Bugün okudum, “Harp hiledir” diyen sayın târihçimiz Yavuz Bahadıroğlu, gençliğin mahvolduğundan dem vurup, “Ektiğimizi biçiyoruz.” demiş. Doğru söze ne denir?

Yazı hayatına girdiğimdeki en büyük hayâl kırıklıklarımdan birisi, kitaplarını okuyarak târihi sevdiğim, hattâ târih tahsili yapmaya karar verdiğim târihçilerin, tüccar olduklarına şâhit olmamdı.

Şimdi anlatacağım hikâye ayniyle vâki. Belki eksik ama fazlası yok.

Vaktiyle târih konulu bir faaliyete katıldım. Ünlü bir târihçi de konuşma yapacaktı. Bir ara kaç lira istediği kulağıma çalındı. Bir saat için beş bin lira.

İnanamadım. Çünkü idealist tarafıma sorsanız bu adamın, bu konuşma için para almayacağını söylerdim. Nitekim böyle yapan yazarlar yok değil.

Bir iki yere sordum. “Normal” deyip, para basan hatip mi hatip bir ilâhiyatçıdan bahsettiler. Bir hayli garanticiymiş. Parasını, konuşma yapacağı şehre girmeden evvel alıyormuş.

Neyse “Mâdem piyasa böyle” deyip kendimi iknâ ettim. Çünkü adamın anlatacakları altın değerindeydi. Varsın karşılığını alsın değil mi?

Büyük gün geldi. Konuşmanın yapılacağı yere gittik. Ünlü târihçinin geldiğini ve yemekte olduğunu duyunca hemen yanına gittim. Benim için târihî bir fırsattı. Tâ lise yıllarından hayrânıydım. Şimdi ru be ru sohbet edecektim. Masanın bir kenarına iliştim. Ünlü târihçi bir yandan yemeğini yerken bir yandan târihî konulardan bahsetti.

Nihâyet konferans vakti geldi, salona geçtik. Hazret kürsüye çıktı. Aman Allahım! Yemekte anlattıklarının aynısını tekrar ediyor. Arada bir konferans konusunu anıyor sonra kaldığı yerden devam.... Dizi filmlerdeki ağırdan alıp süreyi doldurma numarası da cabası... Resmen hazırlanmadan gelmiş!

Salonda coşku yok tabi. Herkes, sadede gelmesini bekliyor. Yavuz hırsız, ev sâhibini bastırırmış. Hazret, o zaman ne yaptı biliyor musunuz? İki kolunu yana açıp yukarıya doğru kaldırdı. Ses tonunu yükseltti. “Sayın Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi..” cümlesini kurup bir şeyler söyledi. Salonda alkış koptu. Ne de olsa belediye organizasyonu. Cumhurbaşkanının adını duyunca sıkıysan alkışlama!

Böyle böyle vakit doldu. Hazret, bir türlü asıl konuya giremedi. Nihâyet “Konumuz da filancaydı. Hay Allah, vakit de kalmadı.” diye noktaladı. Muhtemelen uçağa yetişip başka bir faaliyette konuşma yapacaktı.

Hazretin bir türlü geçemediği asıl konu neydi biliyor musunuz?

Çanakkale şehitleri.

Bir arkadaşım, “Herkes tamam da bu adama ne oluyor? Bu yaştan sonra vekil mi olacak bakan mı? “diye sorunca bu yazıyı yazdım.

Vekillik bakanlık nedir ki? Musluk kesilecek musluk!

“Harp hiledir” öyle mi?

Geçiniz!

Hayatları hile!