Ne güldüm ne güldüm! Küçük Cem, devletin adamıymış. Onun yaptığı işlere bizim kafamız basmazmış. Carlo misâli her taşın altından çıkmasın sebebi, devlet için bilgi toplamakmış.

Şimdi de Adnan Oktar’ın müridi çıktı.

Yıllardır melül melül kedicikleri seyreden birçok erkeğin, “Vay şanslı köpek vay! Keşki biz de devlet için bilgi toplayan ajan olsaydık.” dediğine eminim.

“Küçük Cem” deyip geçmeyin sakın! Çok derin adamdır. İşini iyi yapar. Adam, yıllar evvel Haber7’de yayınlanan bir yazısında cemaatin darbe yapacağını devlete ihbar etti. Ama cemaate yerleştirilen ajan olduğu belli olmasın diye cemaati övüyormuş gibi yaparak yazdı.

İşte o yazıdan bir bölüm:

“Gülen Cemaati mensupları sistemin dışından gelip merkeze vardılar. Türkiye’yi değiştirmeyi ve dönüştürmeyi başardılar. Bu değişim ve dönüşüm aşamasında başka grupların, cemaatlerin ve elbette hükümetin çok büyük katkıları var.

Ama Gülen Cemaati’nin yaptığı işler bir kesim hariç herkesten onay bulduğu için laikçi cenah, onları hedef tahtasına oturttu. Yaptıklarının nafile olduğunun farkına henüz varmadılar.

Ünlü Yunanlı düşünür Heraklitos, “Aynı suda iki kere yıkanamazsın” demiş. Maşallah bizim darbeciler aynı suda yetmiş kez yıkandılar. Artık su kirlendi. Suyun değişmesi şart. Cemaat bu suyu değiştiriyor. Pisliğe alışmış olanların veryansını bundandır.” (17 Mayıs 2011-Haber7)

Geçen sene bir Ağustos sabahında telefonum çaldı. Fakülte yıllarından beri beni tanıyan bir arkadaşım telaşlı bir şekilde “Kerime neler oluyor?” diyerek, TGRT’de yayınlanan Cem Küçük ve Fuat Uğur’un programına bakmamı istedi. Cem Küçük, ekranda, bangır bangır fetöcü olduğumu söylemiş. “Amaaan boşver! Manyak o! Herkese diyor.” diye güldüm geçtim.

Yine de arkadaşım çok ısrar edince internetten programı bulup seyrettim.

Meğer ne karanlık kadınmışım. Tutuklanmalıymışım. Yurt dışına kaçacakmışım. Çok tehlikeliymişim. Adamı dinleyince ben bile benden tırstım inanın.

Küçük Cem’in en büyük delili de Vahdet gazetesi yazarı olmamdı. Aynı gazetede Şevket Eygi, Mehmed Doğan, Lütfü Şehsuvaroğlu, Selçuk Özdağ ve daha nice milliyetçi-muhâfazakâr kalemler var ama içlerinden nümûne olarak beni seçmiş.

Merak ediyorum, fetöyle ömrü boyunca bir alâkası olmayan, üstelik 15 Temmuz’daki duruşu çok net olan devlet memurluğundan emekli Kerime Yıldız’ı fetöcü i’lân etmek nasıl bir devlet göreviydi?

Gerekli cevâbı aldı elbette.

Ajan X, bir sonraki programda darbe müjdelediği yazısını niye yazdığını açıklamaya çalışıyordu.

Fetösever, kedisever Cem Küçük’ün “devletin adamı” olduğu iddiâsına Nef’i’nin bir beyitiyle karşılık vermek istiyorum:

Sen kadar düşmen-i devlet mi olur a hınzır

Ne durur saltanatun sâhibi bilsem a köpek!

***

Cem Küçük’ün 17 Mayıs 2011 târihli yazısının tamamı:

“GÜLEN CEMAATİ

Sistem dışına itilen Anadolu insanı Cemaatin izlediği politikayla enerjisini doğru yere yönlendirdi.

Türk entelejiyansını uzun zamandır elinde tutan ve gündemi belirleyen aydınlar uzun zamandır panik halinde. Kendilerini bu Cumhuriyet’in ve devletin sahibi sananlar altlarından çekilen halıyla neye uğradıklarını şaşırmış durumdular. Toplumda meydana gelen değişimi bir türlü anlayamadıkları, daha doğrusu idrak etmek istemedikleri için sürekli topallıyorlar. Söyledikleri hiçbir şey gerçekleşmiyor. Yazdıkları artık gündemi belirlemiyor. Yepyeni bir kuşak yepyeni bir anlayışla yönetimi aldığı ve ülkenin yararına işler yaptığı için bu entelejensiya iyice zıvanadan çıktı.

Askerin içindeki cuntacı bir klik, medyadaki CHP yandaşları, iş dünyasının bazı kodamanları ve tabii ki bürokrasi bugüne dek parayı verip düdüğü çalıyordu. İstemedikleri hükümetleri devirmek için ellerinden geleni yaptılar ve devirdiler de. Cinayet işlediler, kaos planları yaptılar, hatta AK Parti gitsin diye ülkede ekonomik kriz çıkması için ortam yokladılar. Bir yandan gizli yollarla Amerikan yönetimine bizi destekleyin diye haberler yolladılar, öte yandan içeride Amerika ve AB düşmanlığı yaptılar. AK Parti ve Gülen’i Bitirme Planları hazırladılar. Bu planlarla hem AK Parti’yi hem de Gülen Cemaatini itibarsızlaştırmak için sahte tertiplere giriştiler.

Kendi karanlık emellerine ulaşamayan darbeci ve cuntacılar, planları ortaya çıkınca hemen sağa sola sataşmaya başladılar. Sataştıkları ilk zümre Gülen Cemaati oldu.

Beline hakim olamayan siyasetçiler Cemaati suçladı. Basit bir cevap anahtarı olayını Cemaate bağladılar. Tutuklanan darbeciler işin arkasında Cemaati aradılar. Ama hep duvara tosladılar. Peki bu karanlık adamlar niçin sahtekarlıklarını AK Parti ve Cemaat’e yüklediler? Hükümete yüklenmelerinin sebebini biliyoruz. Asla ve asla sandıkta AK Parti’yi yenemeyeceklerini bildikleri için ne uydursak kârdır diye düşünüyorlar.

Gülen Cemaati’ne yüklenme gerekçeleri farklı. Bugüne kadar dışlanan, sistem dışına itilen Anadolu insanı Cemaatin izlediği sağlıklı bir politikayla enerjisini doğru yere kanalize etti. Birlik içinde hareket ederek bir sermaye yarattılar. Sistem kendilerine yer açmadığı için uluslararası alanda rekabet etmeleri gerektiğini anladılar. Ürettikleri malları dünyanın hemen her yerine pazarlamaya ve satmaya başladılar.

Hâliyle para kazanmaya başladılar. Cahilliğin ve dışlanmışlığın ancak eğitim sayesinde üstesinden gelineceğini fark ettiler. Bu nedenle dünyanın her yerinde okullar açtılar. Gülen Cemaati’ne mensup insanlar kuş uçmaz kervan geçmez yerlere gittiler. Normalde insanların bırakın tatili mecburi istikamet bile olsa uğramak istemeyecekleri Bangladeş, Senegal, Nijerya gibi yerlere aileleriyle birlikte yerleştiler. Oralardaki insanlara Türkçe öğrettiler. Dünyanın her yerinde insanlar Türkiye sevgisiyle büyüdüler. Yarın bir gün kendi ülkelerinde önemli yerlere gelecek bu insanların Türkiye’ye bakışı çok daha olumlu olacaktır.

Allah ve vatan sevgisiyle hareket eden bu insanlar niçin karanlık unsurlar tarafından hedef gösteriliyor? Çünkü kendi tahtları sallanıyor. Alıştıkları düzen son buluyor. İstanbul sermayesi karşısında ciddi bir Anadolu sermayesi buluyor. Hatta TUSCON, MÜSİAD maddi güç anlamında TÜSİAD’ı geçmeye başladı.

Kemalist, laik ve tepeden inmeci bu zihniyet her türlü piş işlerle iktidarlarını korudukları için önlerinde asla hedef istemezler. Ne var ki zurnanın zırt dediği yere geldik. Onlar için yol bitti. Gidecek yol kalmadı. Çünkü kendi kurdukları düzen su koyvermeye başladı.

Cem Boyner’in meşhur tespitiyle sistemden geçinenler sistemi değiştiremezler. Gülen Cemaati mensupları sistemin dışından gelip merkeze vardılar. Türkiye’yi değiştirmeyi ve dönüştürmeyi başardılar. Bu değişim ve dönüşüm aşamasında başka grupların, cemaatlerin ve elbette hükümetin çok büyük katkıları var.

Ama Gülen Cemaati’nin yaptığı işler bir kesim hariç herkesten onay bulduğu için laikçi cenah onları hedef tahtasına oturttu. Yaptıklarının nafile olduğunun farkına henüz varmadılar.

Ünlü Yunanlı düşünür Heraklitos, “Aynı suda iki kere yıkanamazsın” demiş. Maşallah bizim darbeciler aynı suda yetmiş kez yıkandılar. Artık su kirlendi. Suyun değişmesi şart. Cemaat bu suyu değiştiriyor. Pisliğe alışmış olanların veryansını bundandır.”