Sonbaharın soğukluğunu yüreğimizde hissediyoruz bu günlerde. En sıcağından bitki çayları, yumuşacık atkılar ısıtmıyor içimizi. Bizi ancak keskin bir “adalet” ısıtabilir çünkü. Bu metni yazmaya başladığımda Türk Milliyetçisi gazeteciler yaklaşık olarak 61 gündür cezaevinde.
Tanıma şansına eriştiğim çok sevgili abim Serkan Kafkas ve Süha Çardaklı bu isimlere dahil. Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçundan yargılanan gazetecilerimiz yargı süreçlerini tutuklu geçiriyorlar.
Bu gazeteciler Türk istikbalinin öz evlatları. Her biri vatansever, kalemleri satın alınamayacak kadar onurlu insanlar. Hepimiz biliyoruz ki gazetecilik çok ince bir iş her türlü manipülasyona ve algı karışıklığına oldukça açık ve herkesin alamayacağı riskleri içinde barındırdığı yadsınamaz bir gerçek.
Bu yüzden diyorum ki; belki de Serkan teyitsiz haber girmiştir, belki yanlış haberlerin yayılmasına sebep olmuştur. Buna mahkeme karar verecektir, eğer bir suçları varsa cezalarını çekmeleri konusunda kimsenin itirazı olmayacaktır. Fakat bu sürecin tutuklu devam ettirilmesi, mahkeme kayıtlarında incelenen Twitter hesaplarının Türk milliyetçisi olduğunun ısrarla belirtilmesi, standart uygulama adı altında hapishanede saçlarının kazıtılması; hükümetin ‘’göç karşıtı‘’ siyasilere ve daha önemlisi gazetecilere gözdağı vermeye çalıştığını çok net gözler önüne seriyor.
Devletin saadeti için olsa dahi hükümet politikalarına ters düşerseniz bir teröristle, hırsızla aynı muameleyi göreceğinizi açıkça belirten hükümetin bu politikasına sessiz kalanların içerisinde ne acıdır ki Türk Milliyetçisi partiler de var. Üstelik Süha Çardaklı hapishane içerisinde ‘stent çıkarılması’ gibi çok basit insani sağlık haklarından mahrum bırakıldığını dile getiriyor.
Terör örgütü elebaşı Öcalan’a tam teşekküllü işleyen sağlık sitemi kendi evlatlarına “üvey evlat” muamelesi yapıyor!” diyerek hepimizin yüreğini sızlatıyor. Süha da Serkan da sadece tutuklu bir gazeteci değil. Onlar yanlış haber yapmanın değil, asıl olarak Türk milliyetçisi olmanın bedelini ödüyor. Milliyetçiler arasında küskünlük de dargınlık da normaldir. Birbirine aykırı politikalar üreten Türk milliyetçisi partilerin olmasına bizler çoktan alıştık aslında. Ama günün birlik olma günü olduğu da ortada.
O yüzden en çok da bizi eleştiriyorum. Partilerin içinde veya dışında buna ses çıkaran niceleri olsa da genele yayılmış bu sessizlik her geçen gün yükselen siyasal İslam çizgisinin de ekmeğine yağ sürmek oluyor aslında. Camianın genelinde Zafer Partisi dışında bir sessizlik söz konusu.
Sinan Oğan cephesinden gelen bir tweet Meral Akşener tarafından yapılmış okkalı bir konuşma olmasına rağmen yeterince kamuoyu oluşturulabilmiş değil. Zafer Partisi cephesi tüm gücüyle hem sahada hem sosyal medyada olsa da yetmiyor. Uzun süredir bu konu ana akım medyanın gündemine bile giremiyor. İçerdekiler Türk Milliyetçisi gazeteciler; Büyük Birlik Partisinden ses yok, Milliyetçi Hareket Partisinden ses yok. Kendini göç karşıtı olarak tanımlayan Demokrat Parti’den ses yok. Protesto eden yok, yüksek sesle ‘‘Türk Milliyetçiliği suç değildir.’’ diyen yok. Neredesiniz beyler?
Namlunun ucu size dönene kadar mı, felek kapınızı çalana kadar mı, en üstünüzden izin çıkana kadar mı bu kuzuların sessizliği; yoksa kurt sizi de kapana kadar mı?