Tarihi anlamak bazen bugünü anlamaktır. Çünkü insanlar ve toplumlar ne kadar değişirlerse değişsinler benzer olaylar karşısında benzer tepkiler verirler.
Ne yazık ki bizde tarih ya hikayedir, ya da kutsanmış, ders verme imkanı elinden alınmış bir olaylar yığınıdır. Geçmişi kutsamak bizi zamanın dışına savurmakla kalmaz aynı zamanda benzer hatalar yapmanın önünü de açar. Çünkü kutsanan şey aynı zaman da taklit de edilir.
Kemal Tahir'in en önemli romanlarından biri hatta belki de birincisi Kurt Kanunu'dur.
Kurt Kanununda Kemal Tahir İzmir suikastını anlatır. Bir dönemin kahramanları olan İttihatçıların nasıl saklanacak yer bulamadıklarını, dünyaya sığmayan adamların nasıl çaresizlik içinde kıvrandıklarını eşsiz anlatımıyla gözler önüne serer. Romanı, -Türk Romancılığı- içinde emsalsiz bir yere taşıyan İttihat terakki'nin bir dönem İaşe Nazırlığını yapan Kara Kemal'in ağzından yapılan özeleştirilerdir.
Kara Kemal'e göre yönetim İzmir Suikastını çok önceden haber almasına rağmen -suikastı deşifre etmek- için en fazla yararlanacağı zamanı beklemiş ve o an geldiğinde de suikastı bahane ederek muhalifleri temizlemek için kullanmıştır.
Sığındığı eski bir İttihatçi'nın evinde özeleştiri bağlamında söyledikleri bugünü anlatır gibidir: "... bizim ömrümüz bütün suçlarımızı muhaliflerimize yüklemekle geçmiştir. Büyük politika sandık bunu... Daha beteri, en suçlularımıza, en utanmazlarımıza uyarak, doğru söyleyenlere, hiçbir suçu olmayanlara diş biledik yıllarca... Giderek muhaliflerimizle aramızdaki ilintileri hırsızlarımız, alçaklarımız, manyaklarımız belirleyip denetler hale geldi. Bu heriflerin ne kadar rezil, ne kadar işe yaramaz olduklarını... Ne demek işe yaramaz! Tersine, kancıklıklarını...Aptallıklarını... Çalıp çırptıklarını bile bile, muhaliflerimizi en alçak iftiralarla karalamalarını beğeniyorduk, sırtlarını sıvazlayarak kışkırtıyorduk, mükafat olarak da çalmalarına, namussuzluklarına göz yumuyorduk. İstiklal Mahkemelerinin çoğunlukla bizim ikinci takım döküntülerimizden kurulması rastlantı değildir. Böyle işlere yatkınlığımız, sınavlara vurulmuş, ölçülüp, biçildikten sonra iyi değerlendirilmiştir. Biz her çeşit savunuyu suç saymışızdır. Bu yol, muhaliflerini gerçek suça itelemek yoludur. Varılmak istenen yer de, muhalifsiz hükümet etmek... Çok düşündüm, muhalefetsiz hükümet etme isteği, devleti alet ederek, hiçbir ceza korkusu duymadan bol bol suç işleme zevkinden geliyor. Ceza görmemek güvenini sağlayıp keyfince en namussuz suçları işleyeceksin. İşte insanoğlunun düşebileceği en sefil çirkef çukuru. Bir kez bu yokuştan teker meker kaymaya başladın mı, olduğundan yüz kat, bin kat kıyıcı kesilirsin. Canavarlaşırsın. Her an alçaklık etmekten artık kendini çekemezsin. önüne çıkanları, bir korkulu rüyada, karakancalostan kurtulmana biricik engel görürsün. Ezmeden geçemeyeceğine inanırsın. Kızarsın, kızmaktan da öte bir şeydir bu. Kızmak insancıl bir duygudur. Oysa sen artık insanlıktan çıkmışsındır. Bir toplum düşün ki, orda adam öldürmeye, hem de çoğu suçsuz adam öldürmeye siyaset deniyor."
Kara Kemal'in suikastlarla ilgili söyledikleri de ilginçtir: "Suikast fikirleri her zaman serserilerden, kan dökmeye yatkın tezcanlılardan gelir... Dengesizler, serseriler hiçbir şeyi uzun boylu saklayamazlar. İktidarlar da yatkınlıkları sebebiyle devamlı kuşkudadırlar. Böyle bir şey yokken bile, varmış evhamı içindedirler. Sezinledi mi, durumu da uygun buldu mu, önleyeceğine, el altından suikast delilerini kışkırtır. Nerden mi biliyorum, Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesi işinde biz de böyle yaptık...."
Kemal Tahir, Kara Kemal'in ağzından sadece bir dönemin röntgenini çekmemiş, neredeyse Türk siyasetine hakim olan hastalıklı anlayışın fotoğrafını da çekmiş.
Aradan yüz yıl geçmiş ama çok şey değişmemiş. Keşke tarihin yol göstericiliğinde farklı bir tutum geliştirebilseydik.