18 Mayıs 1944 - Kırım...

Gece saat 3 ü gösteriyordu.

Gün boyunca yaşanan kara kamyon hareketliliğinden birşeyler olacağını tahmin ediyorlardı etmesine ama ne olacağını, tam olarak neler yaşanacağını kimse bilemiyordu.

Türklerin yaşadığı evlerin kapıları sertçe vurulmaya başlandı :

-Güm güm güm güm güm !!!

15-20 saniye içinde açılmayan kapılar tekmelerle, dipçiklerle kırılıyor yataklarından yeni kalkmış uyku sersemi Türkler iteklene iteklene evin bir odasına götürülüyor, kendilerine 15 dakika içinde köy meydanında toplanmaları emrediliyordu.

Herkes şaşkın, herkes korkmuş, herkes endişeliydi. Çocuklar ağlıyor, kadınlar koşuşturuyor, yaşlılar dua ediyordu. Eli silah tutan bütün erkekler SSCB Ordusuna alındığı için zaten köylerin nüfusu sadece kadınlar, çocuklar ve yaşlılardan ibaretti. 

Stalin imzalı bir kararnameyle Kırım Türklerinin vatanlarından sürgün edilerek tarım işçisi olarak çalıştırılmak üzere Özbekistan'a sevk edilmelerine karar verilmişti. 

Operasyon üç gün içinde tamamlandı ve binlerce Türk gayrı insani şartlar altında nakledildi. 

19 Temmuz 1944

Ruslar bu başarılı (!) harekatı kutlamak ve katılan askerleri ödüllendirmek için bir tören düzenlediler. Başından beri sürgünün sorumlusu olan SSCB Devlet Güvenliği Halk Komiseri Yardımcısı Kobulov koltuğunda kasılarak oturuyor, yüzüne vuran Temmuz güneşiyle de gayet keyifli görünüyordu.

Ta ki emir subaylarından birinin topuk selamı verdikten sonra kulağına birşeyler fısıldadığı ana kadar. Gelen haber onun adına korkunçtu. Komünist Partisi üst yöneticilerine Kırım'ın Türklerden tamamen temizlendiğine dair raporunu çoktan sunmuştu ama Azak Denizi kıyılarındaki küçük balıkçı köyü Arabat'ın unutulduğu anlaşılmıştı.

Bütün katarlar çoktan yola çıktığından elde köyü sevk edecek araç ta bulunmuyordu. Kobulov bir sigara yaktı. Bu konuyu biran evvel çözemezse kendi geleceği açısından hiç te iyi olmayacağını seziyordu. Burnundan çıkan dumanlar göğe doğru yükselirken o kalanların burnundan getireceği planını çoktan yapmıştı.

Hemen Azak Denizin'de bulunan gemilerden en köhnesinin köye en yakın iskeleye yanaştırılması emrini verdi. Aynı anda Arabat'taki yaklaşık 500 Türk'ü alacak kara kamyonlar da homurdanarak yola çıkıyordu.

Uzaktan gözüken toz bulutu köy halkına uzun zamandır bekledikleri felaketin geldiğinin kara haberini verircesine yaklaşıyordu. Tedirginlik ve korku nakış olup ta bütün yüzlere işlenmişti. 

Sonrası iteklenerek meydana toplanan kadınlar, ağlayan çocuklar, diğerleri itaat etsin diye sırtlarından kurşunlanan yaşlılar...

...

Kamyonlar Azak kıyısına geldiğinde Türkler balık istifi tıkıldıkları kasalardan indirilerek kendilerini bekleyen, insan olsa en az üç kez yaş haddinden emekli olacak geminin ambarlarına dolduruldular. Yılların yorgunluğunun verdiği sesle ambar kapakları gıcırdayarak kapanırken, çocuklu kadınlı bu beşyüz mazlum Türk güneşin sapsarı ışıklarını son kez gördüklerini bilmiyorlardı.

Yaşlı gemi ağır ağır yola çıktı. Hava kararana kadar amaçsızca oradan oraya dolaştılar. Karanlık çöküp te ortam uygun hale gelince personele gemiyi terk etmeleri emri verildi.

Ve Kırım'da son kalan Türkler'den kurtulmak için son hamle de yapılarak gemi su alması sağlanarak batırıldı. Bir şekilde yüzeye çıkmayı başaran tek Türk te kurşunlanarak öldürüldü. Geride görgü tanığı bırakmamak çok önemliydi. Geminin kaza sonucu battığı düşünülmeliydi.

Haber Kobulov'a ulaştırıldığında vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Kobulov yatak odasının balkonuna çıktı, gün ortasından beri gömlek cebinde taşıdığı purosunu yaktı. İstikbaldeki güzel günlerini düşünerek keyifli bir nefes çekti.

Puronun dumanlarıyla birlikte aynı anda Yaradanlarına kavuşan 500 ruh ta göğe yükseliyordu...

Allah mekanlarını Cennet eylesin.

TANRI TÜRK'Ü KORUSUN...