Elbette siyasi partilerde umduklarını bulamayanlar, ideallerini gerçekleştirme olasılığı göremeyenler partilerinden ayrılırlar. Etik değil ama olağan bir durum.
AKP’yi Selçuk Özdağ, Dengir Mir Mehmet Fırat ve pek çok isimde terk etti. Ama ses getirmedi.
AKP’de Cumhurbaşkanlığı makamını, “Sn. Erdoğan’ın, “Cumhurbaşkanı adayımız Abdullah GÜL” kardeşimdir.” Diye takdim ettiği Abdullah Gül terk ederse…
AKP’de yıllarca ekonomiden sorumlu bakan, başkan yardımcılığı yapan Ali Babacan terk ederse…
AKP’de Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık yapan A. Davutoğlu terk ederse…
AKP’de yıllarca Ekonomiden sorumlu kişi olarak görev yapan Abdüllatif Şener ayrılırsa….
Terk etmeyle kalmayıp, parti kurup AKP’nin eksiklerini ve hatalarını deşifre ederlerse ses getirir.
Abdullah Gül, gölgede kalmayı yeğlemekte. O, hep aradan sıyrılmayı tercih etmiştir. Bekle gör, risk alma politikasında. Yine de öyle yapmaktadır. Ne şiş yansın ne kebap taktiğinde sanki.
Abdüllatif Şener, CHP’de AKP’ye karşı siyaset yapmakta, Sn. Erdoğan’a yeri geldikçe vurmakta ve göndermeler yapmakta.
D. Mir Mehmet Fırat, bir konuşmasında, “Fetöyü devletin kılcal damarlarına kadar AKP olarak biz yerleştirdik ve yerleşmesine göz yumduk.” Dehşet açıklamasını yapmıştı.
A. Davutoğlu, Başbakanlık bilgi ve birikimleriyle AKP’nin kamburu konumuna gelmiştir. Sık sık yaptığı açıklamalarla Sn. Erdoğan’ın bilerek ya da bilmeyerek yaptığı hata ve kusurları kamuoyu ile paylaşmakta ve AKP’yi oldukça bunaltmaktadır.
A. Babacan ise işe daha teknik vurmakta, son açıklamasında: (08.07.2020 Akşam bültenleri) “Sn. Erdoğan ve AKP bağımsız olan her şeye karşılar. Bağımsız yargıya karşılar, bağımsız Merkez Bankası’na karşılar, bağımsız üniversitelere karşılar, bağımsız TUİK’e karşılar, bağımsız Baro’lara karşılar.” Diyerek fena vurdu ve kendi görüşünde olmayan hiçbir kurum ve kişiye hoşgörülü olmadığına dikkat çekti.
Bu isimler sıradan isimler değil.
Bu isimler Sn. Erdoğan’la kader birliği yapmış, AKP’yi birlikte kurmuş yol ve fikir arkadaşlarıdır.
Durum bu olunca: Neden ayrıldılar? Ayrılmakla da kalmayıp neden partileştiler sorusu akla geliyor.
Babacan, “Sn. Erdoğan ve AKP’nin dışarda gidecekleri kimse kalmadığı gibi içerde de yanına gidecekleri hiç kimse kalmamıştır. Türkiye içte ve dışta büyük bir yalnızlığa mahkûm olmuş durumdadır.” Diyerek Sn. Erdoğan ile AKP’nin iç ve dış siyasetinin iflas ettiğine dikkat çekmekteler.
Ekonomi ve yolsuzluk dedikodularında da aynı vuruşu yapmaktalar. Sn. A. Davutoğlu, “15 Temmuz araştırılmalı ”, Sn. A. Babacan, “17-25 Aralık hükümete karşı yapılan küçücük bir kalkışma idi. Ama 17-25 Aralık da araştırılmalı” derken her iki olayında şüpheli olduğunu vurgulamaktalar. A. Babacan: “AKP halktan da, gerçeklerden de kopmuş vaziyette. Ülke şu an karanlık bir koridorda, ışığında görüneceği yok” diyerek AKP’nin ülkeyi iyi yönetemediğin belirtmektedir. Bu sözler yabana atılacak sözler değildir. AKP’yi ve Sn. Erdoğan’ı bilen insanların beyanlarıdır.
Öyle görünüyor ki, bir dönem AKP’de önemli ve stratejik görevler almış kişilerin, AKP ve Sn. Erdoğan’ı terk etmeleri ve AKP’deki bilgilerle; AKP ve Erdoğan’ı vurmaya başlamaları; epey baş ağrıtacak ve pek çok üstü örtülü olayı gün yüzüne çıkaracak gibi.
Mevlâm neyler, neylerse güzel eyler.