Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi TEAM'ın "Dindar Seçmenler" araştırması yayınlandı. Dindar seçmenlerin yoğun olduğu on ilde yapılan araştırma ile dindar seçmenlerin siyasi tercihlerine etki eden unsurlar araştırılmış.

Araştırmada dindarlığın ölçüsü olarak katılımcıların beyanları ile namaz kılma aralıkları esas alınmış. Buna göre katılımcıların yüzde 89.1'i hayatında en az bir defa, yüzde 42.8'i son bir haftada, yüzde 62'si son bir ayda vakit namazı kıldığını söylemiş.

Belirli çevrelerde dindarlığı namaz ve oruç gibi ibadetlerle ölçmek gibi bir anlayış hakim. Oysa gerçekte dindarlığın ölçüsü öncelikle haram ve yasak olandan kaçınmak, sonra da maruf yani iyi, güzel ve emredilmiş olanları yapmaktır. Onun için "def-i mefasid, celb-i menafiden evladır," denilmiştir.Yani kötülüğü engellemek iyiliği yapmaktan önce gelir. Bu aynı zamanda Mecelle'nin(30. madde) temel ölçülerinden biridir.

Mesela dindarlık, çok namaz kılmaktan ziyade kul hakkı yemekten sakınmak, hırsızlığa, rüşvete, kamuya zarar verecek davranışlardan uzak durmaktır.Dindarlık, içe dönük bir duyuş ve yöneliş olduğu kadar dışa dönük hak ve adalet hassasiyetidir.Dindarlığın bir iç şuur olarak ne derinlikte olduğu, ancak toplumla ilişkilerde ortaya çıkar.Bunu şanlı Peygamber'in hadis ve uygulamalarında görmek mümkündür.

Bu hadislerden en bilineni,"Komşusu açlıktan kıvranırken tok yatan kimse iman etmiş olamaz." hadisidir. Burada Allah Resulünün davranışlara yansımayan, beni aşıp bize yönelmeyen bir imanın eksik ve yetersiz olduğunu söylemektedir.Bu Müslümanlıktır ancak dindarlık değildir.

Bir başka hadis daha açıklayıcıdır:" Bir adam Allah Resulüne gelerek," Ey Allah'ın Resulü! Falan kadının namazının, orucunun ve sadakasının çok olduğundan ancak diliyle komşusunu rahatsız ettiğinden söz ediliyor,(ne buyurursunuz?) dedi. Resulullah; "O cehennemde olacaktır," buyurdu. Ancak bu kez ey Allah Resulü! Falan kadının namazının, orucunun ve sadakasının az olduğundan ancak diliyle komşularını rahatsız etmediğinden söz ediliyor (ne buyurursunuz) dedi.Allah Resulü;" o cennette olacaktır," buyurdu.(Ahmet Bin Hanbel II.s.400)

Cennet ve cehennemi komşu(toplumla) ilişkilere bağlayan bir dinin dindarlık ölçüsü sadece namaz ve oruç gibi ibadetler olamaz.İmam-ı Rabbani," gece boyunca namaz kılıp, gündüz oruç tutan bir abit mi hayırlıdır, yoksa farz ibadetlerini yapmakla yetinip, ilim tahsil eden bir alim mi" diye sorar, cevabını yine kendisi verir:"Alim hayırlıdır, çünkü abidin ibadetinin faydası kendine, alimin ilminin faydası toplumadır" der.Bu toplumsal faydaya yönelmiş bir dindarlığın, kişisel planda kalmış bir Müslümanlıktan ileri olduğunun bir başka açıdan ifadesidir.

TEAM'ın dindarlığa esas aldığı ölçü bugün çoğu Müslümanların da temel yanılgılarından biridir. Dindarlık, namaz ve oruç gibi ibadetlerle ölçülüp, meselenin - her türlü kötülüğün karşısında olmak ve ona bulaşmamak- şeklindeki boyutu ihmal edilince ortaya namaz kılan, ibadetlerini yapan ama her türlü harama da kolayca bulaşabilen bir Müslüman tipi çıkmaktadır.Din eğitimi ve anlatımlarında da aynı yolun izlenmesi dindarlığı toplumsal bir tutum olmaktan çıkarıp bireysel bir iç tutum haline getirmektedir. Gerçek dindarlığın zulme, adaletsizliğe, kul hakkı yemeye,ahlaksızlığa,topluma zarar verecek iş ve eylemlere hem bulaşmamak hem de karşısında aktif bir tutum almak olduğu öğretilmediği müddetçe günümüz Müslüman'ı dindarlığı, namaz ve oruçtan ibaret görmeye devam edecek, dinin toplumu şekillendirme ve güzelleştirmede hiç bir etkisi olmayacaktır. Din ve dindarlık doğru anlaşılabilseydi, kendini dindar sananlar, rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk, zulüm ve her türlü adaletsizlik karşısında böyle kayıtsız kalmayacak, belki bugün çok farklı bir gündemi konuşuyor olacaktık.Kötülüğün karşısında durmak yoksa dindarlık da yoktur! Derviş Yunus'un dediği gibi:

Bir kez gönül yıktın ise

Bu kıldığın namaz değil,

Yetmiş iki millet dahi

Elin, yüzün yumaz değil.