Halka sormadan Anayasa değişikliği yapamazsınız. Size ülkeyi yönetme yetkisi verildi, ancak Anayasa'da değişiklik yapma yetkisi verilmedi. İktidar olmak, her türlü yetkiye sahip olmak anlamına gelmez. Anayasa hukukuna göre, Anayasa değişikliği için milletten yetki almak gerekir. Milletin kabul ettiği Anayasa'yı değiştirme yetkisi yine millete aittir. Millet bu yetkisini, değişiklik yapma yetkisi vereceği kimseler aracılığıyla kullanır. Milletten almadığınız bu yetkiyi halka sormadan Anayasa'da değişiklik yapmanız antidemokratik bir uygulamadır. Aynı zamanda hukuksuzluktur ve milletin yetkisini gasp etmektir. Bu, düpedüz demokratik terbiyesizliktir. Herkes haddini bilmelidir. Kimse ne yetkisini ne de haddini aşmamalıdır. Millete rağmen, millet adına kimse kendinde olmayan bir yetkiyi kullanmaya kalkmamalıdır.
Bu milletin ne Atatürk ile ne de Anayasa’nın ilk dört maddesiyle bir sorunu vardır. Sorun, iktidar mensuplarının milletle olan sorunudur. Bu sorun, iktidarın Türklerle, Türk kimliğiyle ve Türk milletiyle olan bir sorununun somut bir göstergesidir. Milletin sorunları saymakla bitmez. Bunca sorun varken, Anayasa'nın ilk dört maddesini sorun görmek iyi niyetli bir tavır değildir.
Ülkenin sorunu, bu iktidarın yönetimindeki kötü gidişattır. Bu ülkenin temel sorunu milli güvenliktir. Devletin ülkesiyle bölünmez bütünlüğü sorunudur. Türklükle, Türk kimliğiyle ve Türk devletiyle sorunu olanlar, bu ülkenin sorunlarını çözemezler ve çözmek de istemeyeceklerdir. Sorunlular sorunu çözemez, sorun bizzat kendileridir. İktidar, bu milletin başında başlı başına bir sorundur. Devletin ülkesiyle bölünmez bütünlüğüyle sorunu olanlar mı bu ülkenin sorunlarını çözecek?
Ülkenin sorunlarını çözmeyi amaç edinenler kendileri sorun olmaz ve sorun yaratmazlar. İktidarın niyeti, ülke sorunlarını çözmek değil gündem değiştirmektir. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, "güneş balçıkla sıvanmaz". Ne devletin ülkesiyle bölünmez bütünlüğünü ne Cumhuriyeti ne de halkın Atatürk ilkelerine olan hassasiyetini, Atatürk'e olan bağlılığını ve sevgisini yok edemezler.
Ülkenin başlıca sorunlarından biri, sınırların yeni bir göç dalgasına karşı kapalı tutulması ve göç dalgası yaşanmadan önlem alınmasıdır. Bunun yanında, ülkenin beka sorunu olan ve milli güvenliğimizi tehdit eden, yakın gelecekte demografik yapıyı etkileyecek boyutlara ulaşmış sığınmacı, kaçak göçmen ve mülteci sorunudur. Türkiye, dünyada en fazla göçmen barındıran ülkelerden biridir. Bu gidişle durum öyle bir hale gelecek ki, yakın gelecekte bu at bu arabayı çekmeyecektir. Ülkede kısa vadede göç sorunu çözülmez ve geri gönderilme işlemi gerçekleşmezse, iç barışı tehdit edecek ve iç karışıklığın kıvılcımı emperyal güçler tarafından ateşlenecek. Allah korusun, bu da ülkenin bölünmesiyle, parçalanmasıyla, Türkiye Cumhuriyeti'nin yıkılması ve devletin sonlandırılmasıyla sonuçlanır.
Şimdiye kadar ülkede iç karışıklık çıkarmak için birçok isyan çıkaran, Alevi-Sünni çatışmasını körükleyen, sağ-sol çatışmasıyla ülkenin değerlerini yok eden ve göçle ekonomisini zayıflatan emperyal güçler, bölemeyip parçalayamadıkları ülkemizi göç yoluyla parçalama planlarını devreye sokmuştur. Bu konuda emperyal güçlerin en büyük destekçileri, yerli işbirlikçileridir. Bu yara kangren halini almadan kapatılmalıdır. Kapatılmazsa, bu yaraya neşter vuracak olan, pusuya yatıp vurmak için bekleyen başta Amerika olmak üzere emperyal güçlerdir.
Ülkemizde para için bebekler katledilirken, her gün kadınlar güpegündüz sokak ortasında öldürülürken, iltimas, torpil ve kayırmacılık diz boyu iken, adalet yok edilmiş ve liyakatin yerini sadakat almışken, işsizlik, fakirlik, ekonomik çöküntü derinleşmiş ve paramız pul olmuşken, etrafımız ateş çemberiyle sarılmışken, hükümetin saymakla bitmeyecek kadar çok sorunu varken, Anayasayı tartışmaya açması hiç de iyi niyetin ifadesi değildir. Bu, düpedüz bir ihanet belirtisidir ve buram buram ihanet kokan bir hainliğin ta kendisidir.