Star yazarı Sibel Eraslan, Ankara ve İstanbul’un kaybedilmesini Saadet Partisi’ne bağladı.
Ah Sibel Hanım ah! Boşverin Saadet’i! Bir sene geriye gidin ve Oğulpınar’a doğru uzanın! Bir yığın şarkıcıyla artistle birlikte canını vatan için ortaya koyan Mehmetleri, Hollywoodvârî ziyâret edişinizi hatırlayın!
Eleştirimiz, sâdece şarkıcılara değildi. Kaliteye de içimiz yandı. Mafyamatik işleriyle, kadınları dövmesiyle meşhûr arabeskçilerin, hafifmeşreplikleriyle tanınan şarkıcıların arasında Cumhurbaşkanımızı görmekten hoşlanmadık; utandık.
Kıskandık zannedildi. Memnûn mu olsaydık? “Yakışmış” mı deseydik?
Oğullarını asla Oğulpınar’a göndermeyecek olanların, Oğulpınar’daki Mehmetlere “Aferin!” demesine ağlasamıydık? Kadın dövmekle meşhûr bir adamın, âile kurumuna zarar veren magazin figürlerinin Cumhurbaşkanı’nın yanında ne işi vardı?
Hayâtı hile olan, bir dahaki yurt dışı gezisini garantilemek isteyen gazetecilerin bu rezâleti savunması normaldi. Fakat sizin ses vermenizi, özeleştiri yapmanızı bekledim. Özeleştiri şöyle dursun, romantik bir yazı yazıp uçakla giden sanatçıların meşakkatli yolculuğundan bahsettiniz. “Benim burada ne işim var?” diye sorcağınız yere, şarkıcılarla gülerek poz verdiniz.
Bu meşakkati çeken sanatçılar içinde felçlilerin, kanser tedâvisi gören anneniz yaşındakilerin olduğunu yazdınız. Evet vardı. Tedâviyi de Amerika’da gördüler. Gencecik fidanlar toprağa düşerken buna ağlamamızı beklediniz.
Üslûbunuz böyle Sibel Hanım! Herşeye ağlıyor, ağlamamızı bekliyorsunuz. Dersanelerin kaldırılması gündeme geldiğinde de, “Küçük oğlum, bir gün sırtında epey büyük bir kazakla dönmüştü eve. Dershanede çok terlemiş; öğretmeni kendi kazağını sırtından çıkartarak ona giydirmiş.” yazıları yazarak ağlamamızı beklemiştiniz. (30 Kasım 2012-Star)
Bizim çocuklarımız cemaat dersânelerinde terlemediği hâlde hâin olduk.
Saadet’i boşverin Sibel Hanım!
Mehmetleri ve analarını inciten Oğulpınar fotoğrafına iyi bakın!
Millet, o fotoğrafı affetmedi!