Şu meşhur “Soğuk Savaş” terimini kamuoyuna mâl eden Walter Lippmann’ın bir cümlesi vardır; “önce tanımlar, sonra görürüz”. Public Opinion’un yazarı, iletişim disiplinin namlı üstadı, burada kalıp yargılardan dem vuruyor. İddiasında haksız mıdır? Bence hayır; çünkü ülke ve yaşadığımız arzda cereyan eden her (önemli) hadiseyi kavrayacak ve tanımlayacak radde ne zamana sahibiz ne de bilgiye... Cabası karmaşık ve çetrefil yaşamdan bizleri mazur kılacak gerçeklik ise şimdilik yok; ama temsil ve kurgularla bezeli hikâyeler çok.

Her fikir ve şeye (yani eşyaya) nüfuz edemeyeceğimize göre temsil ve kurgulara mahkûmuz; fakat bu bezeli imgeler çoğunlukla eksik ve çarpık olma durumundalar. Nasıl çarpık olmasın? İdeolojiler, propaganda, din ve fayda (marj) tüketimi ile bölünmüş bir dünyada hakikate imkân verir mutlaklık bulamayız. O halde herkes kendi gerçekliğinde hakikatleri birbiri ile çarpıştırır durur: bu sebep savaş, katliam, göç; yoksulluk ve açlık n’ola diyemem!

Dünya öyle ki;

Eşit değiliz… Eğitim, refah ve adalette eşit değiliz. Bu yoksunluklarla dünyayı ve kendimizi tanımak da imkânsızlaşıyor, yabancılaşıyoruz. Karnını doyurmak için adeta bir sürek avına çıkan kişinin tek isteği vardır; kendine gömülerek hayata tutunmak! Maalesef aç midelerinden başka sermayesi olmayanlar böylece dünyayı değiştirememiştir; çünkü tüm bunları iflas ettiren ideolojilerdir.

Gazze’de katlolan bebekler üzerine tepinen konserler vererek insanlığı öldürmeniz bir suçtur; en az Siyonizm kadar… O halde Sodom/Gomore nerededir ve inandığınız (bizimle paydaş olduğunuz) din, bu ruhsatı size nasıl verir?

Bizim;

Kelimelerin açıklığına ve sükûn ile düşünmeye ihtiyacımız var. Bu ihtiyaç hem dünyaya hem bize gerek. Spotlardan, jargon ve sloganlardan uzak durmalıyız ki “makbul Kürt, ölü Kürt” olmadığını anlayalım. (Sözde) Kürt için Türk’ü öldürenin makbul olmadığını da Kürt vatandaş anlasın. Görülür ki anlamanın tek yolu stereotip ve kalıp yargılardan uzaklaşmaktır. Eğer siz PKK’yı önce ve insanca (yani vicdani olarak) görüp tanımlamıyorsanız, Türkiye’yi görme ve tanımlama şansını kaybedersiniz. Bugün dek maalesef böyle oldu; ya bundan sonra? Bakıp, göreceğiz…

Kalıp-yargılar sizi bir eve ait hissettirebilir; fakat o evin dışında yaşadığınız ve paydaş olduğunuz bir mahalle vardır, bu mahallede yaşamanın bir hukuk ve düzen işi olduğunu reddetmek doğru değildir. Evet; rahatlatıcı mesele o ki eve de mahalleye de saygı duymak gerek. “Mahalleyi huzursuz et” yahut “evde yaşayanı tanıma” gibi ideolojik/politik telkinlerin şirretinden kurtulması gereken milyon milyon insanımız var.

Us gibi görünen kurnazlıkların ve politik kalıp-yargının eşik bekçilerinden kurtulmak gerek. Örneğin bir siyasal parti kendi getirimini düşünmeyecek kadar “ben siyaset yapmak istiyorum” diyorsa o siyaset esasta sizindir, hak ve meşrudur; alan açmanız da hayradır. Hele bu siyasal parti MHP gibi milliyetçi ise…

MHP, Sn. Devlet Bahçeli gibi bilge bir lidere sahip ve MHP, siyaseti ne kamunun dışına itmek istiyor ne de vatandaşsız bir demokrasi… Bilhassa Kürt vatandaşlar dikkat buyurun; vatandaşlık şuuru bu işin omuriliğidir. Dolayısıyla Sn. Bahçeli’nin izahlarında Türk’ün ve Kürt’ün anlaması gereken yığınla nokta var. Bu noktalar kişisel amaç ve parti çıkarlardan uzaktır. Devlet Beğ’in ifadelerinde anladığım demokratik toplum iletişime ihtiyaç duyar ki MHP’nin hamlesini zebun etmek doğru değildir. Bölgemizdeki karabasandan uzak durmak; ancak böyle bir akıl yürütmedir: meşru siyasete istek ve Türkiye değerini kabul ile aynı toplumda yaşamanın yollarını bulmak.

O halde (özellikle şu sıralar) hamasetle bezenmiş yıkıcı propagandan uzak durmak gerekiyor; bu kafa sırf gelişmesini umduğumuz demokratik siyasal kültür için tehlike arz etmekle kalmaz; haddizatında vatandaşların bilişsel, kültürel inkişafına da manidir. Bilişsel ve kültürel inkişaf olmadan ulus-devlet aklını cari kılmak ise imkânsızdır. Anlıyorum ki Müsavat Dervişoğlu ve Ümit Özdağ’ın siyaseti, milliyetçilerin önündeki esas engel. Düşünmeyen, üretmeyen, sıtmaya tutulmuş bir milliyetçilik! Basitçe kamuoyuna oynamak ve hileli yönlendirmelerle oy devşirme taktiği, bu millete yapılan fenalıktır, iyi bilelim. Kalıp-yargılara toplumu teşne ederek yapılması istenenler karşısında insanları anlamaz zeminde tutmak yahut kafaları karıştırarak, MHP’nin yol açmak için uğraştığı meseleyi çözümsüz bir kafese hapsetmek istiyorlar; ferasetli olalım. Bu akıl tutulması oyunu zarar verir; MHP, Türk milliyetçilerinin en akil yoludur.