Batılın ve temsilcisi Batının İslam ile hesaplaşması yüzyıllardır sürdüğü gibi bugünde devam ediyor. Bu hesaplaşma tarihte olduğu gibi kimi zaman “Haçlı seferleri” ile savaş meydanlarında kimi zaman da bugün olduğu gibi fikir ve düşünce planında yazılı veya görsel medyayı kullanarak yapılıyor. Bu “Hak Batıl” savaşının kıyamete kadar da süreceği de açıktır.
Tarihteki Haçlı seferlerinin Müslümanlar üzerinde olsa da İslam üzerinde bir menfi etkisi olduğunu söylemek zordur. Haçlı zihniyeti İslamiyet’i ve Müslümanları yok etmek için elinden gelen her türlü çirkefliği yapmış ama bu Müslümanların İslam’a olan bağlılıklarını asla azaltmamıştır. Aksine Haçlı zihniyeti (Gavur telakkisi) Müslümanları hep diri tutmuş ve batıla karşı verdikleri mücadelede Müslümanlara hız kazandırmıştır.
Tarihte Haçlı seferleri ile Müslümanlara ve İslam’a zarar veremeyeceğini anlayanlar taktik değiştirerek mücadeleyi fikir ve düşünce planına taşımış ve bu alanda yaptıkları her türlü dezenformasyonla başarı elde etmeye çalışmışlardır. Aslında bu tür mücadelenin tarihini Hz. Muhammed (sav) dönemine kadar geri götürmek mümkündür. O devirlerde başlayan yalana, iftiraya, kandırmaya ve aldatmaya dayalı taktikler günümüzde daha da komplike hale getirilerek devam ettirilmektedir.
Müslümanların İslam’a olan bağlılıklarını sarsmak için 1960 yıllarda geliştirilen bu tür bir kavram da “Yeşil Kuşak” ve “Ilımlı İslam” projeleridir.
Bu iki kavramın mucidi de CIA’dır. Yeşil Kuşak ile kastedilen ABD yanlısı İslamcıların etkin olduğu siyasal iktidarların işbaşına gelmesi, “Ilımlı İslam” ile kastedilen ise Batı ile işbirliği yapan diyalog ve hoşgörü tandanslı yönetimler ve gruplardır.
“Yeşil Kuşak” ve Ilımlı İslam” gibi tezgahları planlayanlar Müslümanların inançlarını bozmak için İslam dinini gerçek kaynağı olan Kur’an’dan ve O’nun pratikteki uygulayıcısı olan Resulullah’tan koparmayı planlamış ve bu çerçevede akla hayale gelmedik taktikler geliştirmişlerdir. 1960 yıllarda bütün dünyada İslam’a karşı büyük bir teveccüh yaşanınca bunun önünü almak için geliştirilen ve özellikle küresel Hıristiyan odakların öne çıkardığı “Ilımlı İslam” projesi ile Müslümanlar üzerinde derin yaralar açmışlardır.
“Ilımlı İslam” denen ve kaynağı tamamıyla batılı istihbarat örgütleri tarafından ortaya konan bu projenin İslam diniyle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur. Çünkü İslam’ın ana kaynağı Kur’an’dır ve getirdiği dinin adı da İslam’dır. “Allah katında din İslam’dır” ayeti bu gerçeği bütün açıklığı ile ortaya koymakta ve hiçbir kimsenin İslam adı üzerinde işlem yapma hakkının olamayacağını haykırmaktadır.
Batılı düşünce laboratuvarları tarafından tasarlanan ve Müslümanlara “İslam” maskesi kullanılarak pazarlanmaya çalışılan “Ilımlı İslam” kavramı BOP (Açılımı ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ olsa da gerçek anlamda ‘Büyük İsrail Projesi’dir.) için üretilmiştir ve halkı Müslüman olan ülkelerde uygulanmaya konmuştur.
Bazıları gösterilmek istenen öğelere takılarak, “Ilımlı İslam’la amaçlanan, İslam’ın hoşgörülü, şiddet ve kandan uzak, sevgi ve paylaşım temeline dayanan Kur’ani ve Muhammedî çehresidir.” gibi bir yanılgıya düşse de gerçek öyle değildir ve bu tür öğeler Müslümanları kandırmak ve aldatmak için kullanılmaktadır.
