Bundan kırk yıl önce CHP ile kıyasıya kavga ediyorduk. Vuruşa vuruşa 12 Eylül'e geldik. Rahmetli Yazıcıoğlu'nun ifadesiyle "Türkiye'ye sığmadık kibrit kutusu kadar hücrelere sığdık." Bizim kuşak ülkücüsü, devrimcisi ile çok acılar çekti. Hepimiz de ezildik.Kimse siz vatanseversiniz diye bize iltimas yapmadı. Üstelik sorgularda, bir de devlet varken "size mi düştü bu ülkeyi korumak" diyerek nice işkenceler gördük. Vatanı sevmenin, onun için feda-ı can etmenin ne büyük cürüm olduğunu o zaman öğrendik.Kafamızdaki devlet soyut ve kutsal bir kavramdı. Kim iktidarsa onun devlet olduğunu sonradan anladık.
Neyse, asıl yazacağım bu değildi, aradan kırk yıl geçti, köprülerin altından çok sular geçti. Önceki gün ülkücü Mansur Yavaş CHP/İYİ parti ittifakından Ankara belediye başkanı oldu. Hemen şunu parantez içinde belirteyim, ülkücü hareketin tarihindeki en büyük başarıdır bu. Onu da ülkücülüğü baskılayanlardan kurtulduktan sonra gerçekleştirdi. Yavaş, kazandığı belediye başkanlığından sonra CHP genel merkezine giderken manzara şuydu, binlerce ülkücü tekbir ve bozkurt işaretleri ile CHP genel merkezine girdiler. Ne bir tepki, ne bir rahatsızlık son derece tabii ve dostça karşılandılar. Kimse bu manzarayı yadırgamadı. Üstelik benim gibi önceliği her zaman bu milletin selameti olan bir çok kişi bu manzaradan müthiş duygulandı. Demek ki bir araya gelebiliyoruz. Demek ki doğru yönetilirsek en uzakta sandıklarımızla yan yana olabiliyor, ortak amaçlar etrafında buluşabiliyoruz. Emin olun bu husumet duvarlarını yıkmak belediye başkanlığını kazanmaktan daha büyük bir iştir.
CHP'de bizde çok değiştik. Biz de CHP'de kırk yıl önceki yerde değiliz. Hayat her an insanı eğitiyor. Tecrübe en büyük mektep. Bu manzara kabukları kırmanın, herkesi olduğu gibi kabul etmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Kavga yapmaya, husumete devam etseydik bu manzara olmayacaktı. Bu tablonun oluşmasında Kılıçdaroğlu'nun emeği büyük. Hiç ön yargılı davranmadı, kıyıcı bir dil kullanmadı, son derece doğal, samimi ve içten davrandı.
Bugün gelinen noktanın en büyük mimarı odur.
Arsızca bir iftira yüzünden Yeniçağ yazarları ile Habererk yazarları gözaltına alındığında da Kılıçdaroğlu hiç de üstüne vazife olmadığı halde bunlar ülkücü diyerek adaletten yana tavır aldı ve şahsi kefaletini ortaya koydu. Gönül almak, gönül kazanmak böyle bir şey. Biz ülkücüler saf insanlarız, kolay ikna oluruz. Ve bize yapılan bir iyiliği asla unutmayız. Bugün bir çok ülkücü arkadaşımızın Kılıçdaroğlu ile sıcak ilişkisinin arkasında onun bu dürüstlüğü ve önyargısızlığı var.
Geçmişte yaşananların yüküne rağmen cesur davranarak bugünkü işbirliğinin, kucaklaşmanın mimarlarından biri Bahçeli oldu. Hayatları pahasına ömürlerini verdikleri partileri MHP 'den kovulmaları sınucu Ülkücüler bu stratejiyi uygulamak için çok çaba gösterip siyaseti kuralları ile yapmaya çalışıp,Dar kadroculuk yapmadı, geçmişe takılmadı, iyi de etti. Bu işbirliği olmasaydı bugün içimizi ferahlatan bu manzara da olmayacaktı.
Demek ki en çok muhtaç olduğumuz şey kucaklaşmakmış.Geçmişi geçmişte bırakarak sevgi ve saygı diliyle bir çok problemimizi çözebiliriz. Husumet üreten bir siyaset yerine sevgi üreten bir siyaset en büyük yaraları bile sağaltabiliyor. Renan ne diyor? millet olmak için bazı şeyleri unutmak bazı şeyleri hatırlamak lazım.
Kötü hatıraları unutacak, güzel hatıraları hatırlayacağız.
Bu bizi hem bütünleştirir, hem büyütür, hem de yaşadığımız hayatı güzelleştirir.
Umarım Millet ittifakının kazandığı belediyeler de Kılıçdaroğlu'nun bu siyaset anlayışına uygun hareket eder, dar kadroculuk yapmazlar.
Yoksa bu kadar emeğe yazık olur.