Milli Eğitim Bakanımız Yusuf Tekin "Üzerinde yaşadığımız coğrafya 72,5 milletin kardeşçe yaşadığı bir coğrafyaydı. Ne zamana kadar, İttihatçılar bu ülkede egemen oluncaya kadar" demiş. Hiç kusura bakmasın, halt etmiş. Bu cümleyi kuran Turizm Bakanı olsa ‘’Mehmet Bey turizm konusunda uzman. Bir turist fazla getirmek için elinden geleni yapıyor. Bu konulara hakim olmayabilir, pot kırmış’’ deyip geçebiliriz. Ama maalesef bu cümleyi sarf eden Milli Eğitim Bakanı. Hem de ülkücü geçmişi olan bir bakan.
Osmanlının daimi olacak toprak kayıpları 1683 yılında 2. Viyana Kuşatmasının bozguna dönüşmesiyle başlar. 72,5 millete girerler mi bilmiyorum ama Macarlar, Slovaklar, Slovenler ve Hırvatlar Osmanlıdan bu tarihlerde yani İttihat ve Terakki’nin kurulmasından iki yüz yıl önce ayrıldılar. Kırım’ı, Eflak ve Boğdan’ı, Güney Ukrayna’yı ve Galiçya’yı 18. Yüzyılın sonlarında yitirdik. Yani Kırım Türkleri, Gagavuzlar, Ukraynalılar, Kozaklar, Moldovyalılar ve Lehler imparatorluktan İttihatçılar doğmadan yüz yıl kadar önce koptular.
Arapların imparatorluktan ayrılmaya başlaması, 1830’da Fransızların Cezayir’i ve 1860’da İspanyolların Fas’ı işgal etmesiyle başlar. Ordu bile gönderilemez bu ülkelere. Osmanlı, Arap yarımadasının tamamına yayılan Vehhabi isyanını bastıramaz. Vehhabiler on binlerce Sünni’yi ve Şii’yi katlederler. Kadınların ırzına geçerler. Yunanlar isyan sırasında ve 1829 yılında elde ettikleri bağımsızlıktan sonra on binlerce Türk’ü öldürürler. Bu nasıl kardeşliktir?
Osmanlı Meclisi, 2. Abdülhamit Hanın muhalefetine ve engellemek için gösterdiği gayretlere rağmen Rusya’ya savaş ilan eder. Rus ordusu Osmanlı güçlerini yok ederek Yeşilköy’e kadar gelir. Hedefleri İstanbul’u alarak Çarlığın başkenti yapmaktır. Böylece yüz yıldan uzun süredir peşinden koştukları hedefe yani sıcak denizlere ulaşacaklardı. Devreye İngilizler ve Fransızlar sokulur. İmparatorluğun dağılmasını önlemek, başkenti ve Rumeli’deki bir miktar toprağı kurtarmak için İngilizlere Mısır ve Kıbrıs, Fransızlara Tunus söz verilir. Avusturya fırsattan istifade Bosna Hersek’i işgal eder.
Yani 93 harbinde Romenler, Sırplar, Karadağlılar, Boşnaklar, Ulahlar, ve Bulgarlar’ ın tamamıyla Arapların, Arnavutların ve Makedonyalıların ekseriyeti imparatorluktan koptu. Bu savaşta Erzurum’a kadar gelen Rus ordularının ve Ermeni komitacıların köylerde ve kasabalarda yaptıkları mezalimi büyükleri Yusuf Beye hiç anlatmamış. 1878 yılında yani harp bittiğinde İttihatçıların bir kısmı çocuktu bir kısmı bebek. Çoğunluğu ise henüz doğmamıştı.
‘’Kardeş kardeş yaşıyorduk’’ denilenler, Rumeli Türklerine eşi benzeri görülmemiş katliamlar uyguladılar. 2. Abdülhamit’e ondan fazla suikast düzenleyen Ermeni komitacılar bizimle hiç kardeş olmadılar. Biz kardeş olduğumuzu sanıyorduk sadece. Eğer kardeşsek biz Habil’dik onlar Kabil.
