Kral Faysal’a ait olduğu iddia edilen ‘İslam dünyasında bir buçuk devlet var: Birisi Türkiye, yarımı İran’ sözünün artık geçerliliği kaldı mı bilemiyorum.
Suudi Kraliyet ailesine karşı tek sempati duyduğum olay 32 milyar dolarlık kişisel serveti, onlarca sarayı, hiç binemediği süper lüks yatları, aralarında Boeing 747’lerin de bulunduğu dev uçak filosu olan 90 yaşındaki kral Abdullah'ı yüzlerce odalı altın sarayından çıkarıp koşar adımlarla selefi inancı doğrusunda dümdüz edilen isimsiz bir mezara gömmeleriydi. En azından öldükten sonra herkes eşit.
Cenaze sonrası yeni kralın kartondan yapılmış heykeline biat eden Suudi vatandaşları ve yöneticilerinin görüntüleri Kral Faysal’ın ne demek istediğini tam anlamıyla anlatıyordu. Monarşiyle yönetilen bu ülkenin beslemek zorunda olduğu binlerce hanedan üyesi var.
Disneyland ‘da 3 günlük eğlence için tam 15 milyon Euro harcayan prensler mi dersiniz, 600 kişilik mahiyetiyle İspanya'da geçirdiği tatil için günde 2 milyon dolar harcayanlar mı dersiniz? Kraliyet ailesinin isminin karıştığı ve özgür basın olmadığı için ülkede kimsenin sorgulayamadığı skandal ve sansasyonel olaylar bazen uluslararası basının dikkatini çekmekte.
Kral ve etrafındakilerin neredeyse sonsuz sorgulanamayan güçlerinin meşruluğu nereden kaynaklanıyor? Şeriat ve dinden mi? Tabi ki hayır. Şeriatın suiistimalinden, halkın cehaleti, ekonomik refahın kabul edilebilir düzeyde olmasından kaynaklanan talepsizliği ve demokrasi kültürünün olmamasından. Lakin petrol gelirlerinin düştüğü zamanlarda monarşiyi bir titreme alıyor. İslam tarihi dini suiistimal ederek halkının kafasına basan ve iktidarlarını gaddarca devam ettiren yöneticilerin öyküleriyle doludur.
Bunların yaptıkları vahşetin dinde yeri olmamasına rağmen kendilerini destekleyen din adamları bulmakta hiç zorluk çekmediler. Aynen Mekke'yi kuşatma altında tutup ve Kâbe’yi mancınıklarla yıkan, Peygamberimizin sahabelerine bile zulmeden, binlerce kişiyi siyasi nedenlerle katleden, kendisine biat etmeyenlere dinden çıkmış muamelesinde bulunan İslam tarihinde halen nefretle anılan zalim Haccac, Yezid gibi insanlar iktidarlarını devam ettirmek için din adına her türlü vahşeti yaptılar Hayatım boyunca bütün sektörleri tetkik ettim en karlısının din ticareti olduğunu gördüm diyor Osman Bölükbaşı. Din ticari işinin ehlini Karun’dan zengin, Kral ve padişahlardan güçlü yapar.
Firavuna sormuşlar sen nasıl Firavun oldun diye? Hiç itiraz eden olmadı demiş. İtiraz etmeyen ve her şeyi kabullenen kalabalıklar Firavunların iştahını kabartır. Dini toplum için değil daha çok güç daha çok iktidar için kullananlar toplumlarda dindarlaşma değil, dinden soğumaya, toplumsal yozlaşmaya ve ekonomik ve sosyal hayatta gerilemeye yol açarlar.
Ekonomik bir yıkım yaşadığımız şu günlerde topluma söyleyecek sözleri kalmayan insanlar belli ki din ve milliyetçilik üzerinden gerilimli bir kampanya sürdürecekler.
Siyaseti toplumsal uzlaşma ve halka hizmetin bir yolu değil de adeta cihat olarak lanse etmeye çalışanlar, geçmişte her türlü olumsuzluğa bu yaklaşımla bahane bulanlar bugün yaşanan hukuksuzluk, yolsuzluk, yoksullaşma, hırsızlık bataklığını geniş muhafazakâr kitlelere izah ederken eskisi kadar rahat değiller…
Tunus’ta bu tarz bir siyasetin toplumsal barışı ortadan kaldıracağını anlayan İhvan çizgisine yakın Ennahda partisi son kongresinde siyasal İslamcılığı terk etme kararı almıştı. Raşid Gannuşi “Tunus’ta yeni anayasayla birlikte siyasal İslam’ın varlık gerekçesi kalmadı. İmamlar siyaset yapmamalı; siyasetçiler de ahretten bahsetmemeli.” diyerek açıklamıştı bu kararını…
O tam devlet olabilmek için itiraz edelim, demokratik haklarımızı korkmadan sonuna kadar kullanalım.