Israrla ve biraz sitemle vurgulamaya çalıştığım konudur: “Ülkücü Hareket sanatı unutmamalıdır, sanattan müstağni fikri hayatın gelişemeyeceğini bilmelidir” diye etrafımda çok muhabbet açmışımdır. Sanat ve onun hususiyetinde sinema öyle bir güçtür ki Ülkücü bu durumun farkında olmasın. Evet; farkındalığın ve icra edişin mümbit misallerini sayacak bir havuza sahip olamadı Ülkücü Hareket; fakat bu arada MHP lideri Devlet Bahçeli’nin talimatıyla hazırlanmış bir kitap çalışması kamuoyuna duyuruldu: “Sinema Yeşilçam”. Duyuruldu ki (Türk sineması hakkında yüksek lisans tezi yazmış biri namıyla) ben bu haberden pek memnun kaldım.

Mhp;Sinema Yeşilçam

“Sinema Yeşilçam” kitabını hazırlayan isim Merve Menekşe; Sayın Menekşe, Lider Bahçeli’nin Sanat İşlerinden Sorumlu Baş Danışmanı ve kitabın önsözü Türkmen Beği’ne ait. Bu eser sayesinde MHP’nin kuruluş seneyi devrine atıfla Yeşilçam’ın 55 emektarına yer veriliyor. Kimler yok ki: Filiz Akın, Fatma Girik, Türkan Şoray; Ayhan Işık, Belgin Doruk, Cüneyt Arkın; Şener Şen, Adile Naşit… Onlarca Yeşilçam emektarına adeta sinematografik bir saygı hatırası... Pek tabii Ülkücüler, Türk sinemasına emek vermiş kimi isimleri camiaya yakınlıkları ile bilmiştir, sevmiştir; hatta Ülkücü fikriyatın içinden gelen yine Ülkücü yapımcı, senarist ve yönetmenler vardır. Rahmetli Berker İnanoğlu, Öztürk Serengil, Kervan Film’in sahibi Ümit Utku, rahmetli Ömer Lütfi Mete; Osman Sınav, Tamer Yiğit, Serdar Gökhan, İsmail Güneş ve dahası isimleri böylece sayabilirim…

Kıymetli arkadaşım ve Ülküdaşım Yıldıray Çiçek, Türkgün’deki köşesinde bu kitaba değinerek Devlet Beğ’in ön sözünü vurgulamış. Lider Bahçeli, sinema sanatına emek veren insanlarımızın temsil özelliklerini ve kamuoyunda edindikleri hatıra ile saygının önemini ön plana çıkarıyor. Keza Sn. Bahçeli, Yeşilçam’ın Türk toplumsal hayatının türlü beşeri, sosyal, kültürel, psikolojik ve ekonomik kesitlerini filmsel anlatıda ele alan çalışmalarını tekrar sanatçılar üzerinden hatırlatarak sanatçıyı ve sinema sanatını hakkıyla değerlendirmektedir. Sanırım Lider Bahçeli’nin farkı da budur. Lider nezdinde Ülkücülerin bilinmeyen hassalarından biri böylece anlaşılmaktadır.

Fikir insanı olan Ülkücü sanata kayıtsız kalamaz. Var ettiğimiz somut ya da soyut dünyaların anlamlanması ve estetik formda vücut bulması ancak sanatın harcıdır, sanatın kârıdır. Aklı ve ruhuyla dünyaya nazar eden ve onu değiştirmek için bitimsiz mücadele veren idealistin muhakemesinde sanat, en özge beyan ve anlam dilinin yetkin, estetik ifadesidir. İşte bu ifade âleminde sinema apayrı bir yer teşkil ediyor. İki boyutlu perdeye taşınan sinemasal gerçeklikte insanın aklettiği, tecrübe sahibi olduğu, zamanı ve uzamı aşarak sentezler oluşturduğu her düşünsel ve somut izdüşüm, sinema perdesinde hayat bulmaktadır.

Sanattan, sanatçı ve sinemadan bahsederken akademik forma bürünüp can sıkıcı olmak istemem; fakat MHP’nin uhde ettiği bu kıymetli emeği düşündüğümde boşlukta duran ağır bir soru vardır: “neden Ülkücü sinemamız yok?” sorusu. Hayır, bu sorudaki meram, bolca politik-propagandist vaazlarla dolu bir politik sinema değildir. Kıt imkânlarla ve dönemin çatışma zemininde sadece ideolojik kavga vasıtası olarak ele alınmış “Güneş Ne Zaman Doğacak” filminden de bahsetmiyorum. Bizim bir sinema tarihimiz maalesef olmamıştır. Yücel Çakmaklı, Salih Diriklik, Mesut Uçakan ya da Metin Erksan, Halit Refiğ gibi bir sinema arayışı üretememiştir Ülkücüler. İşte, bir sinema sanatı tarihimiz olmayınca da İsmail Güneş örneği ortada duruyor, sahip bile çıkamıyoruz.

Sanattan ve özelinde sinemadan daha güçlü bir ifade düzlemi n’olabilir? Görüntünün yaratımında var edilen gerçeklik; renk, ışık, devinim ve anlatının ortaya çıktığı bu estetik harikası dünyada kültür ve medeniyetin gelişemeyeceğini düşünen Ülkücü olamaz. Zamanı ve mekânı aşarak bilmediğimiz, görmediğimiz boyutları bize taşıyan sinemadan ve ona emek veren isimlerden bahsediyor Lider Bahçeli; e anlaman lazım Ülkücü kardeşim! Sanatın ve sinemanın gücünü hakkaniyetle ifade eden bir lidere sahipsin, daha n’ola?!.

İtiraf edelim, yazdıklarımız her açıdan sanata bakışta kendi/öz eksikliğimizi hasıraltı etmekten ıraktır. Bu camiada konu meseleyi gören ve farkında olan isimler de var elbet. Örneğin birinin hakkını verelim: MHP Kocasinan İlçe Başkanı Behsat Önder, tiyatro etkinliğini yönetim kurulu toplantısında gündeme getirerek Devlet Tiyatroları ile temasa geçip, toplu bilet alarak vatandaşlar ve yönetimi ile birlikte bir oyun seyretmeyi konu edebiliyor. Yani “Ülkücü” deyince akıllara gelen peşin şablon ve önyargılardan pek uzak değil mi?

Biz eğer ki mana/anlam adamları olduğumuz iddiasıyla bir dünya ve görüş ortaya koyacaksak tüm bunların etkin, mahir anlatı dilini çok boyutlu düşünmekle mükellefiz. Buyrun size sinema; sinemanın ne kadar etkin bir anlatı gücü olduğunu ve bu gücün sınırları aştığını ifadeye gerek var mı? Ömründe bir Hollywood yapımı seyretmemiş bir âdem bulabilir misiniz? Gelin hayal ettiklerimizi bizi ve insanımızı, dertlerimizi, insani yönlerimizi, âşık olduğumuz şu coğrafyayı ve daralan-açılan mekânsal/zamansal yolculuğumuzu bu sihirli çerçevenin içinden aşarak, derinlik katarak bu topluma ve dünyaya anlatmayı iddia edelim. Bu iddia boş değildir ve Ülkücü bir iddianın adamıdır. Ben karınca kararınca vesile olayım, şimdilik cüzi hisseme düşenle yetineyim. Hitam ile vurgu borçtur ki sanatı ve sanatçıyı Türk Yeşilçam sinemasıyla tekrar hatırlatan Devlet Beğ’e teşekkür borçtur.