Bugün her türlü şeytanlığı gerçekleştiren batılılar bir yandan İslam nefretini her vesileyle dile getirirken, öte yandan kendisine itaatkâr olacağını düşündüğü hurafeci bir din modelini “Ilımlı İslam” kavramı üzerinden pazarlamaktadır. Her alanda olduğu gibi bu alanda da Batı’nın ikiyüzlülüğü ve çelişkisi ortadadır. Bir yandan “İslam barış ve hoşgörü dinidir.” Diye pazarlarken diğer yandan İslam dininin en son Resulü Hz. Muhammed’i (sav) haşa terörist olarak gösterme ahlaksızlığını sergilemekten geri durmamaktadırlar. Bir yandan Celalettin Rumi gibileri sevgi pıtırcığı olarak göstererek baş tacı edip “Ilımlı İslam” temsilcisi şeklinde lanse etmiş, ve “Gel ne olursan ol yine gel. Bütün haramları işlesen ve helalleri yerine getirmesen de seni hoşgörüyle karşılıyor İslam” derken, diğer yandan İslam dinini “Terör üreten bir din” olarak dünyaya duyurmaya çalışmaktadırlar.
“Ilımlı İslam” kavramının ortaya çıkması 1960 yıllarda tasarlanan “Yeşil Kuşak Projesi” ile olmuştur. Halkı Müslüman ülkelerdeki İslami uyanışı sabote etmek ve yine özellikle Ortadoğu ve Asya’da yükselen Komünizme karşı kullanmak için geliştirilen sistem ilk olarak Afganistan'da uygulanmış, daha sonra Orta Doğu ülkeleri ve Türkiye gibi halkı Müslüman olan ülkelerde de denenmiştir.
ABD’nin “Ilımlı İslam” projesinin ortaya çıkarılma maksatlarından biri de yine kendi iadelerine göre “Radikal İslamcı” grupları yok etmeye yöneliktir. Bu projenin Türkiye ayağı ise FETÖ ve benzeri örgütler (Diğer bazı tarikat ve cemaatler) üzerinden uygulanmaya konulmuştur. ABD ve batılı ülkeler yine kendi ifadeleri ile “Radikal İslamcı” hareketlerin kendilerine verebileceği zararı göz önüne alarak “Ilımlı İslam” kavramı üzerinden halkı Müslüman olan ülkelerdeki ılımlı grupların desteklenmesinin gerekliliğini savunmuşlardır.
ABD’nin strateji kuruluşu olan RAND Corporation’ın zaman zaman bu hususla alakalı yayınladıkları raporlar yapmak istedikleri projenin mahiyetini açık biçimde gözler önüne sermektedir.
Bu düşünce kuruluşu tarafından geçtiğimiz yıllarda “ABD’nin Müslüman müttefikleri” ismiyle yayınlanmış tır. Bu raporda esas itibarıyla “Ilımlı İslam” mefhumuna dair ilkelerin nasıl uygulanacağı ve bu hususta kimlerin destekleneceği açık biçimde ortaya konmuştur.
Adı geçen kuruluş RAND Corporation’ın raporundan aktaracağım bazı özet bilgiler bu projenin nasıl bir İslam karşıtlığı olduğu açık biçimde gösterecektir.
Rapora göre “Ilımlı Müslüman” tipi “Demokratik kültürün temel ölçülerini benimseyen kişiler” olarak resmedilmektedir. “Demokratik kültür” dedikleri şeyin ne olduğunu bizzat batılıların Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Bosna’da nasıl uyguladıklarını uygulamalı olarak gördük. Müslümanlar katledilirken sessiz kalmayı ama sıra kendilerine gelince ayaklarına batan bir diken için dünyayı yakıp yıkması “Demokrasi” olarak lanse etmektedirler. “Demokrasi getireceğiz” diye girdikleri Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Bosna’da, Filistin’de milyonlarca Müslümanı katletmekten hiç çekinmemişlerdir.
Raporda yine “Ilımlı Müslüman” tipinin demokratik kültür adına feministlere, LGBT’lilere, kadınların açılıp saçılmalarına, İslam’ın uluorta eleştirilmesine karşı çıkmaması ve gayri Müslimlere hiç karışılmaması gerektiği vurgulanmaktadır.
Rapor’da ABD’nin, günümüz Müslümanlar arasından seçeceği ortaklarının da kimler olacağı “Liberal ve Seküler Müslüman Akademisyenler, Genç Ilımlı Vaizler, Kamu Aktivistleri, Feminist Kadın Grupları, Gazeteciler, Yazarlar ve İletişimciler” şeklinde sıralanmıştır.
Ilımlı İslam projesinin bir ayağı da bütün dinleri sıfırlayarak yeni ortak bir din haline getirmektir. Bunun için de “Kilise, Camii, Havra” üçlüsünün “Dinler arası diyalog” çalışmalarında üs olarak kullanılması planlanmıştır.
Raporda özellikle Türkiye’de “Ilımlı İslam” temsilcisi olarak kullanılmak istenen FETÖcülere de özel bir bölüm ayrılmıştır:
“Türk dini lider Fethullah Gülen, ‘ılımlı modern Sufi İslam’ formunu toplumda teşvik ediyor. Gülen İslami kaidelerin yasallaşmasına karşıdır. O, İslam’ın çoğu düzenlemesinin insanın özel hayatına dair olduğunu ve az bir kısmının devlete yönelik düzenlemeler olduğunu vurguluyor. Ona göre devlet İslami kaideleri yasalaştırmamalıdır. Din özel hayata dair bir şey olduğu için herhangi bir dinin gerekleri bütün topluma empoze edilmemelidir. Gülen, hoşgörü ve dinler arası diyaloğa dair fikirlerini ortaya koydu. Yahudilik ve Hıristiyanlık ile diyaloga girdi. Bu çerçevede birçok kez patrik Bartholomeos’u ve ardından da 1998’de Roma’da papayı ziyaret etti. Ayrıca İsrail’den ziyaretçi olarak gelen Baş Haham’ı ağırladı. Gülen, İslam ve Demokrasi’nin bağdaşabileceğini savunuyor. Ona göre Anadolu İslam’ı hoşgörüyü temele alıyor ve acımasız sınırlandırmaları ve fanatizmi ise dışlıyor.”
Kendi değimleri ile “Radikal İslam’ı” karşı “Ilımlı İslam” fikrini savunanlar aslında bunun bir maske olduğunu halkı Müslüman ülkelerde yaptıkları katliamlarla, düzenbazlıklarla ve meydana getirdikleri kargaşa ile ortaya koymuşlardır. Ama yaptıkları plan birçok coğrafyada tutmamış ve zamanla Müslümanın ılımlısı ve radikali olamayacağını, yeri ve zamanı gelince Müslümanların Kur’an’a bağlı şekilde kendilerine karşı çıkacaklarını anlamışlardır.
Batılı düşünce kuruluşları geldikleri noktada, “Biz ılımlı İslam anlayışı ile radikal İslam anlayışı arasında fark olduğunu düşünüyor ve ılımlı İslam ile radikal İslam’ı önleyebileceğimizi zannediyorduk. Ama aslında bunların aralarında çok da fark yokmuş.” Demek zorunda kalmışlardır.
Tam bu noktada Kur’an’daki Enfal suresi 30. ayeti hatırlatmakta fayda görüyorum:
“İnkar edenler, seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldürmek, ya da sürmek için düzen kuruyorlardı. Onlar düzen kurarken, Allah da düzenlerini bozuyordu. Allah düzen yapanların en iyisidir.”
RAND Corporation’ın raporuna göre halkı Müslüman olan ülkelerde “Köktendinciler, (radikaller) Gelenekçiler, Modernistler (Ilımlı İslamcılar) ve Sekülaristler” olarak dört farklı görüşün birbiriyle çatışma hâlinde olduğunun altı kalınca çizilmekte ve bu ayrılıkların daha da derinleştirilmesi için çalışmaların hızlandırılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bunun nasıl yapılacağı da özetle şöyle anlatılmaktadır:
“Önce modernist (Ilımlı İslam) akımlarını destekle. Onları sübvanse et ve yayınlarını yönet. Müslümanlara gerçek İslam’ın bu olduğunu duyur. Onlara bir kamuoyu platformu sağla. Dini yorumlar ile ilgili fikirlerini ve yargılarını web siteleri, okullar, enstitüler, üniversiteler gibi fikir yayma araçları ile gelenekçi ve köktencilerinkine rakip olarak ortaya koymalarına imkân sağla. Bağımsız sivil organizasyonların gelişimini destekle ve sıradan vatandaşların kendilerini politik süreçte eğitmeleri ve görüşlerini söyleyebilmeleri alanları yarat.
İkinci olarak Gelenekçileri radikal akımlara karşı destekle. Köktenci aşırılıklarını ve şiddetini eleştiren gelenekçileri kamuoyu önüne getir. Gelenekçi ve köktencilerin anlaşmazlıklarını teşvik et. Gelenekçiler ve köktenciler arasındaki ittifakların önüne geç. Uygun oldukça gelenekçileri köktenciler ile münakaşalarında daha iyi olabilmeleri için eğit ve donat. Gelenekçi enstitü ve kurumlarda Ilımlı İslam taraftarlarının varlıklarını arttır. Bu işleri fonlama ile ilintilidir. Tarikatları ve sufiliği teşvik et ve popülerliğini artır.
Üçüncü olarak Radikallere (Köktendincilere) karşı koy. İslam’ı yorumlamalarına itiraz et ve tutarsızlıklarını açığa vur. Bu mesajları özellikle genç insanlara, takva ehli gelenekçilere, Batı'daki Müslüman azınlığa ve kadınlara ver. Köktenciler arasındaki bölünmeleri destekle.
Dördüncü olarak da Sekülaristleri destekle. Köktendincilerin ortak düşman olarak tanınmasını destekle, Sekülaristlerin milliyetçi ve sol ideolojik platformlarda ABD karşıtı gruplar ile ittifak yapmalarına mani ol. Laikliği İslam olarak lanse et. İslam’da devlet ve dinin ayrı tutulabileceğini bunun inanca zarar vermeyeceği aksine onu güçlendireceği fikrini destekle.”
Bu rapor ve benzerlerinde gördüğümüz gerçek şudur:
Batılılar dün Haçlı seferleri ile yapamadıklarını bugün fikir, düşünce ve kültürel alanda gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu hususta çalmadıkları kapı, işlemedikleri ahlaksızlık yoktur. Müslümanları bölüp birbirine düşünmek için, “Radikal İslam, Ilımlı İslam, Sufi İslam, Gelenekçi İslam, Modernist İslam vb.” gibi kavramları ileri sürmekte ve bunun alt yapısını hazırlayarak uygulamaya koymaktadırlar.
Şunun altını bir kez daha kalınca çizmek istiyorum:
İslam’ İslam’dır ve önüne takılacak “Radikal, ılımlı, modernist, hoşgörülü vb.” gibi sıfatlardan uzaktır.
Yukarıda batılın ve temsilcisi batılıların yaptıkları çalışmaların sonucu olarak maalesef bugün Müslümanlar arasında birlik ve beraberlik kalmamıştır. Halbuki bütün Müslümanlar kitapları olan Kur’an’ın, genel olarak, “Bölünmeyin. Parçalanmayın. Kuvvetiniz dağılır. Toptan Allah’ın Kur’an’ına sarılır.” Der.
Din Kur’an’dadır ve adı İslam’dır. Allah (cc) katında tek din de İslam’dır ve son ayetin açık biçimde belirtiği gibi eksiği ve fazlası olmayan mükemmel haldedir. Bütün Müslümanların bu gerçeği kavrayarak batılın ve onun temsilcisi batılıların yüzyıllardır oynadıkları oyunları günümüzde de değişik kılıflara sokarak aynen oynadıkların görmelidir. Aksi halde içinde bulunduğumuz eziklikten kurtulmamız mümkün olmayacaktır.