Dem Parti yönetimi, genel seçimlerde aldığı büyük yenilgi üzerine, özellikle Demirtaş’ın siyaseti bıraktığını açıklamasından sonra iç sorgulama sürecini başlattı. %15 oy ve 100 milletvekili hedeflemişlerdi. Ancak %8 oy alarak 62 milletvekili çıkarabildiler. Sorgulama sürecinin sonunda topladıkları büyük kongrede, parti yönetimi tamamen değişti. Başarısızlığın en önemli nedenlerinden biri olarak tespit ettikleri, adayların halktan kopuk olması sorununu çözmek için Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde ön seçim yapma kararı aldılar. Bu karar, halkın eğilimine hiç önem vermeyen Dem Parti açısından bir devrimdi.
Ön seçimlerde, partinin üyeleri dışında kentin odalarının, barosunun ve belli başlı sivil toplum kuruluşlarının yönetim kurulu üyelerinin de oy kullanabilmesi Türkiye’nin alışık olmadığı bir ileri demokrasi örneğiydi. Eğer başarılabilseydi Kandilin siyaset üzerindeki ağırlığını azaltacağından ülke adına da olumlu olacaktı. 200 000’i aşkın delegenin oy kullandığı ön seçimler partiyi güçlendireceğine zayıflattı. Çünkü Kandil, tasvip etmediği adayların ön seçimleri kazandığı yerlerde sürece müdahale etti.
Mesela Diyarbakır’da önseçimlerde birinci, ikinci ve üçüncü olan adaylar sağlık sebepleriyle adaylıktan çekilince PKK’nın desteklediği, önseçimlerde dördüncü gelen isim Dem Partinin Diyarbakır belediye başkan adayı oldu. Hülasa Dem Partililer sorgulama sürecinde sorunlarını tespit ettiler ama çözemediler. Zira partinin yönetimine gelenler, gidenlerden farksızdı. Önseçim yaptılar ama halkın iradesini uygulamadıklarından adaylar yine halktan kopuktu. (Önseçim yapmalarının bir sebebi de kayyum uygulamasını zorlaştırmaktı.
Zira iki yüz binden fazla partilinin ve kent önde gelenlerinin oylarıyla seçilmiş insanlara, terörle irtibatlı demek mümkün değildi. Fakat sonuçlar PKK’nın istediği gibi çıkmayınca ve kazananlar baskı yapılarak adaylıktan feragat etmeye zorlanınca hedeflediklerinin tam tersi bir sonuç ortaya çıktı. Ön seçimlerin en önemli faydası Dem Partililerin PKK adaylarını desteklemediğinin görülmesi oldu. Maalesef adayları, delegelerin oyları değil PKK’nın kararı belirledi.)
Seçimlerden sonra Kemal Beyle Ümit Beyin imzaladığı protokolün ortaya çıkması iki güvensizliğin doğmasına yol açtı. Dem Partiye oy verenler yöneticilerin ehliyetinden şüpheye düşerken hem parti yönetimi hem de seçmenler CHP’yi, CHP’yle yapılan iş birliğini sorguladılar. ‘’Piro Kemal gelecek, bahar gelecek’’ demişlerdi ve buna inanmışlardı. Piro Kemal gelememişti. Daha kötüsü, göreve gelebilseydi oy belasına İçişleri Bakanlığı ve MİT gibi önemli kurumları Zafer Partisine teslim edeceği ortaya çıkmıştı. Demliler doğal olarak ‘’Biz neden CHP’yi destekleyerek kaybeden tarafta yer aldık?
Eğer CHP kazansaydı elimize ne geçecekti? Neden ufacık Zafer Partisi kadar bile pazarlık yapamadık ya da yapmadık?’’ sorularını sordular. Bu değerlendirmelerin sonucunda Dem Partililer Ak Partiyle ittifak yapmaya karar verdiler. Neticede Erdoğan 2028’e kadar cumhurbaşkanıydı. 2023 yılının son çeyreğinde Leyla Zana’nın, Sırrı Sakık’ın ve Ahmet Türk’ün yaptığı Erdoğan güzellemelerinin amacı Ak Partiye ‘’Biz hazırız.’’ mesajı vererek pazarlık sürecini başlatmaktı. Muhataplarına ‘’Alın batıdaki metropolleri verin güneydoğudaki şehirleri’’ diyeceklerdi.
