Din-siyaset ilişkisinin doğru zemine oturtulmadığı her yerde ya din ile siyaset çatışır yahut siyaset dini bir ikbal ve baskılama aracı olarak kullanır.
Her iki halde de din gerçek misyonunu kaybederek siyasi bir proje halini alır.
Din, bir hayat rehberidir, daha çok insanı oldurmaya, ona ahlaki bir yetkinlik kazandırmaya çalışır. Onun ahlak mesajı geneldir ve insan- toplum ve devlet kategorilerini içine alır. Devlette liyakat ister mesela, topluma karşı -kul hakkı hassasiyeti, kişi de ise dürüstlük, doğruluk, namusluluk, ahde vefa gibi meziyetler ister. Bunlar bir ahlak toplumu oluşturmanın farklı kategorilerde farklı istemleridir.
Lakin tarihe bakıldığında pek öyle olmadığı görülür. Siyaset, hep ahlakın önünde olmuş, ahlak ve din siyasete tabi olmuştur. İslam, bir ahlak toplumu kurmayı hedeflerken, insanlar siyasal bir toplum oluşturmayı öne almışlar, böyle olunca da din Müslümanların tamamını kapsayan ilahi bir mesaj olmaktan çıkarılarak, onu istismar edenlerin elinde sadece bir fırkanın dini haline gelmiştir. Farklı düşünce ve yönelişlerin hep -küfür ithamı- ile karşılanmasının sebebi budur.Din siyasetinde, öteki her zaman kafirdir.
Din adına siyasete karışmak için son asırlarda bir İslam devleti ütopyası oluşturulmuş, hilafet kutsallaştırılmış, bu teorik ama statiği sağlam olmayan kaide üzerinden İslam dini siyasallaştırılmıştır. Devlet, insan gibi imanın konusu ve tebliğin muhatabı olunca -din adamının- bu gerekçe üzerinden siyasete müdahalesi de meşrulaşmıştır.
Son dönem Osmanlı tarihi, neredeyse bu gerekçe üzerinden devlete ve siyasete yürüme, bu amaçla çıkan isyan girişimleri ile boğuşma tarihidir.
Tarihe Kürt isyanı diye geçen gerçekte birer feodal kalkışma olan isyanların bazılarının, daha doğrusu bir çoğunun arkasında -muhteris din adamlarının- parmağı vardır. 1880 yılında Hakkari dolaylarındaki kalkışmanın lideri Şeyh Ubeydullah'tır. Bu zat, Nakşi tarikatında hacegan silsilesinde önemli yeri olan Seyit Taha'nın oğludur.1925 yılında isyan eden Şeyh Sait' de bir tarikat şeyhidir ve -din elden gidiyor- diye isyan etmiştir. Bu isyanın arkasında bir başka seyit Abdülkadir Efendi vardır. Bu zat aynı zamanda Şeyh Ubeydullah'ın oğludur.1914'te Bitlis isyanını organize eden Molla Selim de bir din adamıdır.
Diğer taraftan bir Kürt savaş tarihine malzeme yapılmayan merkezinde veya arkasında başka din adamlarının bulunduğu isyanlar da vardır.Mesela, II. Osman'ın katlinde bir grup ulema ve yeniçeri ile iş birliği yapan Şeyhülislam Esat Efendinin büyük rolü olmuştur.Kabakçı Mustafa isyanın arkasında bir başka Şeyhülislam Ataullah Mehmet Efendi vardır.1859'da Sultan Abdülmecit'e karşı tertip edilen ve tarihe -Kuleli Vakası- diye geçen kalkışmanın merkezinde de yine muhteris din adamları, Şeyh Mehmet Efendi, Nasuhi efendi ve Şeyh Feyzullah Efendi gibi zatlar vardır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür, sonuncusu ve en hafızalarda olanı ise ortasında F. Gülen'in bulunduğu 15 Temmuz kalkışmasıdır.
Bütün bu isyan,kalkışma ve darbelerin maliyeti çok büyük ve kalıcı olmuştur.En büyük maliyet, maşeri vicdanda din siyaset ilişkisinde bir kafa karışıklığı yaratması, demokratik bir kültürün oluşmasını engellemesi ve dinle sorunlu çevrelere malzeme vermesidir.Din adına siyasete karışmak yahut din ve siyaset adamlarının politik ihtiraslarını dinle temellendirmeleri, din siyaset ilişkisinde bir genelleme yapmaya imkan vermez. Dizginlenemeyen ihtiraslar dini bir durum değil, insani bir durumdur. Bu tip kalkışma ve ihanetlere din kılıfı giydirilmiş olsa da, gerçekte esas belirleyici olan kişisel hırslardır. Nitekim tarihimizde İslam'ı ihtiraslarına yem etmeyen sayısız din adamı ve veli yetişmiştir. Taptuk Emre'ler, Yunus'lar, Mevlana'lar, Hac Bayramlar, Şeyh Edebalı'lar, Somuncu Babalar, Akşemsettin'ler, daha yakın tarihte Arvasi'ler, İmam efendi'ler( Osman Bedrettin Erzurumi), Ahmet Hulusi'ler buna örnek gösterilebilir. Dini siyasete basamak yapmak, hem dine hem topluma zarar vermiştir. Bugün de aynı zararı vermektedir.Siyaset dinden elini çekmediği müddetçe, din de toplum da zarar görmeye devam edecektir. Bunu engelleyecek ve dinle siyaseti yerli yerine oturtacak olan, çağın ve İslam'ın ruhunu kavramış gerçek din adamlarıdır. Onlar sustukça, din cahili siyasetçiler konuşacak,bu hercümerç, bu aldatma düzeni sürüp gidecektir.