Ne kadar yalnızız onu düşündüm bu pazar.

Her sabah canım annemle mutad görüşmelerimiz olur.

"Günaydın anne ne yapıyorsun?”

"Günaydın kızım, ne yapayım senin bu kedi beni uyutmuyor, mama tabağını sürüklüyor, gürültü yapıyor. "Olmadı başıma dikilip kafama vuruyor patileriyle"

"Sabahın köründe uyandırıyor, bıktım valla hayatımdan bezdirdi. Bu yaşta dinlenmeye ihtiyacım var, anlıyor musun?”

Hemen lafın geleceği yeri bildiğim için değiştiriyorum.

"Eee başka ne yapıyorsun anne?”

"Uzandığım yerden televizyon seyrediyorum, orada da dedikodu programları var"

"Kim nerede napmış, kim kiminleymiş, onları izliyorum"

" Aman annee bize ne ki, başka kanal yok mu, onları izle"

"Var. Dizilerin uzun uzun tekrarı var, onları daha önce izledim, fenalık geliyor tekrar izlemek istemiyorum"

"Ne yapacaksın bu gün?"

"Dostlarımla buluşacağız anne, oradan çıkışta gelirim"

"Tamam gel de çarşıya götür beni, papatya ekmeğim bitti, biraz alışveriş yapalım"

"Tamam, beni bekle, kendin gitme, gelince birlikte gideriz"

Mutlaka her gün onunlayım görmediğim gün sayılıdır.

Ama yetmediğini görüyorum.

Her gittiğimde biriktirdiği şiirlerini, takvimden kopardığım ve cüzdanında sakladığı özlü sözleri okur ve sorar.

"Nasıl söz ama"

"Nasıl şiir"

"Anne sen ondan güzel şiir yazıyorsun, yazsana yine"

"Kelimeler bitti, artık eskisi gibi değilim, bir türlü yazamıyorum"

Tekrar tekrar dinlesem de, yine ilkmiş gibi aynı şiirleri dinlerim zevkle onun ağzından.

Uzun uzun Yeniçağ ve Sözcü okur sesli olarak.

Sonra beğendiği köşe yazılarını tekrar bana da okur.

Televizyonda haberleri izlediğinde kendi fikrini empoze etmek ister gibi yüksek sesle bağırır.

"Sizi mahkemeye vereceğim yalancılaaar"

"Hayattan bezdirdiniz bizi be"

Bu arada maşallah diyelim kendine iyi bakar.

Nelerin neye iyi geldiğini hangi meyvelerde, sebzelerde hangi vitaminler var, iyi bilir.

Yoğurdunu, sütünü, yumurtasını, kırmızıbiberini, zeytinini, rokasını, maydanozunu sofrasından eksik etmez.

Mutlaka öğlen yoğurtlu sarımsaklı semizotu salatasını yer bana da; "Sen de bir kaşık ye, sana sarımsak kokmayım" der.

Sonra kahve içeriz karşılıklı, mutlu bir şekilde ohh diyerek.

Yoldaşı kedisi o gazete okurken gelir kucağına oturur, biraz kızar okutmuyor diye, azıcık sever, elini ısırdığında da onu nankörlükle suçlar.

"Yemeyip yediyorum, en iyi mamaları önüne seriyorum ve sen beni ısırıyorsun haa"

"Daha napıyım sana"

"Anne sevgisinden yapıyordur, sevgisinden"

Karşılıklı güleriz sevdiği buysa gibi.

Hep bir telaşı vardır, evin içinde bile koşarak hareket eder.

Ve ben kızarım ona, "Anne niye koşuyorsun, yapma acelen ne?"

Ve şimdi olduğu gibi sorar ben evden çıkarken.

"Yarın ne yapıyorsun?"

"Merak etme, gelirim anne, işim de olsa gelirim"

"Saat kaç gibi gelirsin peki?"

"Öğlenden sonra anne"

"Gecikme emi"

Giderken balkondan seremoni gibi el sallaşırız birbirimize.

Ve arabam geri dönüp, eve yönlenene kadar pencereden bakar bana.

Arabamın penceresini açarak yine el sallarız birbirimize...

Biraz önce aradım ve bana yine sordu kaç gibi gelirsin diye.

Geç yatınca uyanmam da geç oluyor tabi.

Öğlen gelirim anne dedim, saat öğlen zaten dedi.

“Sen gelene kadar çiçeklerimi sulayayım ben de bari gecikme.” dedi.

Hayata geciksem de sana hiç gecikir miyim anne, “İyi ki varsın” dedim

İyi ki hayatımdasın hayat ışığım benim.

Sıkı Cumhuriyet aydını, hayat özüm annem..

Seni bekletir miyim hiç.

Aç kapıyı ben geldim anne...