Hamas lideri İsmail Haniye, İsrail tarafından öldürüldü. Dünya, bir defa daha İsrail’in gerçek yüzünü gördü. Bu cinayetler ABD ve Batı’nın himayesi altında işleniyor.

Gerçek suçlu veya suçluları anlamak için şu soru kâfi; ABD ve Batı’nın sınırsız desteği olmasaydı İsrail bu cinayeti işleyebilme cüret ve cesaretini kendinde bulabilir miydi? Bulamazdı. Soykırım silahını bu cinayet şebekesi ülkenin eline veren arkasında duran ülkelerdir.

Cinayete iktidarın tepkisi, bir günlük yas ilan etmek oldu.​

Bizim dışımızda -cinayetin işlendiği İran’da bile- yas ilan eden olmadı. Görüntü olarak en büyük tepkiyi Erdoğan yönetimi gösterdi. Ama aynı yönetim, İsrail’in 6 ay boyunca, Türkiye’den yapılan ihracatla beslenmesine mani olmamıştı. Bu aşırı tepki ve yas ilanı İsrail’e yapılan ihracatın verdiği -suçluluk- duygusundan olsa gerek.

Daha önce yazmıştım; mazluma sahip çıkmak insan olmanın gereğidir.

Lakin bunu yaparken, kapasitemizin üzerine de çıkmamalıyız. Muhatabımız, mazlum Filistin halkıdır. Onlara yapılan bütün insanlığa yapılmaktadır. İsrail’i durduracak olan -olmayan- İslam dünyasının samimiyet ve kararlılığı ile uluslararası toplumun vicdanının harekete geçirilmesidir. Türkiye’nin üstleneceği rol da bu yönde olmalıdır.

Sokağa çıkan, tepki gösteren, dua eden, gözyaşı döken insanların samimiyetinden şüphe edilemez. Ancak aynı şeyi yönetici takımı için söylemek mümkün değil. Toplumsal baskılar olmasa, muhtemelen Türkiye’nin İsrail’e ihracatı da, slogan tepkiciliği de devam edecekti. İşte İsrail’i cesaretlendiren budur! O ne yaparsa yapsın, İslam ülkelerinden gevezelikten başka bir tepkinin gelmeyeceğini görüyor, bu nedenle herhangi bir endişe duymadan her türlü operasyonu yapabiliyor. Kulağı üstüne yatan, saltanatlarından başka şey düşünmeyen Arap liderleri durdukça, İsrail’in bu pervasızlığı devam edecektir.

Paris ve hayal kırıklığı

Paris Olimpiyatlarında çok beklentimiz vardı. Boksta, güreşte, okçulukta ve kadınlar voleybolda iyi neticeler alacağımızı düşünüyordum. Boksta kadınlar görevini yaptı, ama diğer branşlar tam bir hayal kırıklığı oldu. Hele güreşte? Sporcularımız tel tel döküldüler. Dünya şampiyonu olmuş isimler birinci turda elenip tribüne çıktılar.

Spor, hem iyi bir tanıtım aracı, hem de birleştirme aracıdır. Her başarı, toplumu biraz daha birbirine yaklaştırır, ülkesiyle, milletiyle gurur duymasını sağlar. Milletleşme dediğimiz süreçte, sporun da şu veya bu oranda etkisi vardır. Kazanılan savaşların millî vicdanda yarattığı etkiye benzer bir etkiyi günümüzde sportif başarılar sağlıyor. Onun için spor diyip geçmemek gerekir. Spor, spordan fazla bir şeydir. Spora bu kadar yatırım yapılmasının sebebi de budur!

Belli ki, sporcularımız iyi çalışmamış. Haksızlık yapmak da istemem, sporcularımız kampa girince aylarca evlerinden, sevdiklerinden uzak kalıyor. Ama iyi çalıştırılmamışlar. Fakat esas sebep bu değil, bir ülkede ekonomik çöküş ve gerileme başladığında bu her alana sirayet eder. İnsanlar özgüvenini kaybeder. Umutsuzluk ruhları sarar, geleceğe inanç kaybolur. Ülke kaybettikçe sporda da kaybedilir. Başarısızlığın esas sebebi, kötü yönetimin yarattığı genel karamsarlık ve inanç yitimidir. Sporcularımız daha yola çıkmadan havlu atmış, bütün maçlar Paris'te değil, burada Ankara'da kaybedilmişti. Türkiye ayağa kalkarsa sporda da başarı gelir.