Türkiye Cumhuriyeti, kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, köklü ve onurlu bir geçmişe sahiptir. Bu geçmişin temel taşlarından biri de Harp Okulları’dır. Harbiyeliler, Cumhuriyet’in ve laiklik ilkesinin yılmaz savunucuları olarak yetiştirilirler. Her bir Harbiyeli, Atatürk’ün askeri dehasını ve Cumhuriyet’in değerlerini özümsediği gibi, bu değerleri koruma ve yaşatma sorumluluğunu da üstlenir. Ancak son dönemde, bu kutsal görevin neferlerine yönelik düşmanlık ve iftira kampanyaları, karanlık zihinlerin Cumhuriyet’e ve onun temel ilkelerine ne denli tehdit oluşturduğunu açıkça göstermektedir.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Ayasofya’da kılıçla minbere çıkması, geniş kesimlerce “dini bir gelenek” olarak alkışlanırken, aynı ülkede Harbiyelilerin kılıç çatma geleneği, darbe tehdidi olarak yaftalanmaya çalışılmaktadır. Bu ikiyüzlü yaklaşım, sadece Türkiye’nin askeri geleneklerini hedef almakla kalmıyor; aynı zamanda Cumhuriyet’in köklü değerlerine de aleni bir saldırı anlamına geliyor. Tarihi ve kültürel sembolleri çarpıtarak toplumu yanıltan bu zihniyet, ülkenin birlik ve beraberliğine kastetmekten başka bir amaç taşımamaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk, Harp Okulları’nın ebedi başkomutanıdır. Harbiyeliler, Atatürk’ün mirası olan bağımsızlık ve laiklik ilkelerini kanlarında taşıyan vatan evlatlarıdır. Bu gerçeği hazmedemeyen karanlık odaklar, Harbiyelilere yönelik düşmanlık besleyerek aslında Cumhuriyet’e, Atatürk’e, laikliğe ve üniter devlet yapısına kin kusmaktadırlar. Bu hain zihniyetler, genç subaylarımızı karalayarak, milletin ordusunu zayıflatma gayreti içerisindedirler. Ancak bilmeleri gerekir ki; Harbiyeliler, Cumhuriyet’i yıkmak isteyenlere karşı her zaman dimdik ayakta kalacaklardır.

Harbiyeliler, yalnızca birer asker değil; aynı zamanda Atatürk’ün çizdiği yolda yürüyen, Cumhuriyet’i ve onun temel değerlerini korumakla görevli birer onur abidesidir. Bu değerleri anlamaktan ve yaşamaktan aciz olanlar, Harbiyelilere düşmanlık beslerken aslında kendi karanlık zihinlerini ortaya koymaktadırlar. Bu düşmanlık, sadece Harbiyelilere değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına yöneliktir. Bu düşmanlığa prim verenler, tarih önünde hesap vereceklerdir.

Her Harbiyeli, Atatürk’ün askeridir. Bu askerler, Cumhuriyet’i koruma görevini ne pahasına olursa olsun yerine getirecek kadar cesur, vatanına ve milletine sadık bireylerdir. Bu cesaret ve sadakat, asla bir tehdit olarak görülmemelidir; aksine, Türkiye’nin varlığına ve bağımsızlığına yönelik en büyük teminattır. Harbiyelilere yönelik düşmanlık besleyenler, bu gerçeği görmezden gelerek, sadece kendi karanlık niyetlerini ortaya koymaktadırlar.

Unutulmamalıdır ki; Cumhuriyet’in varlığı ve devamı, Harbiyelilerin omuzlarında yükselmektedir. Bu gerçeği hazmedemeyen karanlık zihinler, ne yaparlarsa yapsınlar başarılı olamayacaklardır. Harbiyelilere düşmanlık besleyenler, aslında Cumhuriyet’in temellerine düşmanlık beslemektedirler ve bu düşmanlık, milletimizin vicdanında asla karşılık bulmayacaktır. Bu karanlık zihniyetlerin kirli oyunlarına karşı her zaman uyanık olmalı ve Cumhuriyet’in temel değerlerini savunmak için bir an bile tereddüt etmemeliyiz.

Harbiyelilere düşmanlık besleyenler, karanlık zihinlerin ürünü olup, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına ve birliğine yönelik en büyük tehdit unsurlarından biridir. Bu tehlikeli oyunu oynayanlar, bilmelidir ki; Harbiyeliler, Atatürk’ün askerleri olarak her zaman Cumhuriyet’in ve laikliğin yılmaz savunucuları olarak kalacaklardır. Bu gerçeği değiştirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Harbiyelilere yönelik bu çirkin saldırılar, milletimizin ortak değerlerine yapılan bir saldırıdır ve bu saldırılara karşı hep birlikte dimdik durmalıyız.