Bizim nesil bu günkü koşullardan çok uzakta büyüdü.
Bu yazıya başlamadan önce ülkemizin içinde bulunduğu zorlukları aşarken kadınlar işin içinde nasıl yer almalı diye bir konu ele almayı düşünüyordum.
Ama gördüklerimle, okuduklarımla yazı kendiliğinden farklı yere gidiverdi.

Toplum anaların tezgâhından çıkar.
Analarımız da anasının görgüsü ile büyüdü.
Ondan öncekiler de cumhuriyetin kuruluş yıllarının bütün zahmetini çektikleri için vatanlarına evleri gibi sahip çıktılar.
Yokluklardan nasıl bir ev geçindirilir, ne nasıl üretilir, aile bağları nedir? Adeta bütün bunların yükseköğrenimini yapmışlar.

Toplumsal sorumluluk nasıl yaşar, bunlar şimdiki gibi değildi tabi ki. Birlikte çözmenin kitabını yazmışlar da okuyan yok.

Bir lokma bir hırka ile imiş O günler. Şimdi binlerce lokma bir oda dolusu hırka yetmedi internetten getirle devam ediyor.

Bizlere analarımız tutumlu olmayı öğretti.

Onlara yama yapmayı öğretmiş nenelerimiz de.

Evde biri bin etmek öğretildi, öğütlendi bizlere.
O'nlar da kara sabandan, harman yerinde bir tutam buğdayı arpa ile harmanlayıp aş etmeyi öğretmiş anaları.

Bir evin idaresi ülke idaresinin en küçük hali değil midir?

Evin içindeki bir avuç yerli buğdaydan kaynatılan bulguru, ülkem tohumu ile elden ele geçen biderliklerle (tohumla) ülkem topraklarında yetişen yeşillikleri katarak yapılan kısırla şifa niyetine beslenmeyi bildik.

Olmadı su katıp çorba yaptık.

Elimizde ne varsa değerlendirip evi dişi kuş yapar öğretisini yaşattık, yaşatmaya çalışıyoruz.

Ne yemek söyleyelim diye, telefona sarılmayı ayıp saydırdı bize göreneklerimiz.

Yama yapmadık belki ama çocuklarımızın giysisini saklayıp diğer çocuklarımıza giydiren bir kuşak olduk. Ama söküklerimizi dikmeyi ortaokulda bile ders olarak öğrettiler bizlere,

Kırılanı atmayıp tamir ettirmek bizim becerimizdi. Kırılanı atansa TUTUMSUZ KADIN demekti.

Gerekirse boyar, cilalar kullanır, eskimezse yenisini almayı düşünmedik.

Birimiz iki olsun diye çabaladık, durduk.

Satıp, savmadan yeni şeyler katarak aileyi ve geleceğini büyütmeye çalışmak algımız oldu.
Bir ev alınacağında, iş kurulacağında hemen akraba, eş, dost hatta komşu girerdi devreye, altınlar toplanır günü gelince ödenir çark döner giderdi.
Alacağı için komşusunun evini basan olmazdı.

Aile ile birlikte ülkede büyürdü.

Şimdi her şey kredi kartına yükleniyor.
Kimin ne derdi var bilen yok.

Kartlar ödenemeyince de haciz ve batmaya, tükenmeye ve de ailelerin dağılıp yıkımına doğru ilerleri borç batağı.

Evin kadın biri bin etmeye çalışırken evin beyi dışarıda hovardalık yaparsa, evdeki tutum hovardanın çerez parasına kurban olurken, dışarıdaki kadıncığın iç çamaşırı oluveriyor.

Evin kadını ve erkeği devlet içinde kim oluyor okuyana bırakıyorum.

Ülkede de aynı değil mi?

Eskiden iç borçlanma ile ülke içindeki sorunlar bir nebze çözülüyor.

Millete tahvil satılarak devlet_millet dayanışma sağlanıyordu...

Gerekirse para basılıyor ve geri çekile biliniyordu.

Her şeyi ve para basımını da dolara bağlayınca ülkemizin boynuna dolardan ip geçirilmiş olmadı mı?

Ne varsa sattık, sattık, sattık geçici bir rahatlama sağlandı sonrası malum.

Elimizde ne varsa dış güçlerin eline geçti.

Güzelim tohumumuzu daha çok verimli ürünlerle değiştiriyoruz dediler her türlü genetiği ile oynanmış tohumlarla toprağımızı ve bizi hastalandırdılar… Yanlış uygulamalar, TARIMIMIZI dışa bağlayıp çiftçiyi ve tarımımızı bitimine sebep oldu.

Her yönü ile kendilerine mahkûm ettiler.

Kolaya ve gösterişe alıştırıp nefise hitap edip bağımlı hale getirdiler.
Üretimimizin ve üreticinin köküne kezzap döktürdüler.
Her fırsatta sorun dinleme yerine azar ve tehditle dışa bağımlılığımızı arttırdılar.
Senin sesin çıkıyor dışarıdan saman getiririm diye çiftçinin ve üreticinin elini kolunu bağladılar.
**

Şimdi ne oldu?

Üretemez olduk.

Satacak ne kaldı.

Dünya fındık üretiminde ve fiyat belirlemede söz sahibi iken FINDIK BAHÇELERİ de ARAPLARA satılmaya başladı.

Her şeyi sattık ya alanların elinde silah olarak bize çevrildi.

Hala satıyoruz.

Gazete basacak kâğıt bile bulamıyoruz, SEKA yok artık. Dışarıdan dolarla alacağız ya.
Sonuç: Şarbonlu inek, sopa gibi kullanılan ülke savunma gereçleri, satılan bütün değerlerimiz elimizden kayıp gidiyor.
Her yönüyle anlaşmalar içine gizlenen şeyler, ülke gelişmesine engel ve neden olmuyor mu?
Bütün sıkıntıları millet olarak ülkem insanı çekmiyor mu?

Hani evin beyi dışarıdan orospuya kul oldu ya donu bile soyulup alır. Evdeki çocuklar umurunda olmaz. Dışarıdakinin.

Evdeki kadın ne kadar tutumlu olsa da bir gün polis memuru ile icra memurları gelip evin kapısını açar ve içindeki eşyaları dahi alır götürür.

Ülkemizde dış güçlere sattığımız iç kaynaklarımız ve milli değerlerimizle bizi kendilerine kul etmenin peşindeler. Yapıyorlar da.

Olmadı her şey bizim siz burada fazlasınız evi boşaltın diyecekler diye de korkmamız gerekmez umarım.

Henüz geç olmadan elimizde ne kaldıysa sıkıca sarılıp, ülkemizi bu çakal oyunlarından ve çıkmazdan kurtarmakta seçtiklerimizin görevi değil mi?

Biz evin içinde ne kadar tutumlu olsak dahi evin dışından gelen güçler ve evin hovardası deveyi hamudu ile götürür.

Biz millet olarak hazırız seçilenler önden buyursun.
Kalın Sağlıcakla_Biz Varız_Meryem’ce