Yılan, belli bir süre geçince derisini değiştiriyor. Dünya enerjisini boşaltıyor ve yerkabuğunun şekli değişiyor. Yani hiçbir şey olduğu gibi durmuyor; sadece ülkemizdeki siyasilerin isimleri dışında.
Tek olma, tek kişi tarafından yönetilme duygusu, ne yazık ki biz Türklerin geninde var. Bir lider vardır ve o lider tarafından yönetilirsiniz. O lideri beğenmiyorsanız, ayrılır ve kendi beyliğinizle yolunuza devam ederseniz. Sonrası da malum son işte; Türk beyliklerinden güçlüsü, güçsüzünü yok eder. Şu an durum tabii ki farklı. 23 Nisan 1920 tarihinde meclisini kuran ve egemenliğini ilan eden Türkiye, 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilanı ile yönetim şeklini de belirlemiş oldu. Tabii ki zor bir süreçten geçiliyordu. Para yok, fabrika yok, iş gücü kalmamış, borç çok vb. bir sürü olumsuzluk olması nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti, Cumhuriyetin ilk yıllarını, tek partili sistemle geçirmek zorunda kalmıştı. Sonrasında bildiğiniz çok partili parlamenter sistem, darbeler, 1961-1980 yılları arasında Cumhuriyet Senatosu dönemi ve en son 12 Eylül 1980 askeri darbesi. 1980 darbesine kadar, birçok sıkıntılı dönemi atlatan Türk milleti, kişiliğinden ödün vermemiş, inandığı doğrudan şaşmamış ve dönemlerin siyasileri de millet gibi doğru bildiklerini her yerde söylemişlerdi. Her sepette olduğu gibi, birkaç kırık yumurta da yok değilmiş tabii ki.
Ne oldu 12 Eylül 1980 tarihinde?
Dünya teknoloji çağına geçiyordu yavaş-yavaş. Yeniliklerin ardı arkası kesilmeyecekti. Katma değeri yüksek ürünler girecekti piyasalara ve bu piyasaların yönetimi, kontrol altında tutulabilecek kişilerde olmalıydı. İşte tam da böyle bir dönemde gerçekleşen bu darbe, hem öncesi, hem de sonrasıyla çok konuşulması gereken, hatta ders olarak okutulması gereken büyük bir tezgâhtır. Türk milletinin korkusuz genleriyle oynanmış, dik duramayan, siyasetten korkan, etkisiz, pasif, dış dünya meraklısı yeni bir nesil yaratmıştır. Günümüzde yaşadığımız “Kirli Siyaset” isimli tiyatronun da mimarıdır, o darbenin başrol oyuncuları. Üstlerindeki şanlı üniformayı, nam ve itibara satmış ve bir ülkenin altına dinamit döşemişlerdir. Eğitim, Adalet, Siyaset üçlüsünü, adamcılığa bağlamışlar ve bir ülkenin geleceğini çalmışlardır.
Nedir “Kirli Siyaset”?
Kendimizi bildik bileli ülkemiz, çok partili parlamenter sistem ile yönetilmiştir. Yasama organı olan TBMM’nin en fazla üyeye sahip olan siyasi partisi, tek başına veya koalisyon ile hükümeti kurar, ortak Bakanlar Kurulu ile ülkeyi yönetirlerdi. En fazla üye sahibi parti hükümeti kurmayı başaramaz ise, ondan bir sonraki fazla üyeye sahip siyasi partiye hükümet kurma görevi verilirdi. Ne yazık ki; 2015 yılında yapılan 7 Haziran Genel seçimlerinde bu yapılmadı. En fazla oyu alan siyasi parti koalisyon ile hükümeti kuramadı ve diğer partilere de bu şans verilmedi. Çünkü içlerinden bir parti bunu istemiyordu. Ne iktidar partisi ile bir koalisyon içinde bulunmak istiyordu, ne de köşeye sıkışmış iktidar partisinin son nefesini alacak darbeyi vurmak için diğer partilerle bir araya gelmek istiyordu. İşte o gün Türkiye Cumhuriyeti’nin son 13 yıllık kirli geçmişi açığa çıkarılabilir ve sıcağı sıcağına her konu araştırılabilirdi. Kurulan seçim hükümetine