Ben ekonomist değilim. Çok konuşulan IMF hakkında araştırmalarım sonucu elde ettiğim bilgileri sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Umarım yararlı olurum.
IMF asla ve asla bir banka değil. 189 adet katılımcı ülkenin aidat ödeyerek oluşturduğu bir yardım sandığı.
Türkiye IMF’ye 1947 yılında üye olmuş ve tıkır tıkır da aidat ödemektedir. IMF, kredi verirken üyesi olduğu ülkelerin Swap’ına yani kredi notuna bakmaz.
IMF’yi basitçe esnaf Kefalet Kooperatifine benzetebiliriz. Üyelerinde topladığı paralarla ihtiyaç duyan ve kredi isteyen ülkelere kredi veren bir yardım sandığı.
Uzmanların ifadesine göre, Türkiye’nin şu an IMF’den 60 milyar dolar kredi alabilme şansı var. IMF, bu krediyi verirken % 1 ile en fazla % 1,5 faizle vermekte. Diğer bankalar ve tefeci firmalar ise Türkiye’ye % 7.5 gibi dudak uçuklatan faizlerle borç vermektedir.
Türkiye’nin normal şartlarda borçlanma durumu da kalmamış gibi. Tahvil satamıyoruz, teminat gösteremiyoruz. Çünkü ekonomistlerin dediğine göre Türkiye bu şanslarının tamamını kullanmış vaziyette.
Sn. Hazine ve Maliye Bakanı B. Albayrak, “Krizi borçlanmadan yönetmeye çalışıyoruz” açıklamasını yapıyor ki bu, sevindiricidir. Keşke diyorum. Ama gerçek hiç de öyle değil.
(Covid-19) Türk ekonomisini kötüleştirmedi. Ekonominin çok kötü olduğu anda bizi yakaladı. Bununla da kalmadı ekonomimizin anlatıldığı gibi iyi olmadığını açığa çıkardı.
Durum bu olunca, Türkiye’nin de acilen paraya ihtiyacı var iken Türkiye, neden IMF’den alması olası olan 60 milyar doları almıyor?
Bu, gurur meselesi mi yoksa arkasında başka bir gerekçe mi var? Türkiye, neden IMF ile köprüleri attı da daha yüksek faiz oranlarıyla, başka kaynaklardan borç aldı?
Bunun en büyük gerekçesi. Türkiye bu güne kadar hem iç kaynaklarını hem de borç aldığı paralarla, üretime yatırım yapmadı. Ranta ve taşa-toprağa yatırdı. Bunu hem Sn. A. Davutoğlu hem de Sn. Ali Babacan ifade ettiler.
IMF, krediyi verirken bazı kriterler koymakta ve verdiği kredinin nereye harcandığını kontrol etmekte.
IMF’ye mesafeli duruşumuz acaba bu gerçek olabilir mi? Çünkü bizi yönetenler, şeffaflıktan ve hesap verilebilirlikten çok uzaklar. Ben bilirim havasındalar. İhale yasası bile yüzden fazla değiştirilirse gerekçe daha iyi anlaşılmıyor mu?
Üretimden uzak, “Paramız var ki ithal ediyoruz” mantığı, ülkeyi de Sn. Erdoğan’ı da, zora soktu.
Osmanlı Devleti, yükselme döneminde borç verdiği ülkelere; o ülkeler kalkınsın diye değil, batsınlar diye borç verirdi. Ne zaman ki borç almaya başladı, kendisi battı. Ama batarken de sarayları vardı. Elbette borç tercih edilecek bir şey değil. Ama şartlar zorluyorsa, istenmeyerek de olsa alınabilir.
Türkiye’nin IMF’den alabileceği 60 milyar dolar düşük faizli bir kredisi var iken; parasızlık çekmek ya da yüksek faizlerle başka kaynaklardan borç almak neyin nesi, nasıl bir ülke yönetmek?
Demek ki aklımızı kullanırsak IMF, asla ÖCÜ değilmiş.