Sevgili arkadaşlar, tabi ki hiç birimiz profesyonel ekonomist olmak zorunda değiliz. Ancak ülkemizde olup bitenleri anlayabilmek ve daha da önemlisi kandırılmamak için, siyasilerin ağzında propaganda maksadıyla çıkan bazı lâfların ne anlama geldiğini bilmek zorundayız.
Biliyorsunuz, damat bakanın CNNTÜRK'e verdiği mülakatta; "şimdi rekabetçi kur seviyesine geldik" diyerek, $/TL kurunun 6,85'den 7,35 seviyesine gelmesini kendince izâh etmeye çalışarak, bu durumun ihracatçımızın lehine olduğunu beyan etti.
Bu açıklamayı yaptığı TV kanalının program yöneticisi de; "iyi de Sayın Bakan, bir kısım ekonomistlere göre 60 milyar $, diğer bir kısım ekonomistlere göre ise 100 milyar $'lık döviz rezervlerini kuru 6,50-6,85 arasında tutmak için kamu bankaları aracılığıyla niye tükettiniz" diye bir soru sormadı tabi ki...Yani soramadı !
Şimdi gelelim "rekabetçi kurun" ne olduğuna veya hangi şartlar altında "rekabetçi kurun" bir ülkenin ekonomisine nasıl bir faydası olacağına...
Gerçekten yüksek kur politikası, yani yerli paranın değerinin düşük olması üretim alt yapısı sağlam ve ihracatı yüksek olan ülkeler için, dış ticarette rekabet avantajı sağlayan bir unsurdur...
Nitekim herkes hatırlayacaktır, senelerdir ABD ve AB ülkeleri Çin'e Yuan (RNB)'ın değerini diğer para birimleri karşısında artır diye baskı yapıyorlar. Ticaret savaşlarının bir unsuru da "kur savaşları"dır...
Türkiye'ye dönecek olursak, 2002 yılında 1,65 TL olan $ kuru on yıl boyunca bu seviyeyi aşmadığı gibi, aradaki bazı yıllarda da $ kuru 1,29 TL seviyelerine bile indi...Hatta aklı evvel bir saray başdanışmanının beyanları üzerinden 1$=1TL olacak diye ortaya büyük hedefler bile koydular...
Bahse konu dönemde 2002 yılında 129 milyar $ olan toplam dış borcumuzun 467 milyar $'a, bugün kınadığımız ve artık istemiyoruz dediğimiz sıcak para miktarının da 2013 yılında 156 milyar $'a çıktığını hatırlamamız gerekiyor...
Yine aynı dönemde yukarıda vurguladığımız gibi, neredeyse sabit hâle getirdiğimiz kur politikası sebebiyle, bugün "dış güçler" dediğimiz para baronlarına tam olarak 177 milyar $ faiz ödediğimizi unutmayalım...
Yine bu dönemde tam olarak 3 Trilyon 300 milyar $'lık ithalat ve 1 Trilyon 80 milyar $ dış ticaret açığı vererek, bırakınız nihai tüketimi, "imalat sanayimizi" bile %79 oranında ithal "ara mal-hammadde"ye bağımlı hâle getirerek, ortada sağlam üretim alt yapısı olacak hiç bir sektör bırakmadık. İnşaat sektörü bile %43 oranında ithal ürünlere bağımlı hâle gelmiştir...
Düşünün ki, bu dönemde tarımsal ürün ithalatımız bile toplam 240 milyar $ oldu.
Kısaca bu rakamları hatırlatma sebebimiz, "rekabetçi kur seviyesi"nin ne olduğunu ve Türkiye'nin rekabetçi kur seviyesi avantajına sahip bulunup bulunmadığını anlatmak içindir...
Mevcut durumumuza baktığımızda;
* 440 milyar $ dış borcumuz bulunmakta olup, bir yıldan daha kısa vadeli borcumuz 165 milyar $ seviyesindedir.
* Merkez Bankası döviz rezervleri eksi(-) 39 milyar $ civarındaki bir seviyeyle tarihimizde hiç olmadığı kadar düşük seviyededir.
* Kamu bankaları bile mevzuata aykırı bir şekilde -12,2 milyar $ döviz pozisyonu vermiş durumdalar...
* Yılın ilk yarısında yine 26 milyar $ dış ticaret açığı verdik.
* Son 10 yılda toplam 155,8 milyar $'lık hazine garantili YİD ve KÖİ sözleşmeleri imzalamışız...
* Hazine'nin iç borçlanmalarının bile artık döviz cinsinden yapıldığı, kamu borç stokundaki döviz borçları toplamı 124 milyar $'a ulaşmıştır...
* Geçen yıl 34,5 milyar $ olan turizm gelirleri, bu yıl ancak 7-8 milyar $ olacak...
* 2020 yılı ihracatımız 150, ithalatımız ise 200 milyar $ civarında gerçekleşecek...
* Yine Merkez Bankası'nın döviz rezervlerini eritirken, düşük faizli TL kredileri vasıtasıyla yandaşların toplam döviz mevduatları "tüm zamanların rekorunu" kırarak tam 248,6 milyar $'a çıktı..
Bu tablo karşısında; döviz kurlarındaki artışı "rekabetçi kur seviyesine ulaştık" diye izâh etmeye çalışan sözde Ekonomiden sorumlu damat bakanın bu işleri sizlerden daha iyi bilmediğini anlamış olmalısınız...
Mevcut kur seviyesiyle, bırakınız rekabet gücümüzü artırmayı "dövizle" kendi garanti altına almış yanaşmalar dışında, herkes, hepimiz kaybedeceğiz...Daha fazla enflasyon, daha düşük gelirle hep birlikte fakirleşeceğiz...
Ülke kaybedecek, yanaşmalar kazanacak...
Yanlış anlaşılmasın; şahsen "yüksek kur politikasının" üreten ve ihracat yapan bir ülke ekonomisi için rekabetçi olduğuna bizler de inanıyoruz...Keşke şartlarımız uygun olsaydı da $/TL kuru 10 TL olsaydı...
Keşke yukarıdaki tabloda kalem kalem izâh edildiği gibi gırtlağımıza kadar döviz yükümlülüğü ve "dolarizasyon batağında" olmasaydık...
Keşke 2008 yılı sonrası dünyada ucuz ve bol hâle gelen döviz furyasıyla sağlam ve üreten bir ekonomik alt yapı kurabilseydik...
Keşke, 300-500 milyar $'lık üretim ve ihracat kapasitesine ulaşmış ve "kur artışının rekabetçiliği"nden şimdi faydalanıyor olsaydık...
Görüldüğü üzere şımarık herifler hâlâ bizimle dalga geçiyorlar...