Salgın nedeniyle sosyal medya çılgınlığı had safhada devam ediyor. Herkes gönlünce yazıyor, video çekip paylaşıyor, gönlünden ne geçiyorsa, bizlerle paylaşıyor. Bu sayede de; kaçırdığımız bazı durumları öğreniyor, araştırıp gerçekliğini ispat ediyoruz.
Geçen gün bir sosyal medya fenomeninin paylaşımı dikkatimi çekti. İBB Başkanı Ekrem Bey’e, taşeronların işçi maaşlarını ödemediklerini söylüyordu ve konuyla ilgilenmeleri hususunda ricacı oluyordu. Konuyla ilgili birkaç kişiyi aradım. Belediyeler, hizmet kurumlarıdır ve hizmet bedava verilmiyor. Belediyelerin küçümsenmeyecek kadar önemli gelirlerine el koyar, salgın nedeniyle alamadıkları vergi gelirlerini de üzerine ilave edebilirsek, belediyelerin maaş ödemeleri bile riskli durumda olduğunu üzülerek yazabilirim. Tabii ki ileride bu durum kötü amaçlı olarak kullanılacak. Tarihi gerçekler saptırılacak. Zamanında tarihi mirası Anadolu’daki camilerde saklayıp, korumak için o camilere girişi yasaklayan İsmet İnönü için; “camileri kapattı” dedikleri gibi. Ülkenin en önemli üretim tesislerini kapayıp, zeytinyağı yerine margarin için türküler yaktıran Adnan Menderes’i, ülkenin en önemli değerlerindenmiş şeklinde gösterdikleri gibi. Tarihi istedikleri gibi yönlendiren üst akıl, mevcut CHP belediyelerini suçlayacaklar. Bizler ileride ne kadar anlatırsak anlatalım, birileri öyle şeyler anlatacak ki; herkes onlara inanacak.
Tarikatlar ve cemaatler, silahsız terör örgütleridir!
Yukarıda bahsettiğim konuları, gelecek nesillere değiştirerek anlatmanın en iyi yoludur tarikatlar. Genelde dinin beraberlik adı altında bir araya gelirler. Bir üst yönetim oluştururlar. Maddi gelir lazımdır. Her sektörden, maddi durumu iyi tüccarların sponsorluğunda, yeni müritler kazanmaya başlarlar. İş adamları, ikinci sınıfı oluşturur. Yeni gelen müritler, yaptıkları yardımlar doğrultusunda, tarikatta 2. Sınıfa yükselmeye gayret ederler. Kimse 1. Sınıf olamaz. En alt sınıf ise; tarikatın tetikçileridir. Silahlı veya silahsız tetikçiler yani. Genelde evlenmezler. Eğitim de verirler, adam da öldürürler. Çok büyük bir güçtür tarikat ve cemaatler ama onlar da birileri tarafından yönetilir. Güçlü olabilmek ve varlığını sürdürebilmek için, birilerinin desteğini almaları gerekmektedir. Örneğin; Vatikan’ın taşeronu Opus DEI tarikatı, en iyi örnek olarak gösterilebilir. Tipik bir kopyası olan Fethullah Gülen cemaati de, yazdığım konuya örnek olarak gösterilebilir. TV kanalları açarlar, okullar açarlar, dernekler ve yardım kuruluşları açarlar. Mutlaka işadamı dernekleri kurarlar ve bu derneklerde yeni siyasiler çıkarırlar siyasi arenaya. Mevcut hükümetler, mutlaka en az bir tarikat ve cemaat desteği alırlar. Tarikatlar ve cemaatler, ranttan en büyük payı alabilmek için, birbirleriyle de kavga ederler. Yani; din temelli kurulsalar bile, kuruluşlarının arkasında yatan gerçekler çok farklıdır.
Ne yapmalıyız!
Öncelikle; bir ülkeyi ayakta tutabilecek en büyük gücün ilim ve bilim olduğu bilinciyle yaşamalıyız. Dinin ve imanın, Allah ile kul arasındaki bağ olduğunu bilmeli ve devlet yönetiminden uzak tutmalıyız. Ne kadar tarikat ve cemaat var ise, ivedilikle kapanması için topyekün mücadele vermeliyiz. Liyakatı, her tür yakınlığın üzerinde tutmalıyız. Sosyal yardımı, halkı rahata alıştırma eğiliminden uzak tutmalıyız ve bu yardım yapılırken, partizanlıktan uzak durmalıyız. Millet için kim faydalı bir iş yapmak istiyorsa, o kişilere destek vermeliyiz. Başka bir partinin Belediye Başkanı bile olsa! Başka bir partinin Bakanı bile olsa! Sizinle aynı fikirde olmayan bir Bilim Adamı bile olsa!
Sonuç olarak; salgın hastalıklar gelir geçer. Ancak hizip duygusu ve egoist yaşam şekli, en büyük hastalıktır ve büyük zararlar verir. Bir insanın içine işlediyse, o insanın gözü hiçbir şey görmez. Bekası için herkese zarar verir. Var olan her şeyin, kendisine ait olduğunu düşünür. Bu tarz insanlara karşı birlik olmalı ve mücadele vermeliyiz. Partizanlıktan uzak bir vatansever gibi, sıkıntıda olan çocuğuna yardıma koşan bir anne, bir baba gibi, hiçbir şeyden korkmadan bir araya gelmeliyiz. Unutulmamalıdır ki; “Birlikten Kuvvet Doğar!”