Kısa devre yapma merhalesini geçtim artık; dumanım, tepemden tütüyor.
Kemal Karpat vefat edince ne kadar büyük bir târihçiyi kaybettiğimiz yazıldı. Bunu tekrara gerek yok.
Rahmetli, fetöyle alâkası olduğu hâlde, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra Cumhurbaşkanlığı Kültür-Sanat Ödülü’nü aldı. Yâni fetöcülerin derdest edildiği bir zamanda devlet tarafından onurlandırıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Karpat’ın cenâze merâsiminde, "Her insan gibi Kemal hocamız da hayatının çeşitli dönemlerinde kendine göre fikri tercihler yapmıştır. Bugün bize düşen onu tercihlerinden dolayı asla yargılamak değil, ortaya koyduğu eserlerin üzerinden giderek, daha büyük akademik başarıların peşinde koşmaktır." dedi.
“Fikrî tercihler” denilen şey, bu ülkeyi 15 Temmuz’a getirdi. Câhil insanları, bu yapının peşinden sürükledi. Eğer Kemal Karpat’ı fikri tercihleri sebebiyle yargılamayacaksak sâde vatandaşları niye yargılıyoruz? Asıl affedilmesi gerekenler, bu insanlar. Çünkü âlimlere inandılar. Onların yanılmayacağını düşündüler. Oysa Haşhaşîleri herkesten iyi bilen târihçiler yanılmamalıydılar. Peygambersiz İslâm tehlikesini hekesten iyi bilen ilâhiyatçılar yanılmamalıydılar.
Selçuklu Devleti’nin haşhaşîlerden kurtulması, iki asır sürdü. Şimdi iki yılda sonuç alınmasını elbette beklemiyorum.
Fakat…
Gülen hakkında hazırlanan bir belgeselde onu dinlerken nasıl ağladığını söyleyen hukukçu, bugün “sümüklü hoca” dediğinde alkışlanıyor.
“Hocaefendi ne zaman ağlasa ağlarım” diyen köşe yazarı müsveddesi, “En başından beri karşı durdum” diye yalan söylediğinde takdir ediliyor.
Gülen’e şiir yazan şakirde gazeteci, “Vurun ha! Koman ha!” yazıları yazdığı için ödül alıyor.
Kemal Karpat, son derece zararlı “fikrî tercihler”ine rağmen ödül alıyor.
Bunlara inanıp peşinden giden câhil halk ise cezâ alıyor.
Vallâhi, Karakuşî’ye rahmet okuttuk.
Bu durumda yine Ziyâ Paşa’ya müracaat edeceğim:
Afv ile mübeşşer midir ashâb-ı merâtib?
Kânûn-ı cezâ âcize mi hâs demekdir?
.....
15 Temmuz Darbe Komisyonu’nu fetö hakkında bilgilendiren bir profesörle aramızda şöyle özel bir konuşma geçti:
“Hocam, Gülen’in ağlamasına ne diyorsunuz?”
“Numara yapıyor.”
“Peki o ağlayınca ağlayanlar?”
“İşte bu, ciddî bir psikolojik sorun.”
“Peki o ağlayınca ağlayanların, şimdi sayıp sövmelerine ne diyeceksiniz?”
“İşte bu, daha da ciddî bir sorun.”
Bu profesöre, “Peki hocam, tedâvi olmayı düşünüyor musunuz?” diye sormadım. Bize yol göstermeye devam ediyor.
Bilmeden bu yapıya âlet olanlarla, bile bile içine girenleri, dâima ayrı tuttum. Kemal Karpat da hatâ yapmış olabilir. Neticede âlimler de yanılır.
Benim derdim, vatandaşın devlete olan güveni. İktidar sâhipleri, âlimlere gösterdiği höşgörüyü, câhillere de göstermelidir. Bunu iktidardan beklemek, en tabii hakkımız. Nâmık Kemal, “Mekârim- ahlâk, aceze kârı değil; ashâb-ı iktidar sıfatıdır.” diyor.
Her şaşkınlığımda, “Allah, devlete zevâl vermesin” diye duâ ediyorum.
Çünkü...
“İşimiz kaldı heman merhamet-i Lemyezele”