Aslında sorunun cevabı çok basit. Suriye’nin paraya ama çok paraya ve Arap dünyasında tanınmaya ihtiyacı var. Tanınmadan kastım Şara hükümetinin sembolik olarak tanınmasından ziyade hüsnü kabul görerek desteklenmesi. Suudi Arabistan (SA), Mısırla beraber en ağırlıklı Arap ülkesi olduğundan Arap dünyasının giriş kapısı niteliğinde.

Bu seyahate en sert tepkiyi İran gösterdi. Zira Tahran hala Suriye’den tasfiye edilmeyi kabullenebilmiş değil. Hamaney’in ‘’Suriye gençlerini’’ sokaklara davet etmesine rağmen kayda değer kalabalıklar hareketlenmedi Suriye’de. İran rakip olarak tanımladığı üç ülkenin, SA, İsrail ve Türkiye’nin mevzi kazanmasını tehlikeli addediyor. Fakat en zayıf dönemini yaşadığından ortalığı karıştırmaktan başla yapabileceği çok bir şey yok.

Ülkemizde Riyad seyahatini, ‘’Hani yeni rejime en yakın ülke bizdik. Neden ilk seyahat Ankara’ya yapılmadı?’’ sorusunu merkeze koyarak eleştirenler oldu. Oysa ilk seyahatin Riyad’a yapılması Türkiye’nin takip ettiği siyasetin bir gereği. Zira Türkiye’nin siyaseti Şara hükümetinin özellikle Batı’da ve Arap dünyasında tanınması ve desteklenmesi üzerine kurulu. Türkiye, Suriye’nin bir piyon ülke ya da zayıf bir devlet olarak algılanmasını istemiyor. Esad döneminde Suriye; uluslararası camia da İran ve Rusya’nın kontrolündeki bir müstemleke olarak kabul ediliyordu. İran ve Suriye’nin yerine Türkiye koyularak aynı algının devamı hem Suriye’ye hem de Türkiye’ye zarar verir.

Muhalifler hükümeti kurduğunda, Türkiye’nin yönlendirmesiyle, dışişleri bakanının ilk seyahatlerini Körfez ülkelerine ve Mısır’a yapmasına karar verildi. Fakat Katar dışında hiçbir ülkeden randevu alınamadı. Zira Körfez ülkeleri Suriye’nin İran’ın kontrolünden kurtulmasından memnun olmakla birlikte HTŞ’ den rahatsızdılar. Onlara göre HTŞ; DEAŞ ve el Kaide’nin devamı. Yıllardır savaştıkları Müslüman kardeşlerden bile radikal. Koyu şeriatçı. Körfez monarşileri için şeriatla cumhuriyet ve/veya demokrasinin yan yana gelmesi varoluşsal tehdittir. Böyle bir rejim kurulur ve başarılı olursa Körfez halklarına örnek olarak monarşilerin yıkılmasına yol açabilir.

Randevular alınamayınca devreye Erdoğan girdi. Kahire’de yapılan D-8 toplantısında ilgili ülkelerin devlet başkanlarıyla görüşüldü. Akabinde Erdoğan ve Fidan ilgili ülkelerdeki meslektaşlarıyla telefon irtibatları kurdular. Bu sürecin sonunda, direnci kırılamayan Mısır haricindeki devletler randevu vermeye ikna edildi. Görüşmeler ve uygulanan politikalar Körfez ülkelerini Şam’a kredi açılması gerektiğine ikna etti. Bu süreçte Suriye’nin bir Arap devleti olduğu özellikle vurgulandı.

Suriye; yıkılmış, viran, milyonlarca vatandaşı yurtdışında, yokluk, yoksulluk ve yolsuzluk içinde. Türkiye’nin Suriye’ye hakim olmaya çalışması bütün bu yükleri üstlenmesi anlamına gelir. Türkiye’nin hem bu yükleri kaldıracak durumu yok hem de durumu olsa bile bunun hiçbir getirisi yok. Türkiye, Suriye’de başka ülkelerin rahatsız olacağı görüntü vermemeli. Olabildiğince çok ülkeyi Suriye’nin ayağa kalkma sürecine dahil etmeli.

Ambargo ve yaptırımlar kalkarsa, yurtdışında bloke edilen paralar serbest bırakılırsa, Batıdan ve özellikle Körfez ülkelerinden kaynak akışı sağlanırsa Suriye kısa sürede ayağa kalkar. Suriye’nin ayağa kalkmasından en çok fayda sağlayacak ülke Türkiye’dir. Zira müteahhitlik işlerinin çoğunu Türk şirketleri üstlenecektir. Türkiye’nin ihracatı artacaktır. Hepsinden önemlisi daha fazla sığınmacı ülkesine dönecektir.

Suriye; Türkiye’nin kontrolünde olan bir ülke olarak algılanırsa bunların hiçbiri olmaz. Veya yeterince olmaz. Türkiye, Suriye’nin ihtiyaçlarını gideremeyeceğinden zamanla ilişkilerde bozulur. Suriye kendi kararlarını veren, şahsiyetli ve bağımsız bir ülke olur ve böyle algılanırsa Arap ülkeleri tarafından desteklenir.

Arap monarşileri, cumhuriyet olmasına rağmen Mısırla iyi ilişkilere sahipler çünkü Sisi onlarla iş birliği yapıyor. Tehdit oluşturmuyor. Suriye’de aynı siyaseti takip ederse başarılı olabilir. 4-5 yıl önce bu siyaseti takip etmek zordu. Bugün Türkiye ile söz konusu ülkeler arasındaki ilişkiler iyi olduğundan Şam’ın işi daha kolay.

Suriye, Mısır ve Yemen, 1958 yılında tek devlet oldular. Birleşik Arap Cumhuriyeti adı verilen bu devletin sadece üç yıl sonra dağılmasının en önemli nedeni, Mısır’ın mütehakkim tavırları ve ağabey psikolojiydi. Yapacağımız en vahim hata Mısır’ın yaptıklarını tekrarlamak olur. Azerbaycan, Gürcistan ve Türkistan cumhuriyetleriyle kurduğumuz ilişkinin benzerini kurmalıyız Suriye ile. Abi-kardeş ilişkisi değil eşitler arası ilişki. Libya ve Somali’de başarılı sonuçlar veren politikalarımız Suriye’de de tatbik edilmeli. Böyle yaparsak Türk ülkeleriyle geldiğimiz ilişki düzeyini Suriye’yle de tesis ederiz.

NOT: Şara’nın bugünlerde Ankara’ya geleceğini tahmin ediyorum. Bu seyahatte Libya ile imzalanan deniz sınırlarımızı belirleyen anlaşma Suriye’yle de imzalanırsa her iki ülke de Doğu Akdeniz’de güçlenir.