Yanlış hatırlamıyorsam Mesut Özil, bir zamanlar Alman milli takımında oynamaktan son derece mesuttu. Hattâ kendisini Alman gibi hissettiğini falan da söylemişti.

Bu yüzden “Kazanırken Alman, kaybedince göçmensiniz” yerine “Kazanınca Alman, kaybedince göçmen gibi hissediyorum.” demesi gerekirdi. Kazanınca Almanlar, onu seviyordu. Kaybedince sevmediler. Bu kadar basit!

İlâhî Mesut! Mâdem kazanınca Alman, kaybedince göçmensin, kazandırmayacaksın arkadaş!. Hadi kazandırdın, kaybettiğinde, “Bir gözün kör mü ne?” dediklerinde susup oturacaksın.

Hani bir gözü kör adam, bir gün evine eli kolu boş gelince, hanımı, “Ay senin bir gözün kör mü ne! “ diye feryâd etmiş. Durum aynen böyle.

Şunu da ifâde edeyim ki vaktiyle Türkiye’de oynamak istediğinde çok ağır hakâretler gören Mesut Özil’in bu tercihine hak vermiyor değilim.

Özil, Almanya’ya posta koydu diye niye seviniyoruz anlayamadım. Maçta Almanya’yı şampiyon yapan golleri atsa el üstünde tutulacaktı. Karşılıklı memnûniyet devam edecekti. Peki o zaman Almanya’da ırkçılık olmayacak mıydı?

Mâdem bu yıldız futbolcu eylem yapmayı biliyordu da bugüne kadar Almanya’da yaşayan Türklere karşı yapılan ırkçılığı protesto etmek için niye eylem yapmadı? Niye süper goller attığı bir maçta Almanya’yı protesto etmedi?

Yapamaz elbet! Para basarken, şöhretin zirvesindeyken kariyerini tehlikeye atmak olur mu? “Şimdi attı ama” demeyin sakın. Geri sayım başladı. Yaşı ilerledi.

Günâhını almak istemem ama bundan sonrası niçin Türkiye olmasın? Ya siyâset ya milli takım antrenörlüğü neden olmasın?

EYLEM DEDİĞİN BÖYLE OLUR!

Mesut Özil’e ve onu yere göğe kondurmayanlara, spor târihine geçen bir eylemi hatırlatmak istiyorum. Ama ne eylem!

Kariyerlerinin zirvesindeki üç yıldızın spor hayatını bitiren on numara bir eylem.

Yıl 1968. Mexico City Olimpiyatları 200 metre finalinde, Amerikalı Tommie Smith, Avustralyalı Peter Norman ikinci ve yine Amerikalı John Carlos üçüncü olurlar. Zenci olan Smith ve Carlos’un, tören esnâsında bir planları vardır. ABD’deki ırkçılığı protesto edeceklerdir.

İkinci olan Norman'dan da destek isterler. Norman, tereddüt etmeden destek sözü verir. Ayrıca, eylemin şeklini de planlar. Smith sağ eline, Carlos sol eline, siyah eldiven geçirir. Kürsüye, ayakkabısız çıkarlar. Norman ise yakasına "İnsan Hakları İçin Olimpiyat Projesi Hareketi” kokartını takar. ABD marşı çalınırken, iki siyâhî atlet başlarını öne eğip, eldivenli ellerini yumruk yaparak havaya kaldırırlar. Üçü de bu eylemin bedelini ağır öderler. Spor hayatları biter. Ancak dostlukları, ömür boyu sürer. Bu olaydan 38 yıl sonra 2006'da Peter Norman öldüğünde tabutu, Smith ve Carlos'un omuzlarındadır.

Şu sözler, Tommie Smith’e âit:

“Beyaz atletlerle aynı takımda olmak, çok kötü bir duygu. Pistte, dünyanın en hızlı atleti Tommie Smith olabilirsiniz ama soyunma odalarına indiğinizde, ‘pis bir zenci’den başka hiçbir şey değilsiniz."

ÖZİL, TARLADAKİ ZENCİ Mİ?

Zannediyorum necip basınımızın santimantalizm diye bir sorunu var. Mesele Erdoğan ile çekilen fotoğrafa dayandırılınca sanki Mesut Özil’i eleştirmek Erdoğan’ı eleştirmek gibi olacağından, Alman milli takımını Türk milli takımına tercih etmiş sporcuya tren raylarına bağlanmış zenci merhameti gösteriyorlar. Rahat olun yalakalar! Mesut Özil’in keyfi yerinde, hâlâ para basıyor para!

Çok garibime giden yorumlardan birisi, Mesut Özil’in “tarladaki zenci”ye benzetilmesi.

“Tarla zencisi” ve “ev zencisi” tanımları, Malkolm X’e âit. Tarla zencisi, tarlada çalışır. Ev zencisi de köledir ama efendisine kusursuz hizmet ederek, dediklerini yaparak beyaz evde yaşar. Hattâ tarladaki kardeşini hakîr görür.

Quentin Tarantino, Zincirsiz filminde bu meseleyi çok güzel anlatır. Muhteşem bir film. Seyredin derim.

Şimdi sormak istiyorum. Mesut Özil, Alman milli takımına, yâni Almanya’ya hizmet eden bir sporcu olarak tarladaki zenciye mi yoksa evdeki zenciye mi benziyor?

Cevâbınızı daha kolaylaştırayım. Evdeki zenci, efendisinin iltifatlarına kanıp kendisini beyaz olarak görme hatâsına düşerse ilk yanlışında tarladan geldiği hatırlatılıyor.