İstifa eden rektör meselesini biliyorsunuz. Harran Üniversitesi rektörü Ramazan Taşaaltın, “Erdoğan’a itaat farzdır.“ dedikten sonra gelen tepkiler üzerine istifâ etti.
Geçenlerde bir arkadaşım, gâyet yukarı bir makamdan rektörlüğe geçmeye çalışan bir profesörden bahsederek, “O makamın yanında rektörlük nedir ki?” diye şaşırınca şöyle dedim:
”O makamda emrindekiler, en fazla yüksekokul mezunu memurlar. Ama rektör olunca profları doçentleri hizâya diziyorsun. Üstelik takım elbiseyle cübbe aynı şey mi? ”
Bu memlekette “Ettiğim laf, hoş olmadı. İstifâ edeyim de hükûmet yıpranmasın.” diyececek bir rektör, henüz anasından doğmadı. Ramazan Taşaltın’ın istifâ etmesi istendi; o da etti. Bu mânâda rektörü, son derece tutarlı buluyorum. “İtaat farzdır” dedi ve itaat etti.
Gıdıklanmayı, hiç kimse sevmez fakat gıdıklanınca güler. Mezkûr rektörün yaptığından daha ileri dalkavukluk yapanların vekil bile olduğu bir ülkede, birdenbire gıdıklanmaktan rahatsız olmanın tek sebebi var: Yerel seçimler.
Referandum ve 24 Haziran seçimlerinde milletin verdiği oy, 31 Mart’ta vereceğinin temînâtı. Zîrâ genel seçimlerde, “Eyvah, CHP gelirse ne yapacağız?” diye endişe eden yurdum insanı, yerel seçimleri endişe etmeden, dört gözle bekliyor. Ders vermek istediği o kadar çok şey var ki!
Vaktiyle, “Ümrâniye Çöplüğü gibi patlayacağız!” diye uyardığımızda, gıdıklayanlar ve gıdıklanmayı sevenler tarafından hâin ilân edildik. Gıdıklayan köşe yazarları, bugünlerde özeleştiriye geçtiler. Nemalandıkları belediyelerin el değiştirmesinden ödleri patlıyor.
Laf aramızda, belediye başkanlarına öyle baskılar yapanlar varmış ki “kaybetsek de bu yandaş yazarlar ağzının payını alsa” diye düşünen başkanlar olduğuna ihtimâl veriyorum.
Şimdiki nesil, Ümraniye Çöp Patlaması’nı bilmez. Maalesef AK Parti de unuttu. Resmen çöp patlamış ve otuza yakın insanımız, çöp dağının altında kalmıştı.
Aslında çöpün altında kalan, solcu belediyelerdi. 1994’de Refah’lı belediyeler seçimi kazanınca sokaklar, çöpten temizlendi; hava kirliliği bitti; sular aktı. Temiz toplum ümitlerimiz yeşerdi.
Dile kolay, 24 yıl geçti. Ne darbe girişimleri atlattık.
Şu an, birbirini besleyen çok tehlikeli iki düşmanımız var: Bir zamanlar ezilen çocukların makam ve para aşkı ile halı altına süpürdüğümüz çöpler.
Gerçekten gurur duyulacak bir havalimanına sâhibiz. Hızlı tren ve Marmaray’ın kıymetini bilmeyenin aklından şüphe ederim. Fakat şehirlerin ortasında yollar, bina tavanları çöküyor. Garip değil mi? “Neleri ihmâl ettik, neyin bedelini ödüyoruz?” diye düşünen yok.
Yaşadıklarımız, bir çeşit Açlık Oyunları gibi. Paraya ve makama ne kadar açmışız. (Erkekler için kadını da ekleyeyim)
Peki, Ak Parti’li belediyeler kaybederse daha mı iyi olacak? Kesinlikle hayır! Çünkü 24 yıldır muhâlefet de çok acıktı. Sırasını bekliyor.
Allah, devlete zevâl vermesin demekten başka bir şey gelmiyor içimden.
.........
Gıdıklanmak dedim de bugünlerde en çok gıdıklanan kişi, şüphesiz Melih Gökçek. Fakat alışılmışın dışında, hazreti, kendisinden yukarıda olanlar gıdıklıyor. MHP, “yaramazlık yap” diye gıgıklıyor. AK Parti, “uslu dur” diye gıdıklıyor.
Bizim köyde birisini çok gıdıklayınca “Yapma, katılır!” diye kızarlar. Katılmak, bir yandan gülüp bir yandan gıdıklanmaya engel olmaya çalışırken boğulma tehlikesi geçirmektir.
Melik Gökçek de katıldı ama “yapmayın” diye boğuşmaktan değil. Hani tilkiye, “Seni tavuklara bekçi yapsak ne dersin?” demişler de “Gülmekten cevap veremiyorum.” demiş ya işte öyle bir katılmak.
Gökçek, kendi ağzıyla 15 temmuz gecesi bir gecekonduya saklandığını itiraf etmişti. O zaman latîfe olsun diye, “O gecekondu, Millî Mücâdele Müzesi olsun.” diye yazmıştım.
O gecekondu, 31 Mart’tan önce müze yapılırsa ve açılışı yapılırken Cumhur İttifakı birbirini ezerse şaşırmayacağım.
Gökçek’i, Ankara Büyükşehir adayı yapmak isteyen MHP’ye bir teklifim var:
Mâdem 15 Temmuz kahramanlarını onore etmek istiyorsunuz, Kahraman Kazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk’e ayıp olmasın, onu da Kahraman Kazan’dan aday gösterin!
15 Temmuz’da Kazan’da olmadığı hâlde o gece Kazan’ı nasıl kurtardığını her yerde anlatan Lokman Ertürk’ün adaylığı, Melik Gökçek’ten sonra fevkaladenin fevkinde olur.
“Paylaşılamayan adam Gökçek”i hayret ve ibretle seyrediyorum.
Melih Gökçek, Devlet Bahçeli’nin 15 Temmuz’da yaptıklarını övmesine, Erdoğan’ın ise “yol arkadaşımız” demesine katıla katıla gülüyor olabilir ama biz gülmüyoruz.
Gülemiyoruz!