partisinden katılan bir Bakanı da, partisinden ihraç eden o siyasi partinin Genel Başkanı, 1 Kasım 2015 Genel Seçimleri sonrasında başlayan parti içi muhalefeti engelleyememekten korkarak, saydığı, sövdüğü, tehdit ettiği iktidar partisine yanaşmış ve iktidar partisinin tek kurtuluş yolu olan ne varsa, her yasanın meclisten geçmesi için destek olmuştur. Bunun adına da; “BEKA” koymuştur. Parti içi muhalefet döneminin başını çeken kişiler daha sonra birleşmiş ama en ilginç birleşme; “içlerinde paralel yapılanmadan insanların olduğunu biliyorum” diyen Koray Aydın ile bu yakıştırmaya maruz kalan Meral Akşener arasında olmuştur. Meral Akşener grubundaki paralel yapılanma mensupları mı temizlenmiştir, yoksa başka bir güç mü bu ikiliyi bir araya getirmiştir. Bunun ötesinde, kesin iktidar gözüyle bakılan İYİ Parti kuruluş sürecinde, teşkilatlanma Koray Aydın’a verilmiş ve dağ fare doğurmuştur. İşte bu; kirli siyasetin eli değildir de nedir? Parti kuruluşunda dahil edilen bazı yurtdışı destekli kurumların temsilcileri, cabası olarak hatırlarda kalacaktır. Kimsenin şüphesi olmasın!
Gelelim iktidar partisine. Yıllarca yapmadıkları hata kalmadı. Her hata açığa çıktığında özür diledi ama hata yaptığı için özür dileyen insanları affetmedi! Hatta geçen gün, bir başka siyasi parti milletvekilinin özür dilemesi ile ilgili; “bir özürle her şey biter mi” dedi bir meydanda konuşurken AKP Genel Başkanı. Yazılı ve görsel basının büyük bir çoğunluğu iktidar lehine haberler yayınlıyorlar. İktidar aleyhine bir konuşma yapan olursa, hep beraber bir linç eylemi başlatıyorlar. İktidar aleyhine bir yazı yazan köşe yazarı olursa, mutlaka savcıya ifade vermek zorunda kalıyor. Askeri sevmiyorlardı ve bitirdiler ama başımıza polisi koydular. Asker devlet deniyordu ülkemiz için, şimdi ise polis devlet deniliyor. Siyasetin tüm kirli yönleri kullanılıyor yani.
Bir bakanlık kavgası başladı son günlerde. Bir siyasi partinin milletvekili; “istediğimiz şartlar olursa, 5-6 Bakanlık verilirse, AKP ile beraber hareket edebiliriz” dedi. Gördüm ve duydum. Yazılı ve görsel belgeli yani bu yazdıklarım. Hiç kimse buradaki o ayrıntıyı çözemedi. Herkes doğru mu anlaşıldı, yanlış mı anlaşıldı derdine düştü. Siyasi partiler iktidar olma savaşı verir. İYİ Parti de iktidar savaşı vermek için kurulmuş bir partiydi ve amacının iktidar olmadığı öğrenilmiş oldu. Geri kalan laf-ı güzaf. İster otopark al, ister bakanlık al; al birini vur ötekine. Bu arada AKP parlamenter sisteme dönüş için zaten görüşmeler yapıyor. Eğer yaptığı görüşmelerden olumlu sonuç çıkmazsa, parlamenter sisteme dönüş için meclise gelecek önerge. Bakalım o önerge ne yönde oylanacak?
Sonuç olarak; padişahım sen çok yaşa tarzında, korkak, dik duruştan uzak, şahsiyet kavramından bihaber bir siyasi anlayışla yönetiliyoruz. Kimileri Hacivat, kimileri Karagöz olan siyasilerin verdikleri rant savaşının kurbanı oluyor bir millet! Kirli siyaset damarlarımızda dolaşır bir hal almış. Tüm siyasi partilerin yöneticileri, aynı isimlerle, gerçek mücadeleyi vermiş insanları ezerek koltuklarını koruma mücadelesi içindeler. Yanlışa, yanlış diyemeyen koca-koca adamların arasından “KRAL ÇIPLAK” diyecek bir çocuk bekliyor çaresizlik içindeki insanlar; mavi gözlü, sarı saçlı bir çocuk!