Yani halen CHP’de olan İstanbul, Ankara, Adana, Antalya ve Mersin gibi kentleri Ak Partinin kazanmasını sağlayacaklardı. İlaveten olabildiğince cezaevlerinin boşaltılmasını isteyeceklerdi. Bunların karşılığında Ak Parti, kayyum atamaktan vazgeçecekti. Girişimlerinin başarılı olacağından emindiler ama tüm gayretlerine rağmen Erdoğan’dan olumlu yanıt alamadılar. İflah olmaz Erdoğan düşmanlarının anlayamadığı ve kabul edemediği bu gerçeklik, Dem Partileri şoke etti. (Bahçelinin Erdoğan’a neden tam destek verdiğini, niçin cumhur ittifakının devamından yana tavır aldığını anlayamayanlar bu gelişmeleri göz ardı etmemeliler.)
Bekledikleri cevabı alamayınca yeni bir strateji belirlenmesi konusunda ikiye bölünen Demliler arasında kıyasıya bir iç mücadele başladı. Bir tarafta ‘’Ak Parti olumlu sinyal vermese bile kendi adaylarımızı tüm kuvvetimizle destekleyerek CHP’den tamamen ayrışalım. Bu ayrışma seçimden sonra yeni bir çözüm sürecinin başlamasını sağlayacak iklimi doğurur.’’ diyenler (Demirtaş, Türk, Sakık ve Zana gibi isimler) ve CHP’yi destekleyerek Ak Partiye kaybettirelim diyenlerden oluşan parti üst yönetimi. Başak Demirtaş’ın aday olabilirim demesi de aday gösterilmemesi de bu mücadelenin yansımasıdır.
CHP ile uzlaşmayı savunan Meral Hanımın Iğdır ve Kars’ta seçim çalışması yürütürken, adaylarımıza tam destek verelim diyen Zana’nın, Diyarbakır mitinginden İstanbullulara seslenerek Meral Hanıma oy istemesi bir başka yansıma. Demirtaş’ın ‘’Oylarınızı aday gösterdiği her yerde Dem Partiye verin. Asla başka adaya ya da partiye vermeyin.’’ minvalinde açıklama yapacağının duyurulması da akabinde bu açıklamadan vazgeçilmesi de iç mücadelenin en güzel göstergeleri. İki grup arasındaki en bariz fark, Selahattin Bey ve arkadaşlarının PKK’ya mesafe koymaktan yana olmaları. Bu farklılık, Dem Parti seçimlerden yenilerek çıktıktan sonra iç mücadeleyi sertleştirebilir ayrışmaya hatta bölünmeye yol açabilir.
Tayyip Beyin salı günü düzenlenen Diyarbakır mitinginde, ‘’Terörle arasına mesafe koyanlarla oturup konuşuruz.’’ demesi ayrışmayı derinleştirmeye yönelik stratejik bir hamle. Geçen hafta PKK elebaşlarından Murat Karayılan ‘’Navruz’ da müjdemiz olacak.’’ dediğinde, ‘’Cumhur ittifakıyla PKK anlaştı, PKK geçici olarak silah bırakacak.’’ yorumları yapıldı. Karayılan’ın müjdesinin ‘’Türkiye’nin SİHA’larını etkisiz hale getirebilecek donanımda füze ve füzesavar sistemleri tedarik ettik.’’ olduğu duyulunca Kandilinde Dem Partinin üst yönetiminin yanında saf tuttuğu ve Türkiye ile savaşa hazırlandığı netleşti. Nisan ve mayıs ayları sıcak geçecek.