Demokles'in kılıcı.
Bu deyimi araştırdığımda siyasetçilerin kullandığı bir deyim olarak karşıma çıktı.
Siraküza Kralı Dionysos, kral olmanın çok rahat ve güzel olduğunu savunan Demokles'e ders vermek için onu yemeğe davet etmiş.
Onu ince bir sicimle tavana bağlamış, ağır bir kılıcın altındaki koltuğa oturtmuş.
Bunu yapma nedeni ise iktidarın ne kadar zor bir şey olduğunu göstermekmiş.
Ee o zaman niye iktidara talip oldun diyeceğim de, sonuçta o bir kral.
Seçilerek talip olmuyor.
Seçilmemiş bir elit ( Sülalesi kral)
Süresiz yönetince de halktan potansiyel tehdit gelebileceğine inanmış.
Tıpkı Faşist yöneticiler gibi.
Demokles'e göstermek istediği şey, önemli mevkilerde bulunanların ve buna talip olanların ne büyük tehlike ile karşı karşıya oldukları.
Ancak sorumluluklarını, taşıdıkları yükü başkalarının sırtına yükleyip sıyrılmamaları.
Aslında kralın vurgulamak istediği şey Demokles’e kılıcı tepesinde gösterip bu görevlere halkın talip olmamaları.
Kral çıplak dememeleri.
Neden yazıma Demoklesin kılıcı demedim de, Kelepçeli Demokles dedim peki?
Devir değişince kral da baktı kılıçla olmuyor, çareyi kelepçe takmakta bulmuş Demokrasi isteyen Demoklese.
Düşünüyorum da ireli (ileri) Demokrasi diyerek gelen idarecilere özgür düşüncenin, bilimin, ilmin yuvası olan üniversitelerin kapısına kilit vurma nedeni ne olabilir?
Demokrasiye kelepçe takılabilir mi?
Herkes özgürce fikirlerini savunabilme, yayabilme karşılığında ise susturulmak yerine düşünce ile karşılık verme, kelepçe vurulmama rejimi değil miydi bu demokrasi? ( ilerisini geçtim)
Sanırsam sa değilmiş bu ileri demokras, adı başka.
Adını sen koy.
Oturdum sabah sabah Demokles’in kılıcını tarihin tozlu raflarında bırakarak, günümüzde Demokrasi diyenlere kılıç yerine kelepçe nasıl gösterilmiş, nasıl, hangi nedenle takılmış üşenmeden araştırdım valla.
Nelson Mandela bunlardan en çok bedel ödeyeni.
Mandela ülkesinde demokrasi için mücadele eden, bu uğurda kelepçelenerek 1956 yılından 1990’lara kadar hapsedilerek uzun yıllar tutuklu kalmıştır.
Ancak mücadelesinin sonucunda Güney Afrika'ya demokrasi anlayışını getirmiştir.
Hindistan’da Mahatma Gandhi mesela.
Şiddetsiz direnme, hapse girse de, işten çıkarılsa da demokratik eylemler kullanarak, yürüyüşler düzenleyerek sivil itaatsizlik, boykot, direniş yöntemleri kullanarak direnmiş, sosyal ve ekonomik eşitsizliğe karşı mücadele etmiş, ülkesini İngiliz sömürgesi olmaktan kurtarmıştı.
Sonuçta halkına ihanet eden, demokrasiyi benimsemeyen, kölelik zincirini, halkasını ayağına takmak isteyen, kendisi gibi bir Hindu tarafından öldürülse de demokrasi için bedel ödemiştir.
Ulu önder Mustafa kemal ATATÜRK’ÜN tam bağımsızlık uğruna yedi düvelle, emperyalizmle savaşarak ülkeyi baştan inşa ettiği, savaş sonrası demokrasi kültürünü seçimler kanalıyla hayata geçirdiği, halkına seçme ve seçilme özgürlüğü tanıdığı bilinen bir gerçek ve Türk halkını birey olarak var etmek için verdiği en büyük mücadelesidir.
Sonuçta bereket ki;
Stalin’den, Hit'lere, Franko’ya kadar kısıtlanan, tutuklanan, ölen, öldürülen kahramanların hukuk mücadelesini kazandıktan sonra, baskı yapanların, halkına baskı uygulayanların silindiğini, kelepçe vurulanların düzenlerinin kurulduğunu, zulümle abâd olunmadığını tarih bize gösteriyor.
Düşünceye, Hür iradeye, demokrasiye kelepçe vurulamaz.
Ne olursa olsun sonuç değişmez.