Türkeş, 1939 yılında Harbiye’den teğmen rütbesiyle mezun oldu. Memleketin farklı yerlerinde görev yaptı. Milliyetçi ve Turancı fikirleriyle, CHP ve İnönü aleyhtarlığıyla tanındı. Çocukluğu ve ilk gençliği İngiliz işgalindeki Kıbrıs’ta, Rum baskı ve zulmü altında geçtiğinden, Türklük şuuru son derece yüksekti. Fikirleri ve muhalif yaklaşımı nedeniyle 1944 yılında Irkçılık ve Turancılık Davasına dahil edildi. Ağır işkenceler gördü. Uzun süre tutuklu kalan Türkeş ve arkadaşları 1947 yılında beraat etti. Cezaevinde gördüğü işkencelerden ve 195 Azerbaycan Türkünün, Sovyetlere teslim edilerek katledildiği, Boraltan Köprüsü olayından sonra, Türkeş’in, İnönü ve CHP aleyhtarlığı daha da arttı.
Türkeş, kurulduğu andan itibaren, DP’ye sempati duydu. Hamdullah Suphi Tanrıöver, Sait Bilgiç, Halide Edip Adıvar gibi Türkçüler DP’deydi. Türkeş, 1948 yılında sınavı kazanarak ABD’ye gerilla harbi eğitimi almaya gitti. Memlekete döndüğünde, önce ordu bünyesinde gerilla harbi hocası olarak eğitim verdi. Bilahare Harp Akademisine devam ederek, binbaşı rütbesiyle mezun oldu. Mezun olduktan sonra DP iktidarı tarafından, Pentagon’a gönderildi. 1958 yılına değin, Washington’daki NATO daimi temsilciliğinde görev yaptı. Amerika’da olduğu esnada, uluslararası ekonomi eğitimi aldı. 1959 yılında, DP hükümeti Türkeş’i, Almanya’ya, Atom ve Nükleer Okuluna eğitim almaya gönderdi. Almanya’dan dönmesinin ardından, albay rütbesiyle, Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesindeki NATO şubesine müdür olarak atandı. DP iktidarı, parlak bir subay olan Türkeş’i destekleyerek, yurtdışında özel eğitimler almasını sağladı. Türkeş, 1950-1955 yılları arasında, gerilla harbi eğitimi almış ender komutanlardan biri olarak hükümetle yakın çalıştı. Kıbrıs’taki mücahitlerin silahlandırılması ve eğitilmesi sürecini yönetti. Cezayir’deki mücahitlere de benzer destekler verildi. O süreçte ordu adına Türkeş, Dışişleri Bakanlığı adına o tarihlerde diplomat olan Fatin Rüştü Zorlu görev aldı. Zorlu, hem Bayar’a hem de Menderes’e yakındı. Onlara Türkeş’in milliyetçi, vatansever, çalışkan ve vizyon sahibi bir subay olduğunu defalarca anlattı.
Cuntaların kurulduğu, darbe hazırlığı yaptığı 1955-1960 yılları arasında yurt dışında olan Türkeş’in cuntacı olması fiziken mümkün değildir. Türkeş, 1960 senesinde Ankara’da görevlendirildi. Ayrıca cuntacılar CHP’liydi. Türkeş CHP tarafından yargılanmış, işkence görmüş, hapse atılmıştı. Türkeş, Ankara’da göreve başladıktan sonra, cunta faaliyetlerini tespit etti. Bu faaliyetleri kuzeni olan DP milletvekili Reşat Akşemsettinoğlu vasıtasıyla, sırasıyla Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes’e, Başbakan’a ve Cumhurbaşkanı’na duyurdu. Bayar’ın telkinlerine rağmen Menderes, cuntacılarla anlaşmış olan Bakan tarafından sorun olmadığına, iddiaların dedikodu olduğuna inandırıldı. Türkeş, bunun üzerine, tasfiye olmamak ve süreci yönlendirmek maksatlarıyla, önleyemediği darbe faaliyetlerine katıldı. Reşat Bey vasıtasıyla, hükümet erkanını bilgilendirmeye devam etti.
İhtilalden sonra inisiyatifi ele geçirerek kendini Başbakan Müsteşarı olarak atatan Türkeş, yaygın yargılamalar ve tutuklamalar düşünmüyordu. Nitekim ilk günlerde teslim olan ya da göz altına alınan DP ileri gelenlerinin çoğu serbest bırakıldı. Türkeş’in planına göre, DP’nin lider kadrosu İsviçre’ye sürgüne gönderilecek, akabinde seçimlere gidilecekti. İktidar, milletin oy verdiğine teslim edilecekti. Türkeş’e göre, devlet ve ordu hem partiler arasında taraf tutmamalıydı hem de taraf tutuyor görüntüsü vermemeliydi. Böyle bir tarafgirlik olursa, DP’ye destek veren kitleler devlete ve orduya küserdi. Türkeş, Milli Birlik Kurulu üyelerinin çoğu CHP’li olduğu ve ABD ile anlaştığı için planlarını uygulayamadı.
Madanoğlu’nun önderlik ettiği CHP’li ve Batıcı üyeler yaygın tutuklamalara yönelince ve DP kapatılınca Türkeş, pozisyonunu değiştirdi. Madanoğlu cuntası yeni partiler kurulmadan ya da kurulsalar da teşkilatlanamadan ve halka ulaşamadan seçime gitmeyi planlıyordu. Böylece CHP seçimleri kolaylıkla kazanacak, ABD’nin gözdesi İnönü cumhurbaşkanı olacaktı. Türkeş, aynı gerekçeyle yani milletin devlete küseceğini düşündüğünden hemen seçimlere gidilmesine karşı çıktı. Madem DP kapatılmıştı, yeni partilere teşkilatlanacak ve propaganda yapabilecek süre tanınmalıydı. Seçimler adil olmalıydı.
Türkeş, darbecilerle ve ABD’yle beraber hareket etmediği, en temel konularda farklı düşündüğü için önce müsteşarlık görevinden alındı sonra tasfiye edilerek Yeni Delhi’ye ataşe olarak atandı. Türkeş, görevde kaldığı üç ay gibi çok kısa sayılabilecek sürede, DPT, TUBİTAK, Devlet İstatistik Enstitüsü, Atom Enerjisi Kurumu ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kuruluşları ülkeye kazandırdı.
Bazı siyasi yorumcular, Türkeş’i, Amerikan çizgisinde olmakla suçlarlar. ‘’NATO’ cu’’ diye yaftalarlar. 27 Mayıs’ta görev almasını ve yurtdışında uzun süre eğitim görmesini NATO’cu olmasına bağlarlar. Bu doğru olsaydı tasfiye edilerek, sürgüne gönderilmezdi. Türkeş, Amerika ve Almanya’da uzun yıllar eğitim aldı, çünkü sınavları kazandı, istikbal vadeden çalışkan ve bilgili bir subaydı. Ayrıca Türk topraklarının genelinin Sovyetler Birliği ve Çin tarafından işgal edildiği ve Türkiye’nin de SSCB tarafından tehdit edildiği günlerde, NATO’yla iş birliği yapmak aklın gereğiydi.