Dört yıl önceki tespitlerimizi aynen tekrar ediyoruz…
"AKP vesayeti
Cumhurbaşkanı hafta sonu konuşmuş ve Başkanlık sisteminden korkanların milli iradeden milletin tercihlerinden çekindikleri tespitinde bulunmuş.
Devamında da Türkiye'deki vesayet odaklarıyla yürüttükleri mücadelenin altını çizmiş.
Bu tespitleri duyan biri AKP’nin yirmi yılı aksin bir süredir tek başına iktidar olduğunu bilmese belki bu tespitler üzerine bir düşünür, hakli mi acaba diye?
2002 yılı 3 Kasımında %34 oy oranıyla tek basına iktidara gelen bu parti o günden beri liderinin ağzından hep ayni iddiayı ortaya koyuyor.
Türkiye’de milleti dışlayan bir vesayet rejimi var ve bunu yıkabilecek tek güç AKP ve lideri.
Bu iddianın halk nezdinde bir karşılığı olduğu belli. AKP ve lideri bu siyasi sermayeyi tüketmekten çok korkuyor. Bu sermayeyi ömürleri boyunca kullanmak için sürekli toplum içinde karşıtlıklar yaratmak peşindeler. Bir bakıma böl ve yönet stratejisi takip ediyorlar.
Bu bölme işini de ustaca yada bir bakıma kurnazca gerçekleştiriyorlar.
Her bölünmede hasmını, Milet iradesini hiçe sayan, kendisini de buna karşı savaşan konumuna yerleştiriyorlar.
İlk günden beri bilinçli bir biçimde toplum sürekli bir iç çatışma ve gerginlik içinde tutuldu. Toplumun iç gerginliği artırılarak sürdürülmeye çalışılan bir tek parti iktidarı.
Hatta bu toplumun bölünmesi işinden cıktı, devletin bölünmesine doğru da yol aldı. Devlet bugün tam bir iç karmasa yaşıyor. Dün "PKK ile mücadele edenler, aslında mücadele ediyormuş gibi yapıp PKK'yı el altından destekleyenlermiş ve onlarla mücadele edenler devletin gerçek çıkarını savunanlarmış" tespiti söz konusuydu.
Bunun gereği de yapıldı. Bugün "PKK ile mücadele ediyormuş gibi yapanlarla mücadele edenlerin aslında PKK'yı destekleyen gerçek hainler oldukları" sonucuna varıldı.
Bu arada ilk başta PKK ile mücadele edenlerin de gerçekten PKK ile mücadele ettikleri de ortaya çıktı. Bakalım yarın neler anlaşılacak. Bu arada devlette yaratılan hasar, toplumda olduğu gibi oldukça derin. Devletin içinde herkes birbirinden korkuyor. Ne de olsa bu hesaplaşmanın sonu pek iyi bitmiyor.
Her an bir kumpasa gelip ağır bedel ödemek söz konusu olabilir. Herkes çekingen ve pasif bir tutum almış durumda.
Yetki ve sorumluluk bir ateş topu gibi elden ele atılıyor. AKP’nin siyasi uygulamaları bugün tam anlamıyla bir tek parti zihniyetini yansıtıyor. Tepeden bakan, bağıran, aşağılayan, buyurgan, hesaba çeken, tehdit eden ve hukuku hiçe sayarak cezalandırabilen. En ufak muhalefet girişimine bile tahammülü olmayan bu tek parti zihniyeti aslında yeni tür bir vesayet kurdu; AKP vesayeti.
Bu vesayet düzenini örtmek için de yine ayni taktiği uygulamaya koyuyorlar; böl, çatışma çıkar ve kendini vesayet karşıtı şekilde konumlandır. Bir bakıma bu alıştığımız söylemin su anki amacı AKP vesayetini örtmek. Bir başka deyişle bu sefer savunmaya geçmiş bir AKP var karşımızda; çünkü artık AKP’nin üzerine oturduğu bir müesses nizam söz konusu.
Tüm kazananlarıyla ve kazandıklarını kaybetme korkusuyla ve kazandıklarına daha da sıkıca sarılanlarıyla. Başkanlık tartışması bu açıdan bakıldığında yeni bir böl yönet stratejisi olarak ortaya çıkıyor.
Millet iradesini savunan Başkanlık taraftarları ve milletten korkan Başkanlık karşıtları. Cumhurbaşkanı Başkanlık seçimini kazanacağından çok emin bir bicimde bu stratejiden birkaç kuruş vurma peşinde.
Bir yandan AKP vesayeti tartışılmayacak, diğer yandan muhalifler vesayetçilikle suçlanacak, en son olarak başarılırsa yürütme tek kişide toplanacak.
Parlamenter sistemin "ayak bağlarından" kurtululanacak ve Cumhurbaşkanı anayasayı ihlal etme sıkıntısı olmadan, partisini de hükümetini de tek başına yönetebilecek.
Bu şekilde bakılırsa bana millet iradesinden çok Cumhurbaşkanının tek başına yönetme isteği gibi göründü. Ne dersiniz?
Tabi Cumhurbaşkanı eşittir millet iradesi denklemine ikna olmamışsanız. Cumhurbaşkanının üzerinden atladığı ufak bir ayrıntıyı da ilave edelim. Meclisi de millet seçiyor. Millet iradesi demiştik ya.
Rahmetli Demirel 1991 seçimleri öncesi şöyle demişti “Devlet felç durumdadır, Devlet batmıştır, Devlet nüfuzu, siyasi iktidar için kullanılmıştır ve kullanılmaktadır. Yargı bağımsızlığı kalmamıştır. Devletin Çankaya’sı tarafsız olması lazımken, adamakıllı taraf olmuş parti ve hükümet idaresini ele almıştır. Günlük sıkıntıların nedeni de budur. Yapacağımız ilk iş devleti işletmektir, devleti yenilemektir. Bana göre yenilenme tepeden tırnağa şarttır. Yenileşme Çankaya'dan başlayacaktır. Çankaya milletindir.”