıldım ruhumuz olmadı.
Yokluklarda elimizdekilerle neler yapabileceğimizi öğrendik. Becerilerimiz çoğaldı.
Sorumluluk aldık. Hayatı öğrendik. Tek başımıza yaşamanın yolunu açtık. Açtılar.
Sorunlardan ve sorumluluktan kaçmak yerine üzerine gidip çözmeyi öğreten bir yapı kurulmuş. Belki farkındalardı belki de öğretilmişlikti. Sağlam bir yapı değil mi?
Paylaşmayı ve komşularla kocaman bir aile gibi bir arada sorunlarımızı çözüp, keşşik =imeceyle dayanışmayla güçlendik.
Ekmeklerimizi kendimiz açardık. Tabi bittikçe komşular önceden borçları keşşikleri öderdi.
Hamur açmayı öğrenirken ellerimiz az oklava yemedi.
Oklavalar çevrildikçe ne sohbetler dönerdi tahtanın üzerinde, kızgın sacın başında ekmekle birlikte hayatımızda pişerdi. Hayat okulunun sınıfı gibiydi.
Kışlık bulgurlar kaynardı kazanlarda, sonra da köyün ortak dibeklerinde tokmaklarla dövülür kabuğundan ayrılırken oradan geçenler iki tokmakta ben sallayayım derdi. Al sana dayanışma.
Kardeşleri birbirinden sorumlu tutarken ileride nasıl bağlar kuracağımızın dersini verdi. İşte bu güç birliği değil mi?
Ekin biçer ve tek başağı bile yerde koydurmazlardı. Tabi karıncaların yuvalarına dokunulmazdı. Nimete ve doğaya saygıyı biz böyle öğrendik. Hiç bir şeyi ziyan etmez sonuna kadar verimli kullanırdık.
Komşuda pişen komşuya da düşerdi. Al sana sosyal dayanışma.
Daha neler, neler, azsam kitap olur.
Dolap dolusu giysilerimiz yoktu, hepsi bir bocanın içindeydi eskiyene kadar giyer, yama yaparlar yine giyerdik.
Küçükler büyüklerinin eskileri ile büyürdü. Al sana tutumluluk ve ekonomi dersi.
Yeni giysiyi genelde bayramlarda görürdük.
Şimdiki gibi odalarımız yoktu, hele odalar dolusu oyuncağımız da hatta hiç parayla alınmış oyuncağım olmadı.
Çünkü bütün doğa bizim oyun alanımız ve oyuncağımızdı. Ne diyorlar şimdi? El becerisi.
Biz onu kimseye sormadan olanaksızlıklar içinde kendimiz kazanırdık.
Ağaç kabukları, taşlar, değnekler, kırpık kumaş parçaları, toprak, çiçek ne bulursak oyuncağımız olurdu. Al sana motor gelişimi ve el becerisi.
Hayal gücümüz bizi yağmurdan gökkuşağına, kardan adımlara merdiven kurdururdu.
***
Şimdi yapay zekâ ile arkadaş olmayı benim beynim almıyor.
Evet, çağın getirisi ama insanın yalnızlığa ve sorunlara itilmesine, çaresizliğe sevk etmiyor mu?
Taşla, çamurla oynama devri bitti.
Çocukluk arkadaşları, çocuğun çocukla iletişimi anaokullarına mı kaldı?
Aile içi bağlar nereye gitti?
Komşuluk nereye uçtu?
Ya insanın insana olan ihtiyacı da mı bitti? Benim düşünceme sığdıramıyorum.
Benim çocuklarım liseyi bitirene kadar çok güzel kitap okurlardı. Şimdiki gençler, ekran karşısında dizi seyredip, sosyalleşiyorlarmış. O esnada zamandan kopuyorlar anının kölesi olup, çevrelerinden bağları kopuyor.
Bu günümüzle geçen yılları karşılaştırınca yokluktan var etmeyi bilen, dayanışan, güçlenen ve ayakları üzerinde duran bir nesil olmuşuz.
Günümüzün getirileri geçmişin güzelliklerini yok etmiş, belki eğitim sistemi belki de sorumluluk almaktan korkmuşuz. Belki de her ikisi ve daha fazlası.
Ama ben çok sorumluluk almışım, başkasına sorumluluk vermeyi bilememişim. Öz eleştiri.
Çok yazılacak şey var ama okuyan olmuyor. Uzun oluyormuş.
Her şeyi hemen tüketmeye bizim nesilde alıştı galiba.
Kalın Sağlıcakla__Eskileri Dinleyin__Meyrem’ce