Daha dün küçücük bir çocuktun, iyiyi kötüyü güzeli çirkini pek ayırt edemiyordun.Minicik ellerinle kalem tutmayı henüz öğrenmeye çalışıyordun.
Oysa ben…
“Abi”diyordun, “okumayı yazmayı bana öğretsene” dediğinde pek aldırış etmiyordum.Cıvıl cıvıl kulağımda şakıyan seslerini, çocukça çığlıklarını ardı ardına sıraladığında kulaklarını çekiştirdiğimde hep yüzünü buruşturur ve küserdin.
Ve böyle başlardı boğuşmalarımız.
Daldım o günlere, on yıl mı oldu ne tam hatırlayamıyorum. Bir ömür, bir asırdı bana göre, hayattan büyük bölüm ve acılar, yokluklar, işkenceler, yıldırmalar,öldürmeler, şoklar ve ihanetler…
Kardeşim,bilir miydin bir damla gözyaşının alemleri ifade ettiğini?
Acı bir suskunluğun bir nara, bir kükreyiş, bir silkiniş olduğunu?
Hatırlar mıydın Allah aşkını, Peygamber sevgisini, Virdin cezbesini, zikrin sarhoşluğunu…
Seviyorum kardeşim annemi, babamı seni ve diğer kardeşlerimi ve hatta bütün insanları.Annemiz bizi emzirmiş, büyütmüş, korumuş ve canından üstün bilmiş.
Seviyorum kardeşim babamı, biz ondan bir parçayız, çalışmış, çabalamış, bizleri gözetmiş bakmış, yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş ve canından üstün bilmiş…
Ama sen onların ne kadar fedakar, cefakar olduğunu henüz idrak edecek çağda değildin.Allah derdin ama bilemezdin, anne derdin ama bu kelimenin ne manaya geldiğini çözemedin, baba derdin ama bu kelimeyi söylerken manasını hiç düşünemezdin.
Ve sen kardeşim büyümeye başladın, idrak etmeye başladın. Gözlerin görüyor, kulakların işitiyor, dilin söylüyor, nefes alıyor, yeyip içiyor ve öğreniyordun. Öğrenmeden akıl baliğ oldun, tereddütsüz yüceler yücesine iman ettin…
Ve sen kardeşim şaşırdın her varlığın bir sebebi olduğunu kavrayınca, sebepsiz hiçbir şeyin yaratılmayacağını idrak etmeye başladın. Senin bir yaratıcın vardı, sana karşılıksız her şeyi veriyordu, seni gözetiyordu, seni tüm yaratıklardan üstün kılmıştı ve sen vardın ve bir kul idin…
Ve sen kardeşim şükretmesini öğrendin, seni yoktan var edene sonsuz şükürler ediyorsun, riyasız, kalben her şeyin idrakine vararak.
Alnında nurdan bir mühür peydah oldu, nefsin sana karşı yenilgiye uğramaya başladı. Ve sen kardeşim ilahi bir cezbeye kapıldın.
Sen bunları bildin duydun öğrendin ve kavradın.
Sen kardeşim minik bir çocukken sana söylenmeyen sözlerden bahsedememenin burukluğu içindeydin, büyüdün sana yazdığım mektuplarda söylenmeye sözleri yazamıyordum.Mektubun o bölümüne gelince parmaklarım hareket edemiyordu. Böylece yıllar geçti ve sen kardeşim büyüdün, koskoca delikanlı oldun. Bense hala on yıl öncesinde,,. Hala kendimi o yaşta hissediyorum, yaşanmamış yılların ızdırabıyla kıvranıyorum.
Yaşanmamış yıllarımdaki cahilliğime yanıyorum, yaşamayı öğrettikleri halde yaşamadığıma yanıyorum. Seninle aynı saflarda alnımı secdeye koymadığıma yanıyorum. Temiz tatlı kirlenmemiş sesinde Kitabı Kelamı dinleyemediğime yanıyorum. Beraberce koşturup el ele yürümediğimize, sana hayatı anlatamadığıma kahroluyorum. Ben yanıyorum kardeşim sana ağabeylik yapamadığıma beraberce ağlamadığımıza, sana söylenmeyen sözlerden bahsetmediğime alev alev yanıyorum…
Ve sen kardeşim sahte sevgilerin seni etkileyeceğini biliyorum, bir zamanlar beni etkilediği gibi, sana sahte mutlulukların yıkıcı olduğunu izah edecektim, sahte mutlulukların aslında şeytanın bir aldatmacası olduğunu ve benim düştüğüm tuzaklara düşmemen için seni uyaracaktım.
Ve sen kardeşim sakın bana kızma, darılma meramımı tam anlatamadığım için, sen anlamışsındır zindandaki ağabeyinin söylemek istediklerini.
Bahçemizdeki güllerin pembe yaprakları soldu ve yerde sürünmekteler, kelebekler solmaya mahkûm çiçeklerin dallarına konmaz oldular, arılar gelmez oldu, sular akmaz oldu, haziran sıcağı bahçemizi kuruttu. Benim dilim damağım kurudu, serin rüzgârlar esmez oldu, toprak çoraklaştı kahrından yer yer çatladı, kurtlar halimize acıdılar yaklaşmadılar.
Tohumlar toprağa girmez, yeşermez oldular. Hep dostlar düşman olup kaçıştılar, bizden kaçtılar. Böyle mi olmalıydı?
Yüce Tanrımız her şeyi gördü, bildi, işitti ve bizleri imtihana soktu.
Ağlıyorum halimize kardeşim, hani beni görmeye geldiğin yerde, ellerini avucumda sıktığım yerde. Söylenmeyen sözleri gözlerimle gözlerine aktaramadığım yerde.
Elimde kalem pencere önündeyim, dilimde kelimeler kalben seninle karşımda tabiattan bir kesit köyümdeyim, uzakta silüetler ninemin dizleri dibindeyim.
Sen kardeşim söylenmeyen sözler hatırına sözlerimi iyi dinle.
Anlatamadıklarımı iyi ve doğru tahmin et, tüm kötülükleri iyiye yor ve sen kardeşim haline şükür et,borcunu öde benim içinde dua et.
Söylenmeyen sözlerin hatırına birçok söylenemeyen sözleri araştır bul, keşfet. Ben hala aramakla meşgulüm. Harfler önümde cirit atmakta ama içlerinde bir tane dahi söylenmeyen sözü çıkaramadım,dilimde ama söyleyemiyorum. Sen onu bilirsin, tahmin edersin benim adıma harfleri birleştir ve zamanını bekle. Yiğitleri başına topla anlat söylenmeyen sözlerdeki gizemi.
Bizler belki hatalıydık, yiğitlerle hep bir ağızdan söylenmeyen sözleri haykırın. Ve birlikte yürüyün, ateş, çamur, iftira, çirkef ve kurşunlara aldırmadan, kaçanları boş verin, düşenler şehittir iyi bilin, sizler devam edin. Bizler ilk adımlarımızda yorgun düştük ama yıkılmadık, yılmadık fakat yenilmek üzereyiz.
Ve sen kardeşim TURAN'a doğru koşun, yüce Tanrının buyruklarıyla elde sancak hep ilerde sancağı dikmek için KIZILELMA'ya doğru, yılmadan, yıkılmadan, azimle,yürekle… Koşun ve mutlaka ulaşın.
Ve sen kardeşim, söylenmeyen sözler hatırına yiğitler ile ordu olun mazlumun yanında,eşkıyanın karşısında birlik içinde damarınızdaki kanınız ile yüreğinizdeki imanınız ile hep birlikte hep ileriye.