Marmara bölgesi tarihte Türklere 4 şehri başkentlik yapmış bir bölgemiz.
Diyebiliriz ki Türklerin Anadolu’ya girişinden, Türkiye Cumhuriyetimizin kuruluşuna kadar geçen yaklaşık bin yılda millet olarak kurduğumuz Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devletlerimizin başkentleri (İznik, Bursa, Edirne ve İstanbul ) olarak kullanıldı.
İstanbul milletimiz tarafından fethedildiğinde ve fethedildikten sonra bir dünya başkenti olmuş, dünya ticaret yollarının kesiştiği bir merkez olmuş ve çok kıymetli bir kara parçası olan Anadolu’nun en kıymetli parseli olarak kabul edildi.
Marmara bölgesi, özellikle İstanbul tarih boyunca sürekli göç almıştır, halen de almaktadır.
Marmara bölgesi ve Marmara denizi son 50 yılda bir çevre felaketi ile karşı karşıyadır.
Daha şurada 1970’li yıllarda tüm sahillerinden berrak denizine girilebilen 1980 ‘li yıllarda tüm evlerdeki musluklarından su içilebilen İstanbul’umuz ve Marmara denizimiz vardı.
Çevre felaketinin çokta hissedilmediği 1950’li yıllarda, ülkemiz vahşi kapitalizme teslim olduğunda, körfez bölgesinin sanayi alanına çevrildiği ve Haliç’in lağım akıntılarıyla birer fosseptik çukurlarına döndüğü tüm toplumun gözünün önünde oldu.
Eğer Haliç’in ve körfezin birer lağım çukuruna dönüşmesi karşısında bir “toplum farkındalığı” üretilebilseydi, sonraki yani şimdilerde yaşadığımız çevre felci yaşanmayabilirdi.
Ne olmuş, nasıl olmuş, kim yapmış, kim yapmamış gibi suçlu aramayla uğraşırken felç geçiren Marmara ölmüş olacak.
Ama bu duruma nasıl geldiğimize kısaca değinip neler yapmamız ve yapmamamız gerektiğine geçmişe bakarak karar vermeliyiz.
Toplum olarak bizler “Yarı göçebe” kültürle yetiştik. Ve “yerleşik kültür”e geçişin sancılarıyla yaşıyoruz.
Bir çevre bilincinin oluşabilmesi için toplumun bir burjuvasının olması, ve çevre duyarlılığına yetecek eğitiminin, bilgisinin, öngörüsünün olması gerekmektedir.
Marmara kıyılarına Anadolu’dan göç eden insanlarımız, yerleştikleri mahallelerde ancak bir kaçak ev yapabilecek parayı denkleştirecek durum dalardı.
Borçla harçla başını sokacağı bir gecekonduya sahip olan insandan çevre duyarlılığı bekleyemezdik.
Zaten o insanımız da çevre duyarlılığı yerine, borcunu bitirdiği gecekondusunun üstüne çocukları için bir veya birkaç kaçak kat yaptı.
Dolayısı ile Marmara denizi çevresinde hem bir imar kirliliği hem de çevre kirliliği üretilmiş oldu.
Dikkat edilirse çevre katliamlarının birkaç önemli aktörü ortaya çıkacaktır. Orman Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı ama özellikle belediyeler son yıllarda da Çevre Bakanlığı.
Marmara bölgesinin aldığı yüksek göçten (tabii devlet inisiyatifi ile) sonra bölgeyi, son 30 yılda her bakımdan Ak Parti zihniyeti yönetti.
Bölgede son 30 yılın çevre felaketleri; körfez bölgesinde sanayi yapılaşmasının artması, gözü dönmüş bir şekilde bölgenin yeşil alanlarının imara açılması ve nüfus yoğunluğunun artmasını ve tabii denizin sağlığı ve çevre için hiç bir çakışmanın yapılmaması, Çevre Bakanlığının sadece imar rantı için kullanılması sayılabilir.
Sayın cumhurbaşkanımız İstanbul’u 25 yıl yönettikten sonra “İstanbul’a ihanet ettik” diye bir beyanat vermişti.
Haklıydı da, kendi yönetimi gerçekten İstanbul’a ihanet etmişti. Halen gerek trafik, gerekse çarpık yapılaşma, gerekse yeşil alanların, depremde toplanma alanlarının imara açılması, gerekse Marmara denizinde canlılığın ölmesini yaşayarak görüyoruz.
Marmara denizinin yüzeyini kaplayan sosyete diliyle “Müsilaj” halk diliyle “Deniz sümüğü” Sayın Cumhurbaşkanımıza bir ders versin.
Marmara denizinin çevresindeki fabrikaların atıklarının denize akmasını engellesin, İstanbul’a yeni imar artışı getirmesin, Çevre Bakanlığında belediyeleri bypass ederek reysen inşaat ruhsatı vermesin.
Komadaki Marmara denizinin fişini çekip öldürmek istemiyorsa “Kanal İstanbul” projesinden vazgeçsin.
Hepimiz faniyiz.
Cumhurbaşkanı da bizim gibi fani hepimize ölüm var. (İnanmıyorlarsa Nahl suresi 61’nci ayet)
Hakkında Öldükten sonra “ İstanbul’a ihanet etti yetmedi, Marmara’yı öldürdü” dedirtmek istemiyorsa yaşadığımız çevre felaketi için bir devlet politikası belirlesin.
Marmara denizi yoğun bakımdaki hasta durumundadır.
Hırslarınız aklınızın önüne geçmesin lütfen.