Türkiye'nin son yıllarda en çok tartışılan projelerinden biri olan Kanal İstanbul, sadece bir mühendislik girişimi değil; aynı zamanda siyasi, ekonomik ve ekolojik boyutları olan devasa bir hamle olarak karşımızda duruyor. Peki Kanal İstanbul gerçekten bir "çılgın proje" mi, yoksa ileride telafisi mümkün olmayacak bir hata mı?

Projenin Tanımı ve Hedefi

Kanal İstanbul, Karadeniz'i Marmara Denizi'ne bağlayacak yapay bir su yolu olarak planlandı. Gerekçesi ise İstanbul Boğazı'ndaki gemi trafiğini azaltmak, olası kaza risklerini önlemek ve Türkiye'nin uluslararası deniz trafiği üzerindeki egemenliğini pekiştirmek olarak sunuluyor. İlk bakışta kulağa mantıklı geliyor. Ancak detaylara inildikçe durumun göründüğü kadar basit olmadığı anlaşılıyor.

Ekolojik Riskler

Uzmanların büyük kısmı, Kanal İstanbul İstanbul'un doğal su kaynakları üzerinde geri döndürülemez zararlar oluşturacağını ifade ediyor. Terkos Gölü, Sazlıdere Barajı ve yer altı su kaynakları tehdit altında. Ayrıca Karadeniz ile Marmara Denizi arasındaki su dengesi değişecek; Marmara’nın oksijen seviyesi düşecek ve deniz ekosistemi ciddi anlamda zarar görecek. Marmara Denizi'ndeki müsilaj felaketi daha dün yaşanmışken, böylesine büyük bir ekolojik riski almak akıl kârı mı?

Şehirleşme ve Demografik Yük

Proje, İstanbul'un batısında yepyeni bir şehir oluşturmayı hedefliyor. 500 binden fazla yeni nüfus planlanıyor. İstanbul zaten yoğun göç alarak sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan büyük baskı altında. Kanal İstanbul'un etrafında kurulacak yeni yerleşim yerleri, mevcut altyapı sorunlarını daha da artıracak. Su, ulaşım, enerji gibi kaynaklar üzerindeki baskı katlanacak. Bu İstanbul'u yaşanmaz hale getirmek değil midir?

Ekonomi: Kim Kazanacak, Kim Kaybedecek?

Projenin maliyeti resmi rakamlara göre 15 milyar dolardan fazla. Ancak geçmiş büyük projelere bakıldığında, bu tür tahminlerin ciddi şekilde aşılması sıradan hale geldi. Ekonomisi zaten kırılgan bir süreçten geçen Türkiye için bu yükün altına girmek akıllıca mı? Üstelik elde edilecek gelir konusunda büyük belirsizlikler varken... Gemiler Montrö Sözleşmesi gereği Boğaz’dan ücretsiz geçebiliyorken, paralı bir kanalı tercih edecekler mi? Yoksa Kanal İstanbul yalnızca belirli müteahhit firmaların kâr edeceği bir yatırım mı olacak?

Hukuki ve Uluslararası Boyut

Montrö Sözleşmesi, Türkiye'nin Karadeniz'deki egemenliğini sağlayan en önemli uluslararası belge. Kanal İstanbul'la birlikte Montrö rejiminin etkilenip etkilenmeyeceği konusunda ciddi endişeler var. Eğer bu rejim zayıflarsa, Karadeniz'e NATO savaş gemileri dahil olmak üzere yabancı askeri gemilerin giriş çıkışları artabilir. Bu da hem Türkiye'nin hem bölge ülkelerinin güvenliğini tehdit edebilir.

Toplumsal Meşruiyet

Tüm bu risklere rağmen, halkın büyük bir kesimi projeye karşı çıkıyor. Yapılan anketlerde, İstanbul halkının %60’tan fazlasının Kanal İstanbul’a karşı olduğu görülüyor. Üstelik bu kadar büyük etkileri olacak bir projeye dair kamuoyu bilgilendirilmeden, geniş çaplı tartışmalar yapılmadan, toplumun onayı alınmadan ilerlenmesi demokratik bir hukuk devletinde kabul edilebilir mi?

Sonuç

Kanal İstanbul bir mühendislik projesi olmaktan çok öte bir mesele. Bu proje; doğayı, ekonomiyi, uluslararası hukuku ve halkın geleceğini etkileyen dev bir adımdır. Her adımda bir kez daha düşünmek gerekir: Bugün atılacak yanlış bir adım, yarın geri döndürülemeyecek zararlar doğurabilir. Bizlere düşen, sadece bugünü değil, yüz yıl sonrasını da gözeterek hareket etmektir.

Kanal İstanbul bir vizyon projesi değil, bir sorumluluk sınavıdır. Bu sınavı geçip geçemeyeceğimiz, aklımızı ve vicdanımızı ne kadar kullanabildiğimize bağlıdır.