Bugün 26 Ağustos.... Kurtuluş Savaşının, dönüm noktalarından Büyük Taarruzun başlangıcı, Anadolu coğrafyasının düşman işgalinden kurtarılacağı günün adı 26 Ağustos. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının emperyalist devletlere meydan okuduğu günün başlangıcı 26 Ağustos. Hepimizin bu dönemi çok iyi idrak edip Anadolu’nun yurdumuzun Türkiye’mizin kıymetini bilmemiz lazım değerli okuyucularım.

***
Bugün 26 Ağustos… Aradan geçen 97 yıla rağmen tüm dünya milletlerinin saygıyla andığı günün başlangıcı.

Bugün 26 Ağustos emperyast devletlerin sömürüsü altındaki uluslara umut ışığı olan günün adı.

Değerli okuyucularım hiç düşündünüz mü, büyük taarruz'dan bize kalmış olan, Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün neden sadece bu “efsane fotoğraf” vardır da, başka fotoğraf yoktur?



Tarih, 26 Ağustos 1922; yer, Afyon Kocatepe, Saat 11 suları... Gelin bu noktadan sonra bu fotograf karesini çeken Yedek tegmen Ethem Tem’den dinleyelim yaşananları: “Büyük taarruz şafak vakti saat beşte başlamıştı, Mustafa Kemal hamleleri adım adım takip ettim, sahra telefonuyla emirler yağdırıyordu, bir ara diğer komutanların yanından ayrıldı, tek başına, uçurum kenarına kayalıklara doğru yürüdü, dürbünle düşman hattına bakıyordu, dalgın, düşünceliydi, parmaklarını sigara içer gibi dudaklarına götürdüğü an… Deklanşöre bastım”

Peki kimdir Ethem Tem?

Yedek subay olarak Osmanlı’nın son döneminde orduda görev yapmış. Mülkiye mezunu genç bir subay. Sivil hayatında İstanbul'da fotoğrafçılıkla uğraşan, Birinci dünya savaşında Kafkas cephesinde vuruşmuş, akabinde, Kurtuluş Savaşı başlayınca Anadolu'ya geçmiş, Garp Cephesi'nde görevlendirilmişti, aynı zamanda Kuvayı Milliye'nin resmi fotoğrafçılık görevini yürütüyordu, büyük taarruz'u kare kare görüntüleme başarısını göstermiş, 10×15 cam negatif çeken Alman malı Reflex ICA fotoğraf makinesi vardı.

Ethem Tem “İşte o an” hatırasını Ulu önderin cephede çektiği o fotograf anısını, 1960’da Ulus gazetesi için yapılan röportajda, Fikret Otyam'a anlatmıştır:

“Tek başına, kayalık tepenin ucuna geldi, başparmağı dudaklarının arasındaydı, objektifimi çevirdim, adeta nefes almıyordum, deklanşöre bastım. Günler geçti, 2 Eylül'de Uşak'a girdik. Vakit yoktu. Ahır bozması bir yerde filmi yıkadım. Fotoğraflar birbirinden güzeldi. Hemen dört tane yaptım, ertesi sabah koşarak götürdüm, içeri aldılar, berberi tıraş ediyordu, odada bir masa, bir portatif karyola, iki iskemle vardı, fotoğrafları aldı, baktı, “çok güzel” dedi.
“9 Eylül… İzmir'e girdik. Günbatımına yakındı, ilk işim bir fotoğrafçı aramak oldu, bir Rum fotoğrafçı buldum. Kocatepe'de çektiğim filmleri verdim, yıkanıp basılana kadar etrafta dolaştım, zaman doldurup yeniden geldim, fotoğrafçı beni görünce
“hepsi harika” diye bağırdı, baktım, fotoğraflar henüz yaştı, doya doya baktım, hakikaten hepsi harikaydı, taa Uşak'tan İzmir'e kadar bu anı bekliyordum, fotoğrafların kuruyup hazır hale gelmesi için biraz daha zaman lazımdı, sabah gelip almak üzere ayrıldım, karargaha, Bornova'ya döndüm, ertesi sabah erkenden otomobille İzmir'e indim ama, görmeliydiniz, cayır cayır yanıyordu İzmir, ahali sokaklara yollara dökülmüştü, ne dost belliydi ne düşman, fotoğrafçı dükkanının olduğu yere güçlükle varabildim, fakat ne göreyim, gözlerime inanamadım, dükkan yanmıştı, elimde kala kala Uşak'taki o ahır bozması yerde yıkayabildiğim bir kaç fotoğraf kalmıştı, ötekilerin hepsi İzmir'deki fotoğrafçı dükkanıyla birlikte kül oldu.”

Ne hazindir ki yangından ötürü, büyük taarruz'a dair 26 Ağustos'tan başka fotoğrafı yoktur Gazi Mustafa Kemal'in, bize hatıra kalan tek karesidir. Ve aslına bakarsınız, Kurtuluş Savaşı başından sonuna kadar her yönüyle olduğu gibi, kurtulan tek kare fotoğrafıyla da mucize niteliğindedir. Çünkü can pazarının ortasında harabe bir ahırda basılan bu fotoğraf kadar tarihi böylesine anıtsal nitelikte anlatabilen bir kare başka yoktur, olamazda.

Evet sevgili okuyucularım Kurtuluş savaşının meşalesi niteliğinde ki bu büyük günün tarihimizdeki yeri ve önemi büyüktür. Unutmayalım ki tarihi olmayan milletlerin geleceği de olmaz. Tarihimize de, milli değerlerimize de, Atatürk’ümüzün bizlere bırakmış olduğu kültürel mirası olan fikirlerine de sahip çıkalım. Unutmayalım ki, dünyaya bir daha bir ATATÜRK gelmez. Bu sadece büyük ve necip Türk milletine nasip olmuştur, kıymetini bilelim.