Yüzyıl öncesine kadar Mısır dünyanın en gözde memleketiydi. Nil sayesinde çok bereketli olan topraklarından zenginlik fışkırıyordu. Bu nedenle bütün cihangirlerin hedefi oldu Mısır. İskender, Sezar, Alparslan, Melikşah, Cengiz, Timur, Fatih, Yavuz ve Napolyon Mısır’ı ya aldılar ya da almaya çalıştılar. Romen Diyojen’in büyük bir orduyla İstanbul’dan yola çıktığı haberi geldiğinde, Alparslan Suriye’nin fethiyle meşguldü. Bir sonraki hedefi Mısır’dı. Anadolu’yu Türkleştirmek gibi bir hedefi daha doğrusu önceliği yoktu Alparslan’ın. Zira Anadolu Mısır’la mukayese edilebilecek bir memleket değildi.
Moğollar Aynı Calut’ta bozguna uğrayınca Mısır’ın almaktan vaz geçtiler. Timur, 1400 yılında Suriye’yi işgal etti. Memluk Sultanı Suriye’ye gelsin diye uzun süre bekledi. Yıldırım Bayezid’ ten daha akıllı olan Memluk Sultanı karşısına çıkmayınca, yanındaki yorgun ve sayısal olarak Mısır’ı fetih etmek için yetersiz olan ordusuyla geri döndü. Melikşah, kardeşi Tutuş’ u sultan olarak Suriye’ye gönderdiğinde hedefi Mısır’dı. Genç yaşta ölmesi bu planı akamete uğrattı.
Suriye, Mısır’ın kapısı olduğundan coğrafi açıdan her zaman çok önemli olmuştur. Yani Suriye yalnız Suriye değildir. İstisnalar dışında, modern zamanlara kadar Suriye’yi yöneten, Mısır’ı da yönetmiştir. Mısır’da Türk hakimiyeti 840’lı yıllarda başladı. Mısır’ı kaybettikten sonra ekonomik olarak çöküşe geçen Bizans, hiçbir zaman Mısır’dan vaz geçmedi. Sürekli Mısır’ı yeniden almak için girişimlerde bulundu. Arap valilerle Mısır’ı savunamayacağını idrak eden Abbasiler, yönetimi ele geçiren Türk komutanların valiliklerini onaylamak zorunda kaldılar.
Valilik yönetimleri istikrarı sağlayamayınca, Abbasiler hilafetlerini tanımak şartıyla, Tulunoğlu Ahmet Bey’in Mısır Sultanı olmasını kabul ettiler. Böylece askerlerden başka hiç Türk olmayan Mısır’da, ilk Türk devleti kuruldu. Donanmasıyla Mısır’a defalarca saldıran ve her seferinde bozguna uğrayan Bizans, yöntem değiştirerek Suriye’ye yöneldi. ‘’Suriye’yi alırsak Mısır, İslam dünyasının geri kalanından kopar ve yardım alamayınca düşer’’ diye düşündü Bizanslılar. Abbasiler 878 senesinde, müdafaa etmekte acze düştükleri Suriye’yi de Tulunoğullarına verince, Suriye’de -kısa süren Fatımi devri hariç, manda yönetimine kadar süren Türk idaresi başladı.
Bin yıldan uzun süren bu dönemde Suriye iki farklı kanaldan Türk göçü aldı. Orduya katılmak için gelen ya da getirilen Memluklar ve yerleşecek memleket arayan Türk boyları. Anadolu ve Suriye’de, yüzyıllar süren Roma-Sasani, Bizans-Sasani ve İslam-Bizans savaşları yüzünden nüfus son derece seyrekti. Dolayısıyla en çok göç bu coğrafyalara oldu. Suriye coğrafi olarak küçük ve topraklarının önemli bir kısmı çöl olduğundan, Anadolu kadar göç almadı ama yüzbinlerce çadırdan oluşan Türk obaları zamanla Suriye’de yerleşik hayata geçtiler.
Suriye’ye giden Türklerin Anadolu’ya yerleşenlere göre ciddi bir dezavantajı vardı. Suriye’de ahali Müslüman Araplardan, Anadolu’da Hıristiyan Rum ve Ermenilerden oluşuyordu. Türklerin en zayıf yönü, aynı dine mensup başka bir halkla, aynı coğrafya da yaşadıklarında ve özellikle azınlıkta olduklarında kolaylıkla asimile olmalarıdır. Suriye’ye Memluk yani paralı asker olarak gelenlerden Araplarla evlenenler bir nesilde, Türklerle evlenenler birkaç nesilde asimile olurlardı. Şehirlere yerleşen Türkler daha hızlı, konar-göçer hayatı sürdürenler daha yavaş ama muhakkak asimile olurlardı. Sadece geç tarihlerde Suriye’ye göçen, belli bölgelerde iç içe yaşayan ve kısmen izole olan Türkler asimile olmaktan kurtuldular.
Suriye’de 2 ile 3 milyon arasında Türkçe konuşan ve anlayan Türk olduğu tahmin ediliyor. ‘’Benim atalarım Türk’müş’’ diyenler de dahil edilirse bu rakam 5 milyon civarında. Türkler diğer azınlıklardan farklı olarak ülkenin her tarafına yerleşmişler. Kürtler Haseke ve Kamışlı’da, Nusayriler Tartus ve Lazkiye’de ve Dürziler Süveyda’da çoğunluğu teşkil ediyorlar. Hıristiyanlar Şam’da yoğunlar. Türklerin çoğunlukta olduğu bir eyalet olmaması Türkiye’nin özerk bölgelere karşı olmasının nedenlerinden biri.
Suriye’de Türklerin hiçbir hakkı yok. Dillerini evlerinde anne ve babalarından ne kadar öğrenebiliyorlarsa o kadar öğreniyorlar. Üniversite eğitimi alan çocukların büyük kentlere yerleşerek asimile olmaları özellikle kırsal kesimdeki ailelerin çocuklarının eğitimine olumsuz yaklaşmasına yol açmış.
Türkler ve Kürtler Suriye’nin en fakirleri. BAAS iktidara geldiğinde Osmanlıdan kalan tapuları yok sayarak bütün toprakları halka dağıttı. Genel uygulamada Sünni Araplara ve Dürzilere kendi toprakları verilirken Türklerin ve Kürtlerin toprakları, Lazkiye’de yaşayan Nusayrilere verildi. Böylece Türkler yüzlerce yıldır işledikleri, sahibi oldukları topraklarda ırgat durumuna düşürüldü. Türkler aynı toprakları ekip biçmeye devam ettiler ama gelirlerinin aslan payını Nusayri toprak sahiplerine vermek kaydıyla.
İç savaş sırasında ülkemize gelen göçmenler içinde çok sayıda Türk var. Bunların bir bölümü Türkiye’nin kontrolündeki Suriye topraklarına yerleşti. Türkiye’deki gençlerin önemli kısmı eğitimli. Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusunun mensuplarının yarıya yakını Türk. Yani yeni Suriye’de Türkler daha önemli roller üstlenmeye hazırlar.
NOT: Meraklı olan okuyucularım için asimile olan Türklere birkaç örnek vermek isterim.
Doğu Türkistan’a yerleşen ve komşuları Karlukların etkisiyle İslam’ı seçen Uygurlar varlıklarını sürdürürken, Çinlilerin yaşadığı Yunnan’a yerleşen ve Budist olan Sarı Uygurlar Çinlileştiler.
Hun imparatorluğu yıkılınca anavatanlarını terk eden Türklerden batıya gidenler Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra Macar, Bulgar ve Makedon isimlerini alarak asimile oldular. Güney yönüne giderek Hindistan’ın kuzeyinde Ak Hun devletini kuran Türkler ise yerli halkların içinde eridiler. İsimleri bile kalmadı.
Osmanlı devleti geniş otonomi verdiği Cezayir, Tunus ve Libya Beylerbeyliklerine Anadolu ve Rumeli’de asker toplama hakkı vermişti. Bu beylerbeyliklerinin sunduğu cazip şartların etkisiyle levent yazılan gençler, gittikleri yere yerleşirler, oradan evlenirlerdi. Bu evliliklerden doğan çocuklar Arapça öğrenir ve zaman içinde Araplaşırlardı. Bu şekilde üç asır Anadolu Kuzey Afrika’yı besledi.