Siyasette tutarlılık, inandırıcı olmanın birinci şartıdır. Tutarlı olmak için de ölçülerinizin, kriterlerinizin olması gerekir.

Kriterler, ne için, neye göre düşündüğünüzü, konuştuğunuzu, eylemde bulunduğunuzu gösterir.

Sizi tezatlardan, sağa sola savrulmaktan kurtarır. Zira, bir çıkış noktanız yoksa bir varış noktanız da olmaz. Kaderinizi şartlar, trendler, çıkarlar belirler.

Daha birkaç ay önce ne demiştik değil mi? " Beni Sisi'yle barıştırmak isteyenler var. Asla kabul etmiyorum, etmem de!" 

Niye? çünkü Sisi zalim,katil, despot birisiydi. Onunla barışmak zinhar mümkün değildi.

Daha bu sözlerin yankısı bitmeden,Sisi Türkiye'ye geldi, uçağın kapısında karşılandı, önüne turkuaz halılar serildi, zalim Sisi, dostum Sisi olarak iflas etmiş bir politikanın üstünde yürüdü. Devlet umurundan habersiz bir siyasetçinin, yani Erdoğan'ın on yıl süren anlamsız, faydasız bir politikası çöpe dönüştü.

Peki değdi mi?

Bu ilk değil, "nas var sana bana ne oluyor" politikası ile ekonomi çökertildi.

Faizle ilgili elbette nas var, ama hangi faiz? Bir kısım bilim adamına göre yasaklanan tefeci faizidir. Yine iktidarın akıl hocası, siyaset fetvacısı Hayrettin Karaman'a göre -enflasyon oranına kadar alınan miktar -faiz değildir. Faiz, paranın yıpranma payını aşan miktardır. Necip Fazıl'ın kitaplarında da bu yönde birçok açıklama var. Sorun şu ki; bizde İmam -Hatip'i bitiren, kendini din allamesi sanıyor. Din adına her şeyi hatmettiklerini düşünüyor,dini bilimlere -giriş- bile sayılmayacak bilgilerle her şeyi çözdüklerine inanıyorlar.Bu, bilgi kibrinin sonu da, hem vatandaşa büyük maliyetler yüklemek, hem de -nasla- ilgili tereddütlere, şüphelere hatta inkara sebep olmak oluyor. Kaş yapayım derken göz çıkarılıyor.

Çöken, çöp olan, daha çözüm sürecinden, akıl dışı Suriye politikasından hiç bahsetmiyorum. Suriye politikası ile PKK'ya devlet kurma yolu açılmış, milyonlarca Suriyeli Türkiye'ye itilerek gelecek nesillerin sırtına büyük bir yük ve problem bindirilmiştir. Her yanlış İslam'la temellendirilerek Allah'ın insanlığa huzur için gönderdiği dini tartışmaların odağına konulmuştur.

Bu siyasetlerden çark etmek ne yazık ki verdiği zararı telafi anlamına gelmiyor. On milyon-belki daha fazla- sığınmacı Eset'ten Esad'a geçişle çözülecek midir? Yakılan-yıkılan Suriye aldığı yaraları unutacak mıdır? ABD himayesinde semiren PKK devleti önlenecek midir? Son seçimlerde milletin kaybetmesi pahasına, DEM Parti'nin ikiz kardeşi HÜDA-Par meclise taşınarak meclisteki ayrılıkçı siyaset güçlendirilmedi mi? Bu, her biri bir beka meselesi olan siyasetlerden daha vahimi, bir kısım halkın bu politikaları alkışlaması, onaylaması yahut görmezden gelmesidir. Yani, partimizi, liderimizi feda edeceğimize 'nassı feda etme' tavrıdır.

Her politikası çöken, ülke büyük bedeller ödedikten sonra çark eden bir kadro ve politika ile, Türkiye'nin biriken sorunlarını çözme imkânı yoktur. Toplumu bir süre -Dilan Polat'la- -teğmenlerin yemini- gibi suni gündemlerle oyalayabilirsiniz ama gerçeğin üstünü ilelebet örtemezsiniz. Sisi, Esed ve nas politikalarının çöküşü, aslında şahsa özel -Cumhurbaşkanlığı sisteminin- de çöküşüdür. Milli menfaatler , bir kişinin ihtiraslarının önüne alma bilinci galip geldiğinde onun çöküşünü de göreceğiz.