Elbette biz gençlere güveneceğiz, güvenmek zorundayız. Çünkü bayrağı onlar teslim alacak. Fakat abartmıyorum, gerçekleri yazıyorum; her aile çocuklarından şikâyetçi. Çocuklar nemelazımcı, çocuklar hazırcı, çocuklar bedavacı, çocuklar Türkiye ve dünya gerçeklerinden habersiz.
Çocuklarımız çok değerli. Ellerini ılık sudan soğuk suya sokturmuyoruz. Kendimizde olmayan pahalı ve marka telefonlar onların ellerinde. Oğlanlar hazırcı, kızlar sorumsuz.
Böyle bir gençlikle nereye gidilecek? Böyle bir toplumla dünya liginde nasıl yarışacağız, Medeni dünyaya nasıl bizde varız diyebileceğiz?
Almanya yıllarımda altı yıl dostluk yaptığım. Sayın Abdulkadir KARAKAYA bakın ne diyor? Nokta ve virgülüne dokunmadan paylaşıyorum: “40.sene Almanya'da yaşayan biri olarak, yaptığım değerlendirme de çıkan sonuç:
Avrupa'da refah seviyesi yüksektir, fakat bunun sebebi Alman'lar aşırı derecede tutumlu, kredi kartı kullanma oranı çok düşük ve hesaplarını iyi bilmeleridir !!!
Fabrika yöneticileri veya üst düzey memur bile evden ekmeğini yapıp getirir, Belediye'deki üst düzey yöneticinin dahi makam aracı, özel şoförü ve çaycısı yoktur !!!!
Her sene cep telefonlarını yenilemez, ucuz bir model alır, evlerin çoğu eski yapı ve kimse orada oturmaktan gocunmaz, zenginde olsa evine temizlikçi tutmaz, karı koca çalışkandır, marka takıntıları fazla yok, çocuklar 15-16 yaşına geldiğinde harçlığını çıkartmak için çalışmaya başlar !!!
Türkiye'de son yılların "köy kahvaltı" modası,
inanılmaz bir savurganlık, herkes cebindeki kredi kartlarıyla gösteriş peşinde, rahatına ve konforuna düşkün, en yeni evlerde yaşayıp, en iyi arabalara binip, marka kıyafet alıp, sürekli dışarıda yemek yiyip, en yeni telefon modellerini kullanıp en lüks şekilde yaşamak istiyor, kimse hayattaki hiçbir şeyden memnun değil ama yaşamındaki savurganlıktan taviz vermek istemiyor !!!
Savurganlığın sonu ALLAH c.c muhafaza etsin, büyük krizlere davetiye çıkarıŕ !!!!!”
Bu tespite HAYIR diyebilir miyiz?
Almanya, durduğu yerde Almanya olmamış. Çalışmak, ileriyi görmek, geleceğe hazırlanmak, diğer ülkeleri ve medeniyeti taklit değil, takip etmekle… Keşke bizlerde yabancı marka araba ve telefonlar yerine yerli teknolojimizi kullanabilse idik.
Kadir Beyin dediği gibi bu anlayış ve bu savurganlıkla nereye kadar? Ne diyor bir Atasözümüz: “Hazıra Hasan Dağı bile dayanmaz.” Gençler baba malı yemeye alışmış, baba malının birini bin etmeye değil.
Büyük kurtarıcı Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “ Çalışmadan yorulmadan ve üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.” Uyarısını yaparken; ilim ve bilimle uğraşmayan milletlerin sonuna dikkat çekmektedir.
Ey analar, babalar! Evlatlarımız elbette kıymetli elbette göz bebeğimiz. Ama onları hayatın gerçeklerine göre, acımasız dünyanın vahşi dişlerinde heder olmamaları şeklinde yetiştirmek de bizlerin görevi değil mi?
Varlığa göre yaşamasını da, zorluğa ve kıtlığa göre yaşamasını da öğretmeliyiz!
Siyasal İslamcılarla bedavacı tarikat ve cemaatlerin: “Fakirlik Allah’a yakın olmaktır, Peygamber karnına taş bağlardı” safsatalarına değil. Siz hiç karnına sünnettir diye: taş bağlayan şıh, şeyh, din insanı gördünüz mü? “İki günü aynı olan Müslüman ziyandadır” diyerek bizlere çalışmayı öğütleyen İslam’ın dediklerine göre yaşayalım.
Gençler! Bu ülke ve gelecek sizsiniz. Ülke, sizlerin eserini taşıyacak. Kendinizi ona göre yetiştirin. Tembel toplumlar, akıl erdirmeyen insanlar perişan ve düşmanlarının maskarası olurlar. Yolunuz Atatürk yolu olsun. O yol ilime, bilime ve medeniyete gider.