Günümüzde her türlü maddi imkânına sahip, ağzından çıkanın kanun olduğunu ve sonsuza kadar yaşayacağını sanan nice kudretli ve kibirli insan ölüme çare bulunmadığı gerçeğini çağımızın vebası kanserle tanışınca anlamaktadır.
Bir hastalık ve durum karşısında çaresiz kalma gerçeği ve ölümü yakından hissetme her dilediğini yaptırmaya alışmış azgın ve kibirli bir insanda nasıl bir ruh haleti oluşturur?
Tam da bahsedilen durumu anlatan Contagion isimli John David Connor’un çok satan romanından bir bölümü sizlerle paylaşmak isterim:
Beyaz önlüklü parlak genç stajyer doktorlar tarafından takip Dr Howard Fletcher 62 yaşında beyninde kocaman bir tümörü olan zengin hastanın özel süit odasına girdi. Hastasına yapılan cerrahide tümörün tam olarak çıkartılamadığını anlatmak zorundaydı. Her zaman olabilecek en iyi ihtimallerden bahseder acı gerçekleri bir tarafa bırakırdı.
Ölümle ilgili cümleler onun lügatinde yoktu. Beyin cerrahları tümörün büyük bir kısmını çıkarttı, bundan sonra cerrahi dışında yapılabilecek çok az şey kaldı dedi. Oldukça kısa sürede kötü huylu tümörün beyinde yaygın tutulum yaptığından bahsetmedi bile.
Zavallı adama bakarak eğer yürümek, konuşmak veya düşünmek gibi dertleriniz yoksa cerrahi her çeşit tümörü çıkartabilir diye düşündü. Bazen yapılabilecek hiçbir şey olmadığında hastalarının kendisi hakkında zavallı adamcağız elinden hiçbir şey gelmiyor diyerek acıdığını düşünürdü.
Fakat bu milyoner iş adamı diğer hastalara benzemiyordu. Ne saçmalıyorsun sen diye kendi kendine söylenmeye başladı. Doktor derin bir iç çekti. Karşısındaki adam ömrü boyunca insanları ve makineleri kullanmaya alışmıştı. Üstesinden gelemeyeceği engeller olabileceğini anlayamıyordu.
Doktor: Söylemeye çalıştığım tümörün yerleşimi tam olarak çıkartılabilmesini engelliyor. Zengin adam doktorla sanki bir şantiye çalışanıymış gibi konuşmasına devam etti. Saçmalıklara ayıracak vaktim yok doktor. Bana artık yapabileceğiniz bir şeyin olmadığını mı anlatmaya çalışıyorsun. Tıp fakültesinde hocalarının ölüme yakınlaşmış hastaların kaba ve kırıcı davranışlarının üstesinden nasıl gelmesi konusunda verdiği dersleri hatırlayarak tabiî ki hayır dedi hızlıca.
Cerrahi dışında da çok sayıda tedavi seçeneklerimiz var ve hastaları daha uzun süre yaşatacak yeni tedavi yaklaşımları sürekli gelişiyor. Bu konuda en üst ülkelerden biriyiz ve insanoğlunun bildiği tüm tıbbi yaklaşımları uyguluyoruz.
Adam aşağılayan gözlerle etrafını saran beyaz önlüklüleri süzerek tamam doktor müsaade edin de bu kesme doğrama atölyesinden çıkıp ne yaptığını bilen insanların olduğu yere gideyim dedi.
Doktor suratında bir ısınma hissetti, soğukkanlılığını koruyarak tabii ki başkalarının fikrini almaya hakkınız var, biz de size aslında bunu öneririz. Fakat birkaç gün daha burada kalmalısınız. Hemen şimdi taburcu olmanız oldukça riskli.
Dağları yerinden oynatan, gökdelenler, köprüler dev alışveriş merkezleri yapan zengin iş adamı küstah bir surat ifadesiyle: Bu hastaneye ne kadar para verdim biliyor musun? Tam 2 milyon dolar.. Allah'ın belası 2 milyon dolar… Bu kadar paranın karşılığında aldığım şey ne?
Etrafımda duran ellerini bağlamış dua etmekten başka yapacak bir şey yok diyen adamlar. Romanın bu kısmında kan beynine sıçrayan kahramanımız kopuyor.
Kapa çeneni Allah'ın belası ne kadar paran var haaaa?
Kendine iyi huylu bir tümör alabilmek için ne kadar paran var?
1 milyarın var mı? 1 trilyona ne dersin?
Tümöründen kurtulmak için bir çek yaz. Bu gün Salı, Salı günleri %50 indirim var. Yeterli paran yok o… çocuğu gebereceksin anlıyor musun?
Hepimiz öleceğiz… En azından kurtulmak için milyarlarca doların yetmeyeceği bir tümörümüzün olmaması yeterince zenginlik değil mi?