Osmanlı güçlüyken topraklarımızda yaşayan halklar memnundular. Çok az vergi ödüyor, devşirilenler dışındakiler, ki onların ve ailelerinin hayatları kurtuluyordu, askere alınmıyordu. Avrupa ve Rusya’nın aksine Osmanlı’da serflik, angarya, ilk gece hakkı ve bitip tükenmek bilmeyen kilise vergileri yoktu. Eyaletlerin çoğunun muhtariyeti vardı.
Tüfeğin kullanımı yaygınlaşınca, savaşların mantığı ve orduların yapısı değişti. Tüfekli piyade orduları önem kazandı. Önceki dönemler gibi zaferler kazanılamadığından ganimetler ve keşifler nedeniyle ticaret yolları değiştiğinden vergi, gümrük ve ticaret gelirleri azaldı. Osmanlı artan giderler ve azalan gelirler nedeniyle vergileri arttırmaya başlayınca hoşnutsuzluklar başladı.
Gelirleri azaldığından devşirme olmanın da cazibesi kalmamıştı. İmparatorlukta 72,5 millet yaşıyor sadece Türkler askerlik yapıyordu. Gayri Müslümler ufak bir ödeme yaptıklarında askerlikten muaftılar. Genelde muhtariyetleri olan Araplar ve Kürtlerde Osmanlı ordusunda askerlik yapmıyordu. Savaşlarda hep Türkler öldüğünden Türk nüfus azalıyor diğer etnik gruplar çoğalıyordu. Türk devletinde Türkler köle, Türk olmayanlar beydi. Ticaret, tarım, el sanatları kısaca bütün işler Türk olmayan unsurların eline geçiyordu. Devlet bu tükenmeyi durdurmak için her vatandaşa zorunlu askerlik getirdi.
Vergilerin arttırılması, zorunlu askerlik getirilmesi, Fransız ihtilaliyle birlikte doğan milliyetçilik fikrinin yayılması, 18. Yüzyılda başlayan misyoner faaliyetleri ve gelirlerin azalmasının getirdiği fakirleşme, azınlıkların önce kıpırdanmalarına sonra isyanların başlamasına yol açtı. İsyan edenin bağımsızlığını elde etmesi ve Batılı devletlerin destekleriyle ekonomik durumunun iyileşmesi, diğer azınlıklara da örnek oldu. Yusuf Bey her halde Fransız ihtilalinden, misyoner faaliyetlere izin verilmesinden, coğrafi keşiflerden ve halkın fakirleşmesinden İttihatçıları sorumlu tutmaz.
İttihat Terakki iktidara geldiğinde memlekette sadece Ermeniler, Rumlar, Araplar ve Kürtlerin kayda değer nüfusu vardı. Diğer azınlıklar ayrılmışlardı. Rumlar ve Ermenilerde ayrılmak için fırsat kolluyorlardı. Yazdıklarımdan İttihatçılardan önceki yönetimleri suçladığım sanılmasın. Osmanlılar kötü gidişi durdurmak için ellerinden geleni yaptılar ama maalesef başaramadılar.
İttihat ve Terakki kötü gidişi durdurmak isteyen vatanperver gençlerce kuruldu. Balkan dağlarında komitacı takip ederek piştiler. Kendilerini hiç düşünmediler. Nerede sorun varsa oradaydılar. Her yaraya merhem olmaya çalıştılar. Tecrübesizdiler. Heyecanlıydılar. Çok hata yaptılar. En büyük hataları sorunun kaynağı olarak padişahı görmeleriydi. Mazurdular çünkü çok dar bir kadro dışında herkes 2. Abdülhamit’in memleketi kötü yönettiğinde mutabıktı. Kanalların kapalı olduğu bir istibdat rejimi uygulanıyordu neticede.
İttihatçılar devirlerinin ülkücüleriydi. Eksikleri başlarında Türkeş gibi bir liderlerinin olmamasıydı. Onlarda ecdatları gibi başarısız oldular. Osmanlıyı kurtaramadılar. Ama onların mücadelelerinden Türkiye Cumhuriyeti doğdu.