Atatürk'ün yüz yıl önce Anadolu coğrafyasında yaşayan Türklere kendi uyguladığı ve kendisinden sonrada uygulanmasını tavsiye ettiği temel bir politika var:
- Yurtta sulh (barış) Dünyada sulh (barış)
İkinci dünya savaşının bitiminden itibaren emperyalizmin kontrolüne giren Türkiye doğal olarak çevresinde de emperyalizmin çizgisini takip etti ve kendisine çizilen rol kadar çevresel siyasette davranış belirleyip uyguladı.
2000'li yılların başlarında Türkiye'de gene emperyalizmin kendisine hizmet etsin, bölgede BOP'un uygulayıcısı olsun diye iktidara getirdiği AK Parti, kendisinden öncekiler gibi olmadığını sanki İslami bir ideolojiyi takip ettiğini ve bölgesel siyasette Sünni bir din etkeni olduğunu uygulamalarıyla göstermeye çalıştı.
Ak Parti'nin Türkiye'de iktidara gelmesi ile, Türk siyasal hayatında Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın bir "halife" olacağını ve tüm İslam ümmetini bir araya getirip dini lider olacağı konuşuluyordu.
Sayın Erdoğan da bu fikre kayıtsız kalmıyor, politikasını bu doğrultuda işlemeye çalışıyordu.
Türkiye'nin çevresindeki ülkelerin iç siyasetinde taraf oluyor, komşu devletlerde ya iktidarı ya da muhalefeti destekliyordu. En bariz örneği Mısır'da İhvan adlı dini örgütü desteklemesi, İhvan örgütüne bilinen 3 milyar dolar para aktarması (Türk milletinin parası) İhvan örgütünün Mısır'da Muhammed Mursi liderliğinde iktidara gelmesi akabinde Mursi'nin bir Amerikancı askeri darbe ile devrilmesi, cezaevinde ölmesi ama bu durumun Türkiye-Mısır ilişkilerinde yıllar süren ve hala devam eden sorunlara sebep olmasını sayabiliriz.
Türkiye'nin İhvan örgütünü desteklemesinin sonucu Mısır'ın, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi ile Doğu Akdeniz petrol ve doğalgaz yatakları için "deniz yetki anlaşması" yapmasına sebep olmuştur.
Türkiye komşularının iç işlerine o denli karışıyordu ki Suriye Devlet Başkanı Esad'a istifa etmesini söylüyordu. Erdoğan başbakanken Suriye'de miting düzenliyordu. Suriye'de iç savaş körükleniyordu. Suriye muhalifleri İstanbul'da lüks otellerde ağırlanıyor, örgütleniyor ve Suriye iç muhaliflerinden maaşları Türkiye tarafından ödenen Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adıyla bir ordu kuruluyordu. Hatta Türkiye'den ÖSO'ya tırlarla silah gittiğini zamanın Ak Parti sözcüsü Yasin Aktay bir seçimde Siirt'te seçmenlerine söylüyordu. Bu politikanın sonucu Türkiye'ye 13 milyon Suriyeli sığınmacının gelmesi, metropollerin bazı mahallelerinin Suriyeli kaçak göçmenlerce gettolaştırılması, gıda, barınma fiyatlarının tavan yapması, işsizliğin artmasını getirdi. Suriyeli kaçak göçmenlere Türk devletinin desteği hala devam etmektedir. Suriyeli kaçak göçmenlerin çocukları üniversitelerimize sınavsız girmekte (eskiden FETÖ soruları çalardı, FETÖ'nün çocukları öne geçerdi, şimdi de Suriyeli kaçak göçmenlerin çocukları öne geçiyor, Türk çocuklarına sıra hiç gelmeyecek bu gidişle). Suriyeli kaçak göçmenler Türk devletinden maaş yardımı almakta. Suriyeli kaçak göçmen çalıştıran işyerlerinin sigorta primlerinin yarısı Türk devleti tarafından karşılanmaktadır. Suriyeli kaçak göçmenler öncelikli ve bedava ilaç almakta, sağlık harcamalarından ücretsiz faydalanmaktadır. Tabii, şimdilik bunlar.
Çok uzun olmayan bir zamanda Türkiye metropollerinde kaçak sığınmacıların örgütleneceği gerek terör gerekse mafya gerekse siyasal olarak bir nitelik kazanacağı ve önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin gerçek beka sorununun demografik yapısının bozulması ve düzensiz göçmenlerin üreteceği iç kargaşa olacağı aşikardır.
Tabii olarak komşularımızın sınırlarının içinde kalan soydaşlarımızın sağlıkları, güvenlikleri ve tüm yaşamları bizi ilgilendirir. Komşularımızla olan ilişkilerimizi bu bağlamda kurarsak bir meşruiyeti sağlamış oluruz. Ama komşu devletlerimize saldırgan ve iç siyasetlerine müdahale etmemizin bir meşru yanı yoktur.
Türkiye iktidarı son Ukrayna- Rusya ve halen yaşadığımız HAMAS -- İsrail sorununda sanki Atatürk politikalarına dönmüş Türk devleti ve milleti için faydalı bir tutum izlemiştir.
Kuzeyimizdeki savaş sebebi ile Dünyada yaşanan tahıl krizinin çözülmesi, tarafların alt düzeyde de olsa bir masaya toplanabilmesi Türkiye’nin Dünyada itibarını arttırmıştır.
Bu politikalar Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” politikasıdır.
Hamas- İsrail sorununda da Türkiye iktidarının mütedeyyin, savaş karşıtı, uçlarda olmayan bir politika izlemesi, Türkiye’nin ve mazlum insanların menfaatine doğru hareket etmesi olumludur ve Türk’e yakışan bir davranış şeklidir.
Değil yüz yıl yüzyıllarda geçse yüz yıl önceki altın neslin düşüncesine gelinecektir.
Burada kimse alınganlık yapmasın.
Doğru olana dönmüş olmak millete hizmet etmenin ana yoludur…