Hata yapmanın telafisinin olmadığı bir sürece girdik. Futboldaki ifadesiyle 90. dakikadayız.
Muhalefet altı parçalı olmasına rağmen bugüne kadar senkronize bir görüntü verdi. Uzlaşılan konularda masa oluşturuldu, uzlaşılamayan konularda herkes kendi düşüncesini söyledi. Bu, partilerin birbirine benzemesine, hepsinin aynı toplumsal tabana hitap etmesine de mani oldu. Farklı mesajlar, toplumdaki farklılıklara ulaşma imkanı verdi.
Dörtlü masada ise politik farklılıklara rağmen bir irade farklılığın olduğunu iddia etmek çok kolay değil. Her ne kadar zaman zaman Bahçeli'ye -tayin edici- bir misyon yüklense de bu pek doğru değil. Masanın bir lideri var o da CB Erdoğan. Diğerleri onun politikalarına alan açmaktan,yancılığını yapmaktan başka bir şey yapmıyor. Bahçeli neredeyse MHP demeyi unuttu. Bu haliyle MHP'ye milliyetçi bir parti demek mümkün mü? Hele bir zamanlar dergi ve gazetelerinde Türk ordusunu Kıbrıs'ta işgalci olarak niteleyen Perinçek ve partisi ile aynı menzile yürümek milliyetçilikle bağdaştırılabilir mi?
İktidar muhalefete altı benzemezler diyor ama geçmişlerine bakınca asıl benzemezler Cumhur ittifakında. Her birini bir arada tutan farklı saikler var. Bu saikler ortadan kalkınca başka bir manzara kaçınılmaz olur.AKP'yi bu ittifaka zorlayan tek bir sebep var, Erdoğan'ın iktidarını sürdürmek,siyasi ikbalinin devamını sağlamak. Bugüne kadar AKP milli meseleleri iktidar olmanın önüne alan bir görüntü vermedi. Erdoğan her politik teşebbüsünü buna göre yaptı. Ne kaybeder ne kazanırım düşüncesi, ülke ne kazanır ne kaybeder düşüncesinin önünde oldu. PKK ile masaya bu düşünce ile oturuldu, F.Gülen'le bu amaçla ittifak yapıldı, Ergenekon, Balyoz davaları bu amaçla açıldı, sonra aynı çevrelerin bir kısmı ile yine aynı gayeyle bir araya gelindi.
Kişisel ihtirasların milli ihtirasları aşması Türkiye'yi felaketin eşiğine getirdi. Parlamenter sistem yürürlükteyken ülkenin farklı konuları farklı kurumlar tarafından ele alınıp çözülüyordu. Kurumlar uzmanlaştıkları alanlarda belirleyici oluyordu. Ucube başkanlık sistemine geçişle birlikte kurumların fonksiyonu bitti, her şey bir kişinin iki dudağı arasına kaldı. Tek adam her konunun uzmanı gibi mütalaa edildi. Emlak piyasasından, banka faizlerine, ihalelerden mahkemelere kadar her şey onun uhdesine verildi. Dünyada nereye nasıl bir imar yapılacağı ile ilgilenen, bunu görev alanı içine alan başka bir başkan veya başkanlık sistemi yoktur.Devlet kişiselleştikçe kişisel zaaflar devletin zaafı olmaya başladı. Bu da her alanda gerileme, dünyada itibar kaybı, ekonomide çöküş oldu. On yıl esip gürledikten sonra Sisi'nin elini sıkmanın, Esat'a basın üzerinden zeytin dalı uzatmanın, Arapların önünde devleti dilenci durumuna düşürmenin, ülkeyi sığınmacılarla doldurmanın sebebi budur! Buna çanak tutan da, ağır propaganda bombardımanı altında rasyonel düşünme ve davranma imkanını kaybetmiş kitlelerdir.
Böyle bir iktidar karşısında başarısız olmak ancak başarısızlığı hedeflemekle mümkündür.Muhalefet, yakın bir geçmişe kadar büyük hatalar yapmadı. Lakin sona yaklaştıkça ufak tefek hatalar uç vermeye başladı. Kılıçdaroğlu'nun başörtü hamlesi, ABD ziyareti ve cari açığın uyuşturucu parasıyla kapatıldığına dair abartılı ifadesi toplumda karşılık bulmadığı gibi iktidara hamle üstünlüğü sağladı. Bazı İYİ parti milletvekillerinin CB adaylığı ile ilgili sözlerinin muhalif medya tarafından gündemleştirilmesi gerçek gündemi(yolsuzluk, rüşvet, enflasyon, işsizlik) ikinci plana itti. Seçmende güvensizlik yarattı. Oysa vekillerin sözlerinin sayın Akşener'in baştan beri söyledikleriyle çelişen bir tarafı yoktu. Akşener, kazanabilecek bir aday diyordu, İYİ parti sözcüleri de onu diyor. Bu kritik süreç -ben politikalarını- kaldırmaz. Masadakiler ne kadar fedakar davranırlarsa toplumsal karşılığı o kadar büyük olur.Altılı masa kimsenin siyasi ihtiraslarını tatmin için bir araya gelmedi, bu ülkeyi bu ucube sistem ve yolsuzluk/arsızlık düzeninden kurtarmak için bir araya geldi. CB adayını da ona göre belirlemeli, kısır tartışmalarla insiyatifin karşı tarafa geçmesine izin vermemelidir.