Önce Suriye tarafından olumlu açıklamalar yapıldı. Sonra Cuma namazı çıkışı Erdoğan “Sayın Esad ile görüşebiliriz” dedi. Daha da sonrasında önceden planlandığı açık olan bir senaryo sahneye koyuldu. Kafa karışıklığına sebep vermeden konuyu açalım.

Kayseri’de beş veya yedi yaşında olduğu söylenen Suriyeli bir kız çocuğuna yine bir Suriyeli tarafından tuvalette cinsel istismarda bulunuldu. Akabinde milli ve manevi duyguları oldukça hassas olan Kayseri ahalisi ayaklandı. Olaylar Gaziantep’ten Erzurum’a; Hatay’dan İstanbul’un bazı ilçelerine kadar sıçradı. Ertesi gün ise cinsel istismar hadisesi sebebiyle doğrudan alakalı olmayan; Afrin ve İdlib başta olmak üzere Suriye’nin Türkiye sınırındaki bölgelerinde Türk Bayrağına, Türk işçilerine ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile diğer güvenlik bürokrasisine ait araçlara saldırılarda bulunuldu. Suriye’de bu saldırıları yapanların PKK ve IŞİD terör örgütlerinin üyeleri olduğu iddia edilse de görüntülerde yerel halkın da yer aldığı dikkatlerden kaçmadı.

İşte birbiriyle ilişkili halde cereyan eden olaylar silsilesiyle ilgili akıllarda soru işaretleri belirmeye başladı. Bu soruları buradan ifade edelim.

-       Olayların başlama/başlatılma sebebi Erdoğan ile Esad’ın karşılıklı iyi niyet beyanları olabilir mi?

-       Tuvalette gerçekleştirilen cinsel istismar görüntülerini çekenler; istismar hadisesini önleyemez miydi?

-       Cinsel istismar görüntüleri asayiş birimleri haricinde neden ve kimler tarafından iletişim kanalları zincirleriyle sosyal medya platformlarında dolaşıma sokuldu?

-       Çıkan olayların adreslerinin Ak Parti’nin en güçlü olduğu yerler ile yıllarca bizim kontrolümüz altında olan sınır ötesi bölgelerde olması tesadüf mü?

-       Bütün bu süreci organize edenler kimler?

İşte dahası da olan soruların en önemli birkaçı bunlardır. Bunlara verilecek cevaplar ile alınacak önlemler provokasyonların önüne geçilmesini sağlayacaktır. Asla ve asla yapılmaması gereken ise bu olaylardan Zafer Partisi ve İYİ Parti başta olmak üzere sığınmacı konusunda hassasiyet gösteren partiler ile siyasilerin hedefe konmasıdır. Eğer mücadelenin istikametini yanlış belirlersek ve başımızı kuma gömersek Türkiye’nin iç savaşa maruz kalması kaçınılmaz olacaktır.

Suriye’nin milli ordusunun çıkan olaylara dair Türkiye’nin yanında olduğunu belirtmesini göz önüne alarak girişimlerde bulunmalıyız. Yakın zamanda Bağdat’ta yapılacağı söylenen Erdoğan ile Esad görüşmesinde ortak bir terör operasyonuyla bölgenin terör unsurlarından tamamen temizlenmesi ele alınmalı; takip eden haftada da Emevi Camiisinde aynı safta Cuma namazı kılınıp ortak bir basın açıklamasıyla tüm dünyaya işbirliği açıklanmalıdır.

***

Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı rahmetli Sinan Ateş’in cinayetine ilişkin davanın ilk gününe katılım sağladım. Davanın şimdiye kadar süregelen sürecinin tam tersi bir dava süreci başladığına şahit oldum. Doğukan Çep ifadesinde cinayet olayının azmettiricisi olduğunu hatta doğrudan kendisinin eylemi gerçekleştirmek istediğini beyan etti. Rahmetliyle aralarında 650 bin lira alacak verecek ilişki olduğunu bundan dolayı ayaklarına ateş ettirmek suretiyle saldırıyı yaptıklarını belirtti. En önemli detay ise Sinan Ateş’e isabet eden mermilerden birinin kendilerinin kullandıkları mermiden farklı olduğunu iddia etmeleri oldu.

İlk güne dair dikkatimi çeken iki husus vardı. İlki, organize bir ifade verilmesi oldu. Sanıkların bu zamana kadarki tüm söylemlerini işkence altında verdiklerini söyleyip ifade değişikliğine gitmeleri ve özellikle balistik konusunu ön plana çıkarmaları tüm süreci sil baştan ele almaya yönelikti. İkincisi de öğle saatlerinde verilen aradan sonra mahkeme salonunun üçte birinin boşalmış olmasıydı. Siyasilerin çoğunun mahkeme salonundan ayrılmaları kendileriyle birlikte gelenlerin de ayrılmasıyla sonuçlandı. Bu durumun müşteki tarafının motivasyonunu kırmasına sebep olabileceği kanaatindeyim.

Fakat bir cümle var ki kurulması gereken; “sonuç ne olursa olsun; isterse kıyamet kopsun, adalet yerini bulsun.” Bizim de her sıfatımızdan önce gelen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak temennimiz bu olayın tüm yönleriyle hiçbir kişi ve kurumu töhmet altında bırakmayacak şekilde aydınlatılmasıdır.