Türk siyasi hayatında parti kapatma, neredeyse cumhuriyet kadar eski. 1925 yılında, Şeyh Sait isyanı münasebetiyle Terakkiperver Cumhuriyet Partisi kapatıldı. Takrir-i Sükun Kanunuyla kurulan İstiklal Mahkemesi, Terakkiperver Parti'nin doğuda ki teşkilatlarının isyana destek verdiği kanaatindeydi. Bu kanaatin ya da başka bir ifadeyle tespitin, bahane olmadığını, devleti idare edenlerin buna inandığını düşünüyorum. Çünkü, CHP'de, zaten az sayıda olan Güneydoğu teşkilatlarını kapattı ve ancak DP'den sonra bölgede teşkilatlanmaya gitti. Eğer, "isyana destek" iddiası bahane olsaydı, CHP teşkilatlanmaktan imtina etmezdi. Bu konuda, Atatürk'le İnönü'nün aynı fikirde olduğunu görüyoruz.
Aksi halde, cumhurbaşkanı olduktan sonra, Karabekir ve Orbay gibi Terakkiperver Parti'nin liderlerini milletvekili yapan İnönü, partisini Güneydoğu Anadolu'da teşkilatlandırırdı. Kaldı ki İnönü, DP kurulmadan evvel Bayar'la yaptığı ve DP'nin kurulmasına onay verdiği son görüşmede, Bayar'a, Güneydoğu Anadolu'da örgüt kurmamasını tavsiye eder. Bayar, Parti'nin artık kapatılmayacağına kesinlikle emin olduğu 1948 senesine kadar, bölgede teşkilat kurulmasına müsaade etmez. DP bölgede teşkilatlanınca CHP'de teşkilatlanır.
27 Mayıs Darbesini yapanlar, ülkeyi on yıl tek başına yöneten, 1946 hileli seçimleri dışında girdiği tüm seçimleri fark atarak kazanan DP'yi kapattılar. Parti'nin üç liderini idam ettiler, neredeyse tüm yöneticilerine çok uzun hapis cezaları verdirdiler. 12 Mart Muhtırası döneminde, ilk İslamcı parti olan Milli Nizam Partisi ( MNP ) kapatıldı. Partinin lideri bir süre İsviçre'de yaşamak zorunda kaldı. MNP' nin devamı olan MSP, RP ve FP'nin de kaderi kapatılmak oldu. Hâlbuki ne bu partilere mensup olanlar, nede Demokrat Partililer, çakı dahi taşımayan vatandaşlardı.
12 Eylül darbesini yapanlar, işi daha da ileriye götürerek, mevcut partilerin hepsini kapattılar. 1991 seçimlerinden sonra başbakan olan Demirel iktidarında, kapatılan partilerin yeniden açılmasına olanak tanıyan yasal düzenlemeler yapıldı. Bu düzenlemeler kapsamında, kapatılan partilerin en son seçilen delegelerinden oluşan büyük kongreleri toplanarak, partilerin akıbetlerine karar verildi.
CHP yeniden açılırken diğer üç parti, darbeden sonra açılan takipçi partilere katıldı. MÇP, ismini MHP olarak değiştirirken, DYP ve RP, yola yeni isimleriyle devam etti. RP, 28 Şubat post-modern darbe sürecinde kapatıldı. Daha öncekilerden farklı olarak, kapatma davası, RP iktidarken açıldı. E- Muhtıra sonrasında, Ak Parti iktidardayken benzer bir kapatma davası da Ak Parti için açıldı. Ak Parti, kapatılmaktan bir oy farkla kurtuldu ve hazine yardımından mahrum kalarak varlığını sürdürdü.
Yukarıda özetlediğimiz tarihi arka plan münasebetiyle, özellikle sağ kesimler, "parti kapatma" konusunda son derece hassastır. Merkez sağ partiler, darbeciler tarafından saçma sapan nedenlerle, Milli Görüşçülerin kurduğu partilerse "laikliğe aykırılık " gibi yoruma açık tespitlerle kapatıldı.
1990'lı yıllarda, partileşme stratejisini benimseyen bölücü hareketin kurduğu partiler, "terör faaliyetlerini desteklemek ve terör örgütüyle ilişkili olmak" gibi gerekçelerle kapatıldı. Yukarıda özetlediğimiz siyasi tarihin bir sonucu olarak, Ak Parti fırsatını bulduğunda, gerekli Anayasal ve yasal düzenlemeleri yaparak parti kapatmayı imkansıza yakın derecede zorlaştırdı. Bu yaklaşım özünde doğruydu. Fakat bu düzenlemeler yapılırken, kapatma nedenleri dikkate alınmadı.
Oysa, Türkiye'de parti kapatma uygulamaları iki ana nedene dayanıyordu. Terör ve başta laikliğe aykırılık olmak üzere diğer nedenler. Doğru olan, düzenlemenin terörü merkeze koyarak yapılmasıydı. Teröre bulaşmayan partilerin kapatılması neredeyse imkânsız hale getirilmeliydi ve getirildi. Fakat ilgili yasa maddeleri yazılırken, "teröre bulaşma eylemi" dikkate alınmadı. Oysa teröre bulaşan partilerin kapatılması kolaylaştırılarak, kapatmanın yanında ilave cezalar ve yaptırımlar koyulmalıdır.
Meclisimiz, yasal düzenlemelere giderek, teröre bulaşan partilerle, bulaşmayan partilerin kapanma prosedürlerini ve uygulanacak yaptırımları farklılaştırmalıdır. Terör dışında ki ithamlarla kapatma davası açılan partiler için, mevcut sistem devam etmelidir. Terörle irtibatı nedeniyle kapatma davası açılan partilere karşı, daha sert ve tavizsiz bir tatbikata geçilmelidir. Mevcut sistemde parti kapatmak çok zor.
Parti kapatılsa dahi, önceden yedek parti kurularak seçimlere katılma hakkı elde edildiğinden, parti kapatma kararı, etkili bir yaptırım olmuyor. Aynı siyasetçiler, farklı isimler taşıyan partilerde siyaset yapmaya devam ediyor. Değişen sadece parti isimleri oluyor. Geri kalan her şey aynen devam ettiğinden, terör örgütüyle ilişki kurmanın, ilişki geliştirmenin hiçbir yaptırımı olmuyor. Dolayısıyla bazı siyasetçiler hiç çekinmeden, terör örgütüne destek verebiliyor.
Yeni düzenlemede, genel başkan ve genel merkez yöneticileri, il başkanı ve il yöneticileri, ilçe başkanı ve ilçe yöneticileri ile halk tarafından seçilen partililer (yani milletvekilleri, belediye başkanları ve belediye meclisi üyeleri) ‘’yönetici’’ kabul edilmeli. Bu yöneticilerden her hangi üç tanesinin terörü destekleyen faaliyeti tespit edildiğinde, parti kapatılabilmeli. Parti merkezlerinde terör örgütü lider ya da mensuplarının fotoğraflarının bulunması, terör örgütünün faaliyetlerine katılmak, terör örgütünü ya da mensuplarını öven konuşmalar yapmak, yazılar yazmak, yurt dışındakiler dâhil olmak üzere terör örgütünün düzenlediği programlara katılmak, terör örgütünün kontrol ettiği medya kanallarına çıkmak gibi eylemler terör faaliyeti olarak kabul edilmeli.
Parti, terör nedeniyle kapatıldığında, tüm parti yöneticileri kademelerine göre, "terör örgütü yöneticisi olmak suçuyla" hapis cezası almalı. Kapatılan partiye finansal destek verenler, "terör örgütünü finanse etmek suçlamasıyla", partiye üye olanlar, "terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla" hapis cezası almalı. Söz konusu şahıslara, pozisyonlarına göre beş ile on beş yıl arasında siyaset yapma yasağı getirilmelidir. Kapatılan partiye yapılan hazine yardımları için genel merkez yöneticilerine rücu edilmeli. Neticede devlet, bu parayı terör faaliyetlerine destek olunsun diye vermiyor.
Bu düzenlemeler yapıldığında, kurulacak partiler, terörle aralarına mesafe koymak zorunda kalırlar. Aksi durumda, cezalar ağır olduğundan, partiler, ne yönetici bulabilir nede üye. Partiler, kendi bünyelerinde kontrol sistemleri kurarlar. PKK, dağda terör faaliyeti yaparken, onun partisi başkentte siyasi etkinliklerde bulunamaz. Hem dağda, hem mecliste olamaz. Bunlardan birini seçmek zorunda kalır. Böylece bugünkü çarpıklık giderilir.
2022 yılının kasım ayında, PKK, Mersin polis evini bombaladı. Bu terör faaliyetini bir tane HDP yöneticisi dahi kınayamadı ya da kınamadı. Demirtaş, saldırıyı kınayan bir tweet attığında, "düşman ağzıyla konuşmakla" suçlandı ve geri adım attı. Önerilerimize, "Görüntüde ayrı hareket ederler, gerçekte beraberlikleri devam eder." denilebilir. Öyle olduğunda, terör örgütü ile mevcut olan beraberliğin ortaya çıkma ihtimali olduğundan, fanatikler dışında hiç kimse partiye üye olmaz, yönetici olarak görev kabul etmez.
Bu düzenlemenin doğal sonucu, örgütün güç kaybederek, iki alternatiften birini seçmek zorunda kalmasıdır. Parti ile dağ kadroları arasındaki irtibatın zayıflaması, eş güdümün bitmesidir. Yani her durumda kazanan Türkiye olur. Ayrıca parti kapatma davaları nedeniyle, yargı organlarıyla partiler arasında yaşanan gerilimler biter. Siyasiler korktukları için PKK’ya tavır alamıyorlarsa, Kandilin baskısından kurtularak, Türkiye'yle bütünleşme fırsatına sahip olurlar.
Önerdiğimiz yasal düzenlemeler yapılmazsa mevcut durum aynen devam eder. HDP kapatma davası Anayasa Mahkemesinde görüşülmeyi bekliyor. Bölücüler HDP’ yi çoktan boşalttılar. Önce yedek partileri olan Yeşil Sol Partiye geçtiler. Sonra HADEP, en sonunda Dem Parti oldular. Seçimlere katılmayan HDP’ ye, seçimlerde harcamak üzere verilen yüz milyon liranın üzerindeki meblağ buharlaştı.
Terörü gerçekten bitirmek istiyorsak bu tiyatroya son vermeliyiz. Bu saatten sonra HDP kapatılsa ne olur? Mevcut yasanın hiçbir caydırıcılığı yok. Görev AYM’ ye değil gazi meclisimize düşüyor.