Nihad Sâmi Banarlı’yı çok okurum. Ondaki devlet sevgisi, devlet inancı bambaşkadır. Banarlı, bir yazısında bir devletin şemsiyesi altında yaşamanın nasıl bir mürüvvet olduğunu anlatır. İşte bu mürüvvete, geçenlerde bir şöförde rastladım. Evet, bir şöförde. Lise mezunu, her gün direksiyon sallayan, sigara ve çay tiryâkisi, argo konuşan, belki trafikte küfreden, bildiğiniz şöförlerden birisi.
Kartal’daki enkazın AK Parti’ye mi yoksa CHP’ye mi âit olduğunun savaşını veren, bundan oy devşirmeye çalışan siyâsetçiler ve köşe yazarları, bu şöförden ibret almalılar.
Şöför arkadaş, Kartal’da yıkılan binâyı ve kurtarma çalışmalarını saatlerce izlemiş. Hislerini anlatırken boğazım düğümlendi. “Orada devletin önemini hissettim. Yetkililer, nasıl fedâkârca çalışıyorlardı anlatamam. Devletime duâ ettim. ‘Demek ki enkaz altında kalsam devletim kurtarmaya gelir.’ diye çok gururlandım. Allah, devletsiz bırakmasın!”
Şöför arkadaş, yüzde yüz samimi. Orada herhangi bir şahsı değil, sâdece devletin varlığını hissediyor. Sâdece devlete duâ ediyor.
Ben, buna, orduyu, yâni Mehmetçiği de eklemek istiyorum. 99 depreminde devlet, daha doğrusu iktidar, ne yapacağını şaşırmış; belki şoktan belki başka birşeyden bilemem, kısa devre yapmıştı. Vatandaş enkazın altında inlerken siyâsilerin Meclis’de ölü toprağı serpilmiş hâllerini görüp, “Eyvah bittik!” demiştim. Kara kara düşüneceklerine deprem bölgesine koşmalıydılar. Çünkü ne idüğü belirsiz bir Amerikan gemisi, deprem sabahında Gölcük’e demir atmıştı.
Milliyet gazetesinin 18 Ağustos târihli manşeti şöyleydi: “Halk sahipsiz”
Sanıyorum 3. gündü. Enkazın altından yaralı bir vatandaş çıkarılmıştı. Yaralıyı kurtaran Mehmetçik, yumruğunu havaya doğru sıkarak tüm Türkiye’yi ayağa kaldırmıştı. Evet, enkazın altında kalmayacaktık. Kimse gelmese Mehmetçik gelirdi.
Bu, müthiş bir duygu. Buna çok ihtiyacımız var.
Bu sabah bir köşe yazarının bekâ meselesi hakkında yazdıklarını okuyunca bu şöför arkadaş ve 99 depremindeki Mehmetçik aklıma geldi. Bekâdan bahsen yazar. araya Cumhurbaşkanı olmasını hayâl ettiği politikacıyı sıkıştırmış. Devletin ne olduğundan haberi yok. Bekâ deyince velinimetinin bekâsını anlıyor. Velinimeti Cumhurbaşkanı olsun da gerisi önemli değil. Sınır karakolunda artislerle şarkıcılarla birlikte ziyâret ettiği Mehmetçiğin vatan aşkıyla, enkaza bakan şöförün duâsıyla ayakta olduğumuzun farkında değil. Okumuş, mürekkep yalamış ama enkazdan ibret alan şöför kadar iz’ânı yok.
......
İHÂNETİN BEDELİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün Aydın’da Kartal’da yıkılan binâ hakkında şöyle dedi:
“Eğer kentsel dönüşüm olsaydı, bunlar planlı olsaydı kaçak yapılaşma olmasaydı başımıza bunlar gelir miydi? Artık bizim sabrımız taştı, bunlara sabredecek hâlimiz yok. AK Parti’li belediyeler başta olmak üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızla birlikte yoğun bir çalışmaya gireceğiz.”
Ben mi yanılıyorum yoksa 16 yıldır CHP mi iktidarda?
Ben mi yanılıyorum yoksa İBB, 24 yıldır CHP’nin mi elinde?
Ben mi yanılıyorum yoksa ortada kapı gibi, “Bu şehre ihânet ettik” itirafı yok mu?
Sizi bilmem, ben çok endişeliyim. İstanbul’da depreme gerek kalmadan kendi kendine yıkılacak binlerce binâ var. Deprem olsa toplu mezara dönüşecek semtler var. İtfâiye giremez, ambulans giremez. Kentsel dönüşümde geç kaldık. Dikey mîmârîden fırsat bulamadık.
Ne tuhaf değil mi? 94 seçimlerinden evvel çöp patlamıştı. Solcu belediyeler, çöpün altında kalmışlardı. Şimdi de binâlar çöküyor.
İstanbul'u her evliliğinde ihânete uğrayan bir kadına benzetiyorum. Güzel ama bahtsız bir